Sinema dalında ödüllendirildi
Yılmaz Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından takdim edilen Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri'nde sinema dalında ödüllendirildi. Mühendis olması beklenirken yazarlığı tercih ederek Yılmaz Erdoğan, 'Vizontele' ile Türk sinemasında devrim yaptıktan sonra son çeyrek asırda en çok üreten sinemacılardan biri oldu. Yılmaz Erdoğan, adının Türk sinema tarihine şu şekilde geçmesini arzuluyor; "Hayallerinin peşinden koşan, izleyicilerini de o hayallerinin içine alıp birlikte yeni dünyalara kapı aralayan adam olarak geçsin yeter"
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri, 21 Aralık'ta düzenlenen törenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından takdim edildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, törende yaptığı konuşmada "Sanatçıları arasında ayrım yapan değil, sanatçılarını bağrına basan bir Türkiye anlayışıyla hareket ediyoruz" dedi.
CUMHURBAŞKANLIĞI KÜLTÜR SANAT ÖDÜLLERİ'NİN SAHİPLERİ
* Vefa Ödülü... Aşık Veysel
* Sinema... Yılmaz Erdoğan
* Tiyatro... Ayla Algan
* Müzik Ödülü: Ajda Pekkan
* İlim / Kültür... Hayrettin Karaman
* Mimari... Hilmi Şenalp
* Gastronomi... Ömür Akkor / Yunus Emre Akkor
* Zanaat... Sevan Bıçakcı
* Resim... Süleyman Saim Tekcan
* Dans-Bale... Tan Sağtürk
* Karikatür-Animasyon... Varol Yaşaroğlu
* Edebiyat... Yavuz Bülent Bakiler
* Geleneksel Sanatlar... Gülbün Mesara
Yılmaz Erdoğan, Türk sineması adına devrim niteliğindeki 'Vizontele' ile başladığı sinema kariyerinde senarist, yönetmen ve oyuncu olarak son çeyrek asırda en çok üreten sinemacılardan biri oldu.
Yılmaz Erdoğan, Russell Crowe'un yönetmeni ve oyuncusu olduğu 'Son Umut'taki 'Hasan' rolüyle Avustralya Sinema ve Televizyon Sanatları Akademisi 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazandı.
Yılmaz Erdoğan, aynı zamanda Nuri Bilge Ceylan'ın bol ödüllü filmi "Bir Zamanlar Anadolu'da"da ise 'Naci' karakterini canlandırdı.
Yılmaz Erdoğan'ın Filmleri
* Vizontele (2011)
Yönetmen / Senarist / Oyuncu
İzleyici Sayısı… 3.308.120
* Vizontele Tuuba (2004)
Yönetmen / Senarist / Oyuncu
İzleyici Sayısı… 2.894.802
* Organize İşler (2005)
Yönetmen / Senarist / Oyuncu
İzleyici Sayısı… 2.618.244
* Neşeli Hayat (2009)
Yönetmen / Senarist / Oyuncu
İzleyici Sayısı… 1.125.601
* Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)
Oyuncu
İzleyici Sayısı… 161.181
* Kelebeğin Rüyası (2013)
Yönetmen / Senarist / Oyuncu
İzleyici Sayısı… 2.167.456
* Gergedan Mevsimi (2012)
Oyuncu
İzleyici Sayısı… 65.887
* Son Umut (2014)
Oyuncu
İzleyici Sayısı… 1.278.278
* Dedemin Fişi (2016)
Hikâye
İzleyici Sayısı… 2.015.665
* Ekşi Elmalar (2016)
Yönetmen / Senarist / Oyuncu
İzleyici Sayısı… 1.237.921
* Tatlım Tatlım (2017)
Yönetmen / Senarist
İzleyici Sayısı... 726.990
* Organize İşler 2: Sazan Sarmalı (2019)
Yönetmen / Senarist / Oyuncu
İzleyici Sayısı… 3.537.429
* Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü (2021)
Senarist / Oyuncu
Dijital Platform
* Cici (2022)
Oyuncu
Dijital Platform
Çocuk olmaktan soğuk şehirlerarası otobüslerde vazgeçti.
Babası, beslenme çantasındaki otlu peynir kokusuydu.
Çocukluğunun bir bölümünü o dönem usul usul karbonmonoksit yağan Ankara'da geçirdi.
Ve o dönem Ankara'ya usul usul kurşun da yağıyordu.
Ankara'da hiç sevişmedi.
Onun, kendisini sevebilme ihtimalini seviyordu.
Yılmaz Erdoğan...
Bir röportajımızda "Adınızın Türk sinemasına nasıl geçmesini umarsınız?" şeklindeki soruma şöyle cevap vermişti; 'Hayallerinin peşinden koşan, izleyicilerini de o hayallerinin içine alıp birlikte yeni dünyalara kapı aralayan adam' olarak geçsin yeter.'
Çocuk yaşlarında peşinden koşmaya başladığı hayalleri, zaman zaman beğenilmemekten, işsizlikten ve parasızlıktan yerle yeksan olsa da her defasında imkânsızlıkları ve zorlukları yılmaz kişiliğiyle bertaraf etti. Ardından da bol ödüllü yazar, senarist, yönetmen, oyuncu ve öğrenci yetiştiren öğretmen gerçekliğine uzandı.
Öğrencilerine de hep şu öğretiyi aşıladı / aşılıyor; "Yaz... Yazan kendi kaderini de yazar. Yazarsanız birçok kişiye de ekmek kapısı açarsınız. Sadece oyuncu olursanız evde iş beklersiniz"...
Orta birinci sınıftadır.
Bir gün...
Türkçe öğretmeni Tülay Demiryöney, o gün başka bir sınıfın dersindeydi. Nöbetçi öğrenci, Yılmaz Erdoğan'ın sınıfına geldi.
'Tülay öğretmen seni çağırıyor' dedi.
Öğretmeni, orta son sınıflardan birine konuk öğrenci olarak çağırmıştı.
Tülay Demiryöney; "Çocuklar, bu arkadaşınıza iyi bakın. Çok iyi yazar olacak" dedi.
Nereden mi bildi?
Eee, ne de olsa öğretmeniydi.
Babası Nazım Erdoğan, oğlunun mühendis olmasını istiyordu.
İTÜ İnşaat Fakültesi'ni kazanarak babasının hayalini gerçekleştirme adına ilk adımı atmıştı ama ayakları fakülteye gitmek istemiyor, elleriyse habire yazmak istiyordu.
İçinde bir anlatıcı vardı.
Hikâye anlatan adam olmalıydı.
Her sohbette insanların gözü önünde olanları anlatıyordu.
Yaşarken gülünmeyene, Yılmaz Erdoğan anlatınca gülünüyordu.
Ancak anlatmak için her zaman uygun bir zemin bulamıyordu.
O zemini her zaman bulamaması üzerine yazdı, yazdı, yazdı...
Sonra da yazdıklarını cebine koydu.
Yılmaz Erdoğan, İTÜ İnşaat Fakültesi'ndeki arkadaşlarıyla. (1986)
Tek kişilik gösterilerini ev arkadaşlarına, okul arkadaşlarına sergiliyordu.
Onlara çeşitli tiplemeler canlandırıyordu.
Arkadaşları da ona çok gülüyordu.
Onlar güldükçe kendine güveni artıyordu.
O özgüven de tiyatrocu olma arzusunu iyiden iyiye körüklüyordu.
Bir gazetede ilan görür;
'Nöbetçi Tiyatro genç oyuncu adayları arıyor.'
Küçük Sahne'ye gitti.
Fakültenin ikinci yılında babasının hayallerine bay bay.
Kendi hayallerine hay hay...
Eline Ferhan Şensoy'un "Afitap'ın Kocası İstanbul" oyunundan bir bölüm tutuşturulup 'Git bu bölüme çalış, sonra sınava gel' dendi.
Sınav günü...
Yılmaz Erdoğan sahnede.
Ferhan Şensoy ise karşısındaki koltukların birinde.
'Afitap'ın Kocası İstanbul'un bir bölümünü oynadı.
Daha doğrusu oynayamadı.
Heyecandan ellerine, diline, bacaklarına söz geçirmek kolay mıydı?
Ne de olsa idölü Ferhan Şensoy karşısındaydı. Kararını o anda verdi; "'Senden tiyatrocu olmaz."
'Siyabend ü Xece' filminin çekimlerinden bir anı.
Küçük Sahne'den çıkmış, yürüyordu.
Hayalleri ise yerlerde sürünüyordu.
Ev arkadaşı, dostu Muhsin Kızılkaya ise bu işin henüz bitmediğini söylüyordu; "Vedat Günyol'u tanıyorum. O da Ferhan Şensoy'u."
Muhsin Kızılkaya ile birlikte yazar Vedat Günyol'un evine giderler. Kızılkaya, Yılmaz Erdoğan için Ferhan Şensoy ile konuşmasını rica eder.
Vedat Günyol, torpil yapacak adam değildir.
Yılmaz Erdoğan'ın hikâyelerini okur, sonra da ona okutur.
Yılmaz Erdoğan okudukça Vedat Günyol güler, güler, güler...
Ve ardından;
'Alo, Ferhan. Ben Vedat Günyol. Yarın sana bir delikanlı getireceğim.'
Ertesi gün, Küçük Sahne'deler.
- Seni bir yerden tanıyor muyum?
- Birkaç gün önceki sınavda karşınızdaydım.
- Vedat Hoca sendeki cevheri görmüş, demek ki ben görememişim.
Nazım Erdoğan, o günlerde oğlunu ziyaret etmek için İstanbul'dadır.
Yılmaz Erdoğan, bir yandan babasıyla hasret gidermekte diğer yandan annesi Süheyla Erdoğan'ın gönderdiği bir tencere yaprak sarmasını büyük bir iştahla mideye indirmeye hazırlanmaktadır.
O da ne?
Tencerenin içinde bir miktar da para vardır.
Nazım Erdoğan, yanında getirdiği bir miktar parayı utanmasın diye kalender bir tavırla oğluna vermemiş, tencerenin içine koymuştur.
Yılmaz Erdoğan, Hakkari'de doğduğu evin önünde babası Nazım Erdoğan ile birlikte.
Yılmaz Erdoğan, babasına okulu bırakıp tiyatroya yöneldiğini söyler.
Oysa Hakkari'den çıkan ilk inşaat mühendisi olacaktı.
Nazım Erdoğan ağlamaktadır; "Yılmaz diye bir oğlum yok artık. Evladım değilsin sen."
Nazım Erdoğan, evden çıkar, otogara gider.
Hayallerini yıkan sarsıntıyı ölçebilecek Richter ölçeği yoktur.
Otobüsün ilerlediği yol, kıvrıldıkça kıvrılır. O yol, sanki bir ipe dönüşmüştür. Boğazına dolanıp sıktıkça sıkar.
Yıkılan hayalleri, boğazına ilmek ilmek düğümler atar.
Nazım Erdoğan, evine ulaştığında boş tencereyi eşi Süheyla Erdoğan'a verir. Yıkamak için kapağını açtında ne görür?
Boş tencerenin içindeki parayı.
Yılmaz Erdoğan, yaprak sarmasını yedikten sonra babasının kendisine bıraktığı parayı habersizce tencerenin içine tekrar koymuştur.
Erdoğan çiftinin gözlerinden yaşlar değil, oğulları Yılmaz akmaktadır.
Yılmaz Erdoğan'ın Nöbetçi Tiyatro'daki kariyeri uzun soluklu olmadı.
Ferhan Şensoy ile yıldızları bir türlü barışmadı.
Belki de kendisinin 'Senden tiyatrocu olmaz' dediği Yılmaz Erdoğan'ı hatırını kıramayacak biri nedeniyle ekibine dahil etmiş olmanın huzursuzluğunu yaşadı.
Belki de bu yüzden Nöbetçi Tiyatro'da yazarlığını göstermesi için bir fırsat yaratılmadı.
Çok geçmeden de birçok meslektaşının orada olmak için büyük çaba gösterdiği, Ferhan Şensoy ile çalışma hayalleri kurduğu Nöbetçi Tiyatro'daki kariyerinin sonuna geldi. Oradan sadece Ferhan Şensoy'a beğendiremediği cebindeki kelimeleriyle değil, Münir Özkul'un öğüdüyle ayrıldı; "Sende bir şey var, bir şey olacaksın. Sana tek bir şey söyleyeceğim, sakın şımarma."
Yılmaz Erdoğan, meslektaşlarının orada olmak için çırpındığı Nöbetçi Tiyatro'dan ayrılarak okyanusun ötesindeki kutsal topraklara doğru yola çıktı.
Yılmaz Erdoğan, Nazım Erdoğan, Süleyha Erdoğan ve Deniz Erdoğan Erdek Zeytinliada'da. Yılmaz Erdoğan, dönemin fenomen aygıtlarından walkmen ile poz vermiş. (1986)
Bulunduğu kıyılardan ayrılarak okyanusların ötesindeki kutsal toprakları keşfetmeli, göbeğini kendisi kesmeliydi.
Kafasında fikirler, cebinde kelimeler çoktur.
Ama kelimelerden geçilmeyen cebinde tek kuruş yoktur.
Afakanlar, ruhuna baskın üzerine baskın organize etmektedir.
Yerle bir olmadan güvenli bir limana sığınmak gerekir.
Annenin kucağı.
Babanın ocağı.
En güvenli liman Çankırı'dadır.
Babasının kendisini affetmesi umuduyla kapıyı çalar.
Baba yüreğidir tabii...
Bir gün televizyonda Müjdat Gezen ile Yıldız Kenter, özel tiyatroların maddi zorluklar içinde olduğuna yönelik bir açıklama yapmaktadır.
Yılmaz Erdoğan, tam o esnada kendisinin de tiyatro kuracağını söyler.
- Baba, tiyatro kuracağım.
- Sen bunlardan daha mı iyisin yani?
- Değilim ama daha iyi olacağım.
Nazım Erdoğan, Hakkari'deki arazilerin satışından kendi payına düşen parayı oğluna verdi.
Kurulsun Güldüşünürü Tiyatrosu...
Herkes davetli, kimse gelmedi...
Kafasındaki fikirlerden biri olan 'Kanuni Sultan Süleyman döneminde askeri bir darbe olsa ne olurdu?'yu cebindeki kelimelerle komedileştirdi.
Kendi tiyatrosunun ilk oyunu 'Kanuni Sultan Süleyman ve Rambo'yu yazdı ve arkadaşlarıyla imece usulüyle sahneledi.
Tiyatro kurmak, oyun yazmak ve sahnelemek iyiydi.
Ne var ki kazın ayağı öyle değildi.
Ortaköy Kültür Merkezi'ndeki galaya tiyatronun bütün ünlüleri davetliydi.
Ama kimse gitmedi.
Oyunu sadece oyuncuların arkadaşları ve Muhsin Kızılkaya'nın tanıdığı iki gazeteci izledi.
Tek çelengi de ev arkadaşları gönderdi.
Yılmaz Erdoğan, medyatik değildi.
Medya, 'Kanuni Sultan Süleyman ve Rambo'yu önemsemedi.
Gazete sayfalarında, TV ekranlarında tek bir habere, tek bir röportaja bile yer verilmedi.
Ama organizasyonun nasıl yapılacağı, bir ürünün nasıl pazarlanacağı da bilinmeliydi.
Bilemedi....
Peki kira, çalışanların maaşları, elektrik, su vergi nasıl ödenecek?
Tüccarlık da bilinmeliydi.
Bilemedi.
Bunlarla mı uğraşacaktı yoksa yazacak mıydı?
Güldüşünürü Tiyatrosu'nun Ortaköy'deki ömrü ikinci oyuna yetmedi.
Genco Erkal, kendi oyunları olmadığı günlerde Dostlar Tiyatrosu'nun salonunu Yılmaz Erdoğan'a verdi.
Tiyatroyu Beyoğlu'na taşımıştı ama taşıma suyla değirmen dönmedi.
Pes mi edecekti?
'Yılmaz' adı boşuna mı verilmişti?
'Sürahi Nine' tiplemesinin ilham kaynağı olan babaannesi Süheyla Erdoğan(Sağda)
Yine bir gün gazete okurken o ilanı gördü;
'Levent Kırca metin yazarı arıyor.'
Levent Kırca, Yılmaz Erdoğan'ı hemen işe aldı.
Levent Kırca, Yılmaz Erdoğan'dan politik taşlama üzerine başka kısa oyunlar da yazmasını istedi.
Muzaffer Abayhan'a da politik taşlama temalı kısa oyunlar siparişi verdi.
Bir - iki skeç de Muzaffer Abayhan yazdı.
Ortaya yüzde 60'ını Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı 'Gereği Düşünüldü' adında bir müzikal çıktı.
İzdihamdan Levent Kırca - Oya Başar Tiyatrosu'nun kapıları kırıldı.
Yılmaz Erdoğan, skeçler yazdığı 'Olacak O Kadar'da zaman zaman oyuncu olarak da yer aldı.
'Gereği Düşünüldü' ile yazarlıkta rüşdünü ispat etmiştir.
Rüşdünü ispat etme sırası oyunculuğuna gelmiştir.
Levent Kırca'nın karşısına geçer; "Benden oyuncu olur mu?"
Levent Kırca, "Sende kimsede olmayan bir sahne sempatisi var. Bunu iyi kullan, çok iyi bir oyuncu olacaksın" der.
'Kirayı, faturaları çalışanların maaşlarını ödeyeceğim' derdi yok.
Dert yok, üretim çok.
O üretimin içinde 'Olacak O Kadar'ın skeçlerini yazmanın yanı sıra 'Bir İshaksın Bir Cemil' adında kısa bir oyunu da var.
Politik taşlamanın sert bir örneği.
Levent Kırca - Oya Başar Tiyatrosu'nun sahnelediği Aziz Nesin'in 'Toros Canavarı'ndaki rolünü ustası Levent Kırca'nın tescil ettiği oyunculuğuyla sahneler.
Rol aldığı ilk filmin 'Vizontele' olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Yılmaz Erdoğan'ın ilk filmi 1991 yapımı, çekildiği dönemde kendisinin de izleyemediği çok eski bir Kürt efsanesinden uyarlanan 'Siyabend ü Xece'dir.
'Siyabend ü Xece' adlı aşk destanından uyarlanan filmin yönetmeni Şahin Gök.
Van'ın Heşet Köyü'nde çekilen filmin başrol oyuncuları Tarık Akan, Mine Çayıroğlu, Mesut Çakarlı ve Yaman Okay.
Rolü o kadar küçüktü ki canlandırdığı karakterin bir adı bile yoktu.
Jenerikte adının karşısında 'Xece'nin ağabeyi' yazıyordu.
Tarık Akan'ın bol ödüllü 1990 yapımı 'Karartma Geceleri'nin de yapımcısı olan Senar Turgut, 'Siyabend ü Xece' çekimlerinin son haftasında tutuklanınca film yarım kaldı.
Senar Turgut hapisten çıkınca yarım kalan sahneler Toros Dağları'nda tamamlandı ama film gösterime girmedi.
Hemen ardından hem senaryosunu yazdı.
Hem de 'Çaycı Halit'i canlandırdı.
Senaryosunu yazıp rol aldığı ilk TV yapımı; 'Umut Taksi'... ,
Yılmaz Erdoğan, agresiftir, inişleri çıkışları yoğun şekilde yaşar.
Necati Akpınar ise sakindir.
Yılmaz Erdoğan yazardır, yönetmendir, oyuncudur.
Necati Akpınar ise organizatördür, yöneticidir.
Bir projeye gözü kapalı dalarlar.
Yeter ki o projeye veya o kişiye inansınlar.
Necati Akpınar ile Yılmaz Erdoğan, Levent Kırca - Oya Başar Tiyatrosu'nda tanışmış, yaren olacaklarına inanmışlardı.
Yılmaz Erdoğan üretecek, Necati Akpınar, üretileni insanlara ulaştıracaktır. Aylardan mayıs.
Beşiktaş'taki Mıstık Sineması'nın ayda 75 milyon TL'ye kiralanacağını öğrenirler. Hayallerini gerçekleştirebilmek için ilk kıvılcım çakılmıştır.
Necati Akpınar'ın 250 milyon TL'si, Yılmaz Erdoğan'ın ise 50 milyon TL'si vardır.
"Tamam, orayı kiralayıp bir kültür merkezine dönüştürelim" dediler.
Etraflarında kim varsa 'Tiyatrolar bir bir kapanıyor. Paranızı kaybedeceksiniz, bir de borçlanacaksınız' dedi.
Yılmazdılar ki...
'Yılın Gazetecisi' Yılmaz Erdoğan...
BKM'nin kapılarının kırıldığı 'Otogargara' ve 'Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?...
Yönetmenliğe ilk adımlar.
Yılmaz Erdoğan, yılın gazetecisi seçilmiştir. 'Otogargara' da 'Yılın Gazetecisi' ödülüne layık görülen bir gazete yazısından ortaya çıkmıştır.
Muhsin Kızılkaya, Güneş Gazetesi'nde editördür.
Bir gün ANKA Ajansı'nda çalışan Yahya Koçoğlu, Topkapı Otogarı'nın fotoğraflarını çekmiştir.
Fotoğraflar çok güzeldir ama yazı yoktur.
Muhsin Kızılkaya, Topkapı Otogarı için bir yazı yazmasını ister.
Yazar...
O yazı, okuyucunun öyle beğenisini kazanır ki gazeteye yüzlerce telefon gelir.
Ve o yıl Yılmaz Erdoğan, o yazıyla Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından 'Yılın Gazetecisi' seçilir.
Yılmaz Erdoğan'ın yıllar sonra oyunlaştırdığı o yazı, BKM'nin ikinci oyunu olarak 'Otogargara' adıyla sahnelenir.
Telefon çaldı, açtım;
- Yılmaz Ağabey ile aranızda ne oldu? Sana kızmış.
- Aaaa, haberim yok. Neden kızmış?
- Ben de bilmiyorum. Haydi 'Neşeli Hayat'ın setine gidelim.
- Yooo, bana kızgınsa nasıl gidelim? Neşemiz kaçmasın, neşesini kaçırmayalım şimdi.
- Bir şey olmaz, gidelim.
- İyi...
O günkü çekimler Maslak'ta.
Göz göze geldik.
- Hayırlı olsun, kolay gelsin.
- Sağ ol.
- Fotoğraf çekeceğim.
- Çek.
Bakışlarından ve kısa cümlelerinden anladım.
Evet, kızgın.
Fotoğraf çekerken gülümsüyordu ama o gülümsemeler bana değil okuyucuyaydı.
Bir masaya oturdu, yanında Ersin Korkut.
Usul usul yanaştım.
- Röportaj yapabilir miyiz?
- .................
- Yılmaz Bey, röportaj...
- ...............
Başını okuduğu gazeteden kaldırıp baktı.
Bakışları dedi ki;
"Yok daha neler? Bir de röportaj mı istiyorsun?"
Utanmazlık maskesini takıp teybin kayıt düğmesine bastım.
Ne var ki hiç oralı olmadı, gazete okumaya devam ediyordu.
- Yılmaz Bey...
- ..............
- Yılmaz Erdoğan'sınız. 3 filminiz çok izlendi ama 'Neşeli Hayat'a kadar 4 yıldır hiçbir senaryo yazmadınız. Neden?
- Bazı senaryolar yazdım.
- Onları neden filme çekmediniz?
- Çünkü beğenmedim. Onları çöpe attım.
- Neden?
- Kötü filmler olurdu. İlla film çekeceğim derken insanların güvenini kaybederdim.
- Robert Bosch'un 'İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim' şeklindeki felsefesinde olduğu gibi mi yani?
O an elindeki gazeteyi katlayıp masanın üzerine koydu ve;
- Evet.
Röportajı yaptık.
Görünen o ki kızgınlığı geçmişti.
Neden mi kızgındı?
Hiç sormadım.
Edebiyata saygı duruşu filmi...
O kadar çok para harcandı ki...
Külliyen zarar edildi.
Ama kaybedilen para umurunda değildi.
'Kelebeğin Rüyası'...
Hayata genç yaşta veda eden iki şairden ve şiirlerinden çoğu kimse bu filmle haberdar oldu.
Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu...
'Kelebeğin Rüyası', Yılmaz Erdoğan için bir sinema filmi olmanın ötesinde çok özel bir anlam taşıyordu.
Peşinden koştuğu bir diğer hayalinin varış noktasında bu kez varlık nedeni olan edebiyata saygı duruşu bulunuyordu.
Merkezinde Rüştü Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu'nun olduğu bir saygı duruşu...
Köyceğiz'in yolları kaymak...
Daha fazla yazmak, daha fazla üretmek istiyordu.
Ne var ki İstanbul'un keşmekeşliği buna engel oluyordu.
Köyceğiz'de bir çiftlik satın alıp orada yeni bir hayat kurdu.
Artık daha fazla yazıyor, daha fazla üretiyordu.