Süleyman Soylu’nun telefonu ve cinayete dair ilginç detaylar
Habertürk yazarı Nagehan Alçı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Sakarya Hendek'te işlenen cinayete ilişkin kendisini aradığını ve cinayetin ırkçılıkla ilgisi olmadığını söylediğini yazdı. Nagehan Alçı'nın aktardığına göre Soylu, "Bir Suriyelinin işlediği suç yüzünden tüm Suriyeli mültecilere yönelik ırkçı ve ayrımcı bir yaklaşıma asla müsaade etmeyiz" dedi. İşte o yazı
Pazartesi sabahı Sakarya Hendek’te işlenen cinayetle ilgili yazım üzerine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu aradı. Son derece net konuştu. Suriyeli mültecilerin ve Kürt yurttaşlarımızın haklarına dair hassasiyetimi paylaştığını fakat bu olayın ırkçılıkla hiç ilgisi olmadığını ifade etti. Cinayetin bütün detaylarıyla aydınlatıldığını söyledi. Cinayeti işleyen kişinin suç makinesi bir sabıkalı olduğunu, öldürülenlerin hangi etnik kimliğe sahip olduğunu bilmediğini de ekledi Süleyman Bey.
Irkçılık iddialarının kasıtlı olarak, hadiseyi çarpıtmak isteyenler tarafından yayıldığını belirtti ve bana telefonda şunları söyledi:
"Çok zor bir dönemde tüm iç güvenlik birimlerimiz gece gündüz demeden görev yapıyor Nagehan Hanım. Her yerde tedbirleri alıyoruz, vatandaşlarımızın rahat ve huzurlu uyuması için 24 saat çalışıyoruz. Bu menfur olayda o kişi alkollü, sabıkası da kabarık biriymiş. Silahını çekip ateş ediyor ama vurduklarını ne tanıyor ne biliyor. Irkçılık, ayrımcılık, bu nedenlerden kaynaklanan bir husumet söz konusu değil. Zaten ırkçılığın karşısında en kuvvetli şekilde biz dururuz. Kürt yurttaşlarımıza hiç kimse ırkçılık yapamaz. Hepimiz eşit vatandaşız bu topraklarda. Suriyeli mülteciler de bizim kardeşlerimiz. Elbette göçmenler arasında suça bulaşanlar olursa gereken yapılıyor ama bir Suriyelinin işlediği suç yüzünden tüm Suriyeli mültecilere yönelik ırkçı ve ayrımcı bir yaklaşıma asla müsaade etmeyiz. Fakat olayın geçtiği Hendek ilçemizde sizin de yazınızda ifade ettiğiniz gibi böyle bir problem hiç yok."
Olayda yaşamını yitiren Kadir Sakçı’nın ağabeyi Fahrettin Sakçı’nın Anadolu Ajansı’na söyledikleri de Bakan Bey’in açıklamasını tamamlıyor: "Aramızda herhangi bir dava, bir mesele olmadığını herkes biliyor. O şahsı hiç tanımıyoruz… Burada 30 senedir Türk-Kürt davası yaşamadık. Çoluğumuz, çocuğumuz burada evlendi… Bu olay Türkçülük, Kürtçülük malzemesi yapılmasın…"
OĞUL CEZAEVİNDEN ÇIKMIŞ
Süleyman Soylu’nun telefonu üzerine Hendek’teki kaynaklarımı yeniden aradım ve cinayetle ilgili başka ve çok dramatik detaylar öğrendim. Öncelikle şunu söyleyeyim: Ölen kişi tamamen kim vurduya gidiyor. Etnik kimliği dolayısıyla ya da Hendek’te ırkçı bir hava olduğu için vs işlenmemiş bu cinayet. Pazartesi günkü yazımda da failin maktulütanımadığını belirtmiştim. Ancak yeni öğrendiğim bilgilere göre o gece cinayet işleyen adamın, yanında olan oğlu zaten bir bıçaklama olayı nedeniyle cezaevinde imiş. Husumet yaşadığı bir tekel bayini bıçaklamak isterken onun yerine başkasını bıçaklayıp hapse girmiş. Cinayetin işlendiği gün cezaevinden birkaç günlüğüne çıkmış.
SABIKALI VE KANSER HASTASI KATİL
Babasıyla birlikte geçen sefer bıçaklayamadığı kişiye saldırmaya gitmişler. Babanın cebinde silah. İkisi de zil zurna sarhoş. Bu arada baba umutsuz bir kanser hastası ve o da sabıkalı bir kişi. Kısacası korkunç bir tablo var karşımızda.
Saldırmayı planladıkları adamın dükkanına vardıklarında yandaki kahveden, adamın Sakaryaspor maçına gittiğini, birazdan geleceğini söylüyorlar. Bu arada zaten bela arayan oğul, kahvede tanımadığı birileriyle söz dalaşına giriyor. Baba cebinden silahı çıkarıp, rastgele ateş ediyor. Araya girmeye çalışan bir kişi de bu esnada babanın silahından çıkan kurşunla ölüyor.
Sabıkalı baba-oğul şu an cezaevinde. Geride hayatını kaybeden günahsız bir baba ve hastanede yaşam savaşı veren oğlu kaldı…
SİLAH ATMAYI YASAKLAMAK ŞART
Bu kadar tesadüfi, bu kadar kahredici bir sebepsizlik… Burada büyük bir toplumsal dram da var aslında. O genç cezaevinden neden ve nasıl çıkmış? Böyle sabıkalı kişiler oldukları halde ellerine silah nasıl geçmiş?
Bu ve buna benzer cinayetleri önlemek için çağrımı bir kez daha tekrar etmek isterim: Olayın geçtiğiSakarya’da ve Türkiye’nin birçok başka yerinde silah atma geleneği halen yaşıyor. Düğünlerde, bayramlarda ortalık silah sesinden geçilmiyor. Neredeyse her evde bir silah var.
Bunun önüne geçmek, silah atmayı yasaklamak şart. Silah bulundurma şartlarını sıkılaştırmak ve sebepsiz silah atanlara ceza uygulamasına geçmek bunun gibi acı olayları azaltabilir, Cebinde silah taşımayı caydırıcı hale getirebilir.
***
40. yılında Maraş utancı
Bugün, yani 26 Aralık, Türkiye tarihindeki en büyük utanç sayfalarından birinin yıl dönümü. Bundan tam 40 yıl önce Maraş’ta derin devlet unsurlarının kışkırtması ile Alevi vatandaşlarımız büyük bir kıyımla karşı karşıya kalmış, içinde çocuk, kadın, yaşlı olan 100’den fazla kişi yaşamını yitirmişti. 19 Aralık’tan 26 Aralık’a kadar, 1 hafta boyunca sürmüştü bu katliam. 12 Eylül darbesine giderken yaşanan en karanlık, en ürkütücü, en utanç verici toplumsal hadiselerin başında gelir Maraş katliamı.
1993’te Sivas’ta yaşanan vahşet ve katliam her yıl anılır ancak en az Sivas’ta yaşananlar kadar hatta daha vahşi olan Maraş Alevi kıyımı çoğunlukla unutulur. Bu ülkede geçmişte bir derin devletin olup olmadığını bugün hâlâ tartışmaya açmaya çalışanlar var maalesef. Hâlbukiyalnızca Maraş’ta yaşananlara bakmak dahi o derinlikleri olduğu gibi gözler önüne seriyor.
O nedenle bugün detayları hatırlamayan genç okurlarım için Maraş’ta 19 Aralık-26 Aralık 1978’de ne yaşandığını özetlemek isterim:
ADIM ADIM GELEN İNFİAL
78 ortamında, ülkenin sağcılar ve solcular diye kabak gibi ikiye bölünmeye çalışıldığı günlerde, Maraş’ta sağcıların gittiği bir sinemaya bir bomba atılır ve "Aleviler-solcular bombaladı" söylentisi dolaşıma sokulur. Bombayı attıran da, söylentiyi çıkaran da adına ister merhum Ecevit’in o yıl keşfettiği "Özel Harp Dairesi" deyin, ister kontrgerilla, derin devlet unsurlardır…
Bomba olayının ertesi günü iki ayrı noktaya iki bomba daha atılır. Biri Alevi mahallesindeki bir kahveye, diğeri ise ileri gelen bir ülkücünün evine.
Gelişmeler bu bombalarla sınırlı kalmaz. Bir gün sonra iki solcu öğretmen kurşunlanır ve hayatlarını kaybederler. Hastanenin başhekimi cenazeleri bekletir, bekletir ve tam cuma namazı öncesi teslim eder.
SUÇLULAR HİÇBİR ZAMAN HESAP VERMEDİ
Cenazeleri teslim alan çoğu Alevi kalabalık, cuma namazı çıkışı cemaatle karşılaşır. Bu sırada Maraş müftülüğünden bir kişi de Sünnileri kışkırtan açıklamalar yapmaktadır. Alevilerin cami yakacağı yalanı söylenir, camiden çıkan kalabalık iyice bilenir ve Alevi kortejle karşı karşıya gelir. Bu arada Milli Piyango satıcısı kılığında Maraş’a gelen birtakım silahlı adamlar şehre dağılırlar ve Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları mahallelere girerler. Birkaç gün önce su sayacı bahanesi ile Alevi vatandaşların evleri işaretlenmiştir.
Tüm bu provokasyonların ardından 5 günlük bir kıyım başlar. Toplumun bir kesimi derin devletin kışkırtması ile mevcut fay hattı üzerinden büyük bir kırılma ve infial yaşar. Çoluk-çocuk demeden Aleviler hedefe konur, evler yakılır, yıkılır, masum insanlar öldürülür…
Sonuç hepimiz için büyük bir utanç sevgili okurlar… Bence Alevi vatandaşlarımızın toplumsal hafızasındaki en büyük acılardan biri Maraş kıyımı… Maalesef sağ partiler de bu acıya ve diğerlerine karşı duyarlı olmadılar yakın tarih boyunca. Demokrat Parti hariç diğerleri Alevilere ve acılarına gözlerini kapadılar. Ben bugün bu acıyı hatırlamak ve bir daha böyle acıların yaşanmaması için birbirimize sıkı sıkı sarılmamız gerektiğini söylemek için bu yazıyı yazdım…