Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Emlak THBB Başkanı Yavuz Işık: "Beton kalitesi çok düşük çıktı" - Emlak Haberleri

        Konut sektöründeki sorunları konuştuğumuz röportaj serimizin bu bölümünde üretim konusundaki temel paydaşlardan betonu mercek altına aldık. Türkiye Hazır Beton Birliği Başkanı Yavuz Işık, 8-11 Kasım'da düzenleyecekleri 2023 Beton Fuarı ve Kongresi'nin öncesinde sorularımızı yanıtladı.

        THBB Başkanı Işık, özellikle deprem bölgesi ve büyük bir kentsel dönüşüm uygulamasının eşiğindeki İstanbul'la ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu.

        "DEPREM FELAKETİNİN ARDINDAN İNŞAAT SEKTÖRÜNDE BÜYÜME, BETON ÜRETİMİNDE ARTIŞ VAR"

        -Beton konusunu tabii ki detaylı olarak konuşacağız ama öncelikle inşaat sektörünün son durumunu değerlendirebilir misiniz?

        Hazır beton, inşaat sektörü için olmazsa olmazdır. Bütün inşaatlarda beton olmadan ilerlemek mümkün değildir. Burada biz inşaat sektörünü ikiye ayırıyoruz. Bir tanesi konut üretimi, diğeri de kamu ve kamu kaynaklı projeler. 2023 yılında depremsellikten dolayı inşaat sektöründe ciddi bir artış var. Burada inşaat sektörünün toplam ekonomi içindeki büyümesi yaklaşık olarak yüzde 3.8 civarında, hazır beton sektöründe değişik veriler var, 1 ay öncesine göre, ilk 8 aylık karşılaştırmaya göre ve bir yıl önceye göre, bütün parametrelerde yaklaşık olarak yüzde 15 ila 20 civarında artış gözlemlemekteyiz.

        İnşaat sektöründe ciddi bir atılım, ekonomide de bir ivme oluşturuyor. İnşaat sektörü, Türk ekonomisinin lokomotifidir ve lideridir. 2017 yılında toplam gayrisafi milli hasıla içinde 9.2'lere ulaşan büyüme oranı 2019'da yüzde 4.3'lere düştü. Tekrar bunları 6 seviyesine çıkardık. Yüzde 6.2 civarında bir büyüme söz konusu 2022 yılında. Hazır beton sektöründeki büyüme de yaklaşık olarak 105 milyon metreküptü, geçen yıl bu sene 115 milyon metreküpü biraz geçeceğiz gibi gözüküyor. Tabii ki bu 11 vilayetteki deprem felaketinin yaratmış olduğu yıkımlardan dolayı oradaki çok hummalı bir konut üretimi söz konusu. Cumhurbaşkanımızın ve Çevre Şehircilik ve İklim bakanlığımızın da ifade ettiği gibi 2 yıl içinde toplam 850 bin tane konut, iş yeri ve köy evi inşa edilecek. Şimdiye kadar 200 bin tane konutun ihalesi yapıldı ve yıl sonunda bir bir kısmı teslim edilecek. Depremin birinci yıl dönümünde de yaklaşık olarak 200 bini tamamlanmış olacak gibi görünüyor.

        REKLAM

        Dolayısıyla hem Ege Bölgesi'nde hem Marmara Bölgesi'nde, İstanbul'u çok fazla ifade etmek istemiyorum, bir turizm kenti olduğu için; burada bir deprem tehditi söz konusu. Daha doğrusu Türkiye'nin yüzde 70'i deprem tehditi altında ama kentsel dönünüşüm öncelik verildiği yer Marmara Bölgesi ve Ege Bölgesi olacak. Burada da ciddi çalışmalar var. Daha sonra bu konuyu daha geniş olarak ele alabiliriz.

        "KKM SAHİPLERİNİN KONUTA VEYA İŞ YERLERİNE YÖNELMESİNİ RASYONEL BULUYORUM"

        - Sizin birliğinizin bir dergisi var, oradaki yazınızda, KKM'den çıkan paranın inşaat sektörüne yönlenebileceğini söylemişsiniz. Bunu biraz açar mısınız?

        Seçimlerden sonra yeni bir ekonomi yönetimi işi ele aldı. Ekonomi yönetimi, Türk ekonomisinde ciddi operasyonlar yapıyor. Burada halkımızın yavaş yavaş dolarizasyondan kurtulmasını sağlamakta. Kur Korumalı Mevduat da geçici olarak vatandaşlarımızın ve şirketlerin mevduatlarını yoğunlaştırdığı bir enstrümandı. Şimdi Türk parası daha fazla rağbet edilen para birimi haline dönüşecek. Tasarruflar nasıl ki bankalarda mevduata giriyorsa, Türk parası mevduatına veya borsada değerlendiriliyorsa, Türk insanının bir alışkanlığı var. Bizler mekan sahibi olmasını çok seviyoruz. Gerçi OECD rakamlarında da yüzde 70 ev sahipliği oranına sahip, Türkiye yüzde 59-60 gibi gözüküyor ama bizim yaptığımız çalışmalarda Türkiye'de hane halkının ev sahipliği oranı yaklaşık yüzde 40 civarında. Yani vatandaşların birden fazla evi var gözüküyor. Geneline yaydığınız zaman, yüzde 59-60 çıkıyor ama hala daha yüzde 40'lardayız. Dolayısıyla özellikle KKM sahiplerinin, uzun vadede getirisi daha fazla olarak düşündüğümüz konuta veya iş yerlerine yatırım yapmasını son derece rasyonel buluyorum açıkçası. Bir yatırım enstrümanı olarak değerlendirilebilir. Bazı ekonomistler, gayrimenkulün yatırım olmadığını söylüyor ama son 3 senedir konut fiyatlarındaki artışlar neredeyse her yıl yüzde 100-120 civarında artış gösteriyor. Bundan dolayı KKM'nin orada değerlendirilebileceğini düşünüyorum açıkçası.

        BETON FUARI VE KONGRESİ'NİN DETAYLARI

        -8-11 Kasım'da 2023 Beton Fuarı ve Kongresi'ni gerçekleştireceksiniz. Bu organizasyonla ilgili bilgi verebilir misiniz?

        Türkiye Hazır Beton Birliği olarak köklü bir kuruluşuz. Şöyle ki yılda yaklaşık olarak 105 milyon metreküpün üzerinde beton üretiyoruz, 6 milyar dolar ciroya sahibiz ve 37 bin çalışanımız var. Türkiye'de üretilen betonun yüzde 65'i de bizim üyelerimiz tarafından üretilmektedir. Şimdi biz geleneksel olarak 11 tane fuar düzenledik. Bu sene 12.'sini yapacağız inşallah, bunun 8 tanesini İstanbul'da yapmıştık, 2 tanesini Ankara'da yapmıştık, birini de İzmir'de yapmıştık. 12.'sinin tekrar İstanbul'da yapıyoruz. Aynı zamanda kongreler yapıyoruz. Ulusal ve uluslararası kongreler yapıyoruz. Şimdiye kadar 2 tane uluslararası kongre yaptık. Avrupa Beton Birliği'nin kongrelerini İstanbul'da yaptık. 6 tane de ulusal kongre yaptık. Şimdi 7. ulusal kongremizi Profesör Doktor Mehmet Ali Taşdemir, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin çok değerli bir hocasıdır, onun onuruna yapıyoruz.

        Kongrede yaklaşık olarak 90 tane bildiri yayınlanacak, 75 tanesi seçilmiş bildirilerdir. Biz bir bilim kurulu oluşturduk, Türkiye'nin çok nadir üniversitelerinden. Onlar ana başlıkları belirlediler. O ana başlıklardan sonra bunların yayınlandığı bir çalışma programı dahilinde 75 tane makale sunuma değer bulundu. 15 tane de çağrılı bildirimiz var. Yani toplam 90 tane bildiri, 3 gün boyunca, 2 tane salonda İstanbul Fuar Merkezi'nde sunulacak. Hem Amerika'dan hem Avrupa'dan değerli hocalarımızın ve beton sektöründeki uygulamacıların katılımını bekliyoruz. Kongreye binin üzerinde katılımcı olacak, fuara da 100'e yakın firma katılıyor, 10 bin tane katılımcımız olacak. Fuarda da Türkiye'de üretilen beton-beton ekipmanları, bizimle ilişkili sektörler ki bunların birçoğu ihracatçıdır. Orada ürettiği ürünleri sergileyecekler. Bu fuarlar ve kongreler bizim için son derece önemli. Çünkü üretilen makinelerin önemli bir kısmı neredeyse yüzde 70'lik kısmı da yurt dışına ihraç edilmekte. Kongrelerde Türkiye gibi senede 100-105 milyon metreküp beton üreten ve beton teknolojileri konusunda AR-GE çalışmaları da dahil olmak üzere üniversite-özel sektör işbirliğini en iyi gösteren, en iyi yapan sektörlerden biriyiz. Katılımcıları ağırlamaktan hem onur duyacağız ve buna devam edeceğiz.

        "DEPREM BÖLGESİNDE BETON VE ÇİMENTODA SIKINTI YAŞANMADI"

        - Şubat ayında yaşadığımız deprem felaketinin ardından sizinle bir röportaj yapmıştık. 105 milyon metreküp üretim yaptığınızı, 200 milyon ton kapasiteniz olduğunu ifade etmiştiniz. Üretimde artış yaşandı mı, sektörünüzde son durum ne, maliyetler ne durumda? Bir de agrega üretimi konusunda sıkıntı yaşadığınızı söylemiştiniz, o konuda ne durumdasınız?

        Türkiye'de 200 milyon metreküplük kurulu kapasite var hazır beton sektöründe ama üretim 110 milyon metreküp civarında olduğu için neredeyse yüzde 55 kapasite kullanımıyla sektör ilerlemektedir. Deprem bölgesinde de hazır betonla ilgili çok fazla sıkıntı olmadı. Çünkü biz orada hem üyelerimize hem de talep eden bütün hazır betonculara destek olmaya çalıştık hem teknik anlamda hem servis anlamında hem de yeni tesis kurma anlamında. Çimentoda da bir sıkıntı yok. Betonun bileşenleri bildiğiniz gibi çimento, agrega, kimyasal katkı, puzolanik katkı ve sudur. Bölgede 11 tane çimento fabrikası var, onların oradaki kapasiteleri, hazır beton üretimi için oldukça yeterlidir. Hazır beton sektörünün tesisleri de orada oldukça yeterli hale dönüştürülmüştür.

        Geriye kalıyor agrega... Betonun olmazsa olmazıdır. Burada çimento sadece bağlayıcı görevini yapar. Oysa sağlam agreganız, stabil agreganız, beton yapmaya uygun agreganız olmadığı takdirde standartlara uygun beton üretemezsiniz. Bunun için de ben ilk günden beri bu uyarıda bulunuyorum. Orada çalışmalarımız da oldu. Birçok agrega ocağında, buna taş ocağı diye halk arasında söyleme tarzı vardır. Bunların hukuki sorunları vardı, ruhsatla ilgili sorunları vardı. Bazılarının ruhsat süreleri bitmişti. Bazılarının ormanla ilgili, bazılarının mera ile ilgili, bazılarının mülkiyetle ilgili sorunları vardı. Bazılarının ÇED raporlarıyla ilgili sorunları vardı. Bunların bir an önce giderilip aktif hale önüştürmesi gerekmekteydi. Biz yaptığımız toplantılarda bunları ifade ettik. Çevre Şehircilik Bakanlığımız buna gerekli alakayı ve ilgiyi de gösterdi. Fakat buna rağmen agrega üretiminde hala sıkıntılar olduğunu duyuyoruz.

        "AKARYAKIT FİYATLARINDAKİ ARTIŞ MALİYETLERE ETKİ EDİYOR"

        Uzun mesafelerden agrega taşımak durumunda kalıyorlar. Biliyorsunuz akaryakıt fiyatlarında ciddi artışlar oldu. Yani bundan 4 ay önce akaryakıtın litresi 17 lirayken bugün 40 lira civarında. Bunlar ister istemez maliyetlere etki etmektedir. Aynı şikayetler hazır beton ve çimento noktasında da geliyor ve hazır beton fiyatlarında ciddi artışların olduğunu duyuyoruz. Bununla ilgili Ticaret Bakanlığımız ve Rekabet Kurulu çok ciddi incelemeler yapmaktadır.

        "FIRSATÇILARIN TESPİT EDİLİP CEZA ALMASI TARAFTARIYIM"

        Bu noktada da ben fırsatçıların, merdivenaltı oyuncuların, bu işten yüksek kar elde etmek isteyen firmaların bir şekilde tespit edilip gerekli cezalar almasının da taraftarayım açıkçası. Çünkü bir deprem felaketi yaşanmış, 50 bin insanımızı kaybetmişiz, neredeyse 800 binden fazla bina yıkılmış, bütün ülke seferberlik halinde, özellikle devletimizin üzerine çok ciddi yükler düşmüş, 80 milyar dolar maliyetten bahsediyoruz. Orada toplam yapılması gereken bağımsız bölüm sayısı 850 bin. Bunun 650 bin tanesi konut üretimi, 130 bin tane iş yeri var ve 100 bin tane de köy evi ve ahır var. Bunların maliyeti daha şimdiden çok ciddi rakamlara ulaşmış durumda. Bütçeden ciddi rakamlar ayrılıyor. Onun dışında devletin ve ilgili bakanlığın yüklendiği projelerin dışında bir de vatandaşımızın kendi başına yapmak istediği veya yaptığı projeler var. Evi yıkılmış, kendine ev yapacak. Bu üretimlerde de tabii ki ciddi maliyetler ortaya çıkıyor. Açıkçası hazır betonun, çimentonun, agreganın orada karaborsa ile fahiş fiyatla anılmasını ben doğru bulmuyorum.

        "BİRKAÇ YIL SONRA HİÇ ELEMAN BULAMAYACAĞIZ"

        -Yine şubat ayında yaptığımız röportajda 'en büyük sorunumuz insan kaynağı' demiştiniz. Daha sonra sektör temsilcileriyle gerçekleştirdiğimiz röportajlarda da çokça dile getirilmeye başlandı bu konu. Siz birlik olarak insan kaynağı yetiştirmek için de çalışmalar yapıyorsunuz diye biliyorum. Bu insan kaynağı sıkıntısı ne durumda şu anda?

        Biz Türkiye Hazır Beton Birliği olarak şimdiye kadar 20 bin tane, beton sektöründe çalışan, beton santrali operatörü, beton pompası operatörü, transitmikser şoförü... Bunların eğitimlerini biz verdik. Ayrıca Merkezi Yeterlilik Kurumu'nun biz akredite sınav yapıcısı, biz MYK olarak sınav yapıcılık görevimizi de başarıyla yapıyoruz. Orada da operatörleri sınavdan geçiriyoruz. Hak edenlere o ehliyetleri, o yetki belgelerini veriyoruz. Bunun dışında da Türkiye genelinde bir takım uygulamalarımız var. Güvenli sürüş ile ilgili, beton pompalarının kuruluşlarıyla ilgili, beton pompalarında çok ciddi kazalar meydana geliyor, iş kazaları meydana geliyor, bununla ilgili şehirleri gezerek, talep eden firmalara bu eğitimleri mobil olarak vermekteyiz. Ama bunlar sorunu çözüyor mu? Hayır, çözmüyor.

        "YETİŞTİRDİĞİMİZ ELEMANLARIN BİRÇOĞU YURT DIŞINA GİDİYOR"

        Çok ciddi şekilde kalifiye elemana ihtiyacımız var. Bunların meslek okullarında uzun süreli yetiştirilmesi gerekiyor, eğitim alması gerekiyor. Şu anda sadece deprem bölgesinde değil, Türkiye'nin her yerinde biz kalifiye eleman bulmakta; yani pompa operatörü, transmikser şoförü, santral operatörü, loder operatörü bulmakta ciddi zorluklar çekiyoruz. Aynı zamanda laboratuvar teknisyenleri... Ondan sonra işte spesifik işlerle bire bir ilgilenecek malzeme mühendisleri... Bunlarla ilgili bunun bir milli eğitim politikası olması gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde birkaç yıl sonra hiç eleman bulamayacağız. Çünkü bizim yetiştirdiğimiz elemanların birçoğu yurt dışına gidiyor. Orada zor koşullarda da olsa evlerini, yuvalarını terk ediyorlar, yabancı ülkelerde değişik iklim şartlarında ekmek paralarını kazanmak için gidiyorlar. Arkadan da yeni nesil gelmiyor. Bunun ileride daha da sıkıntı yaratacağı inancındayım.

        "DEPREMDE YIKILAN BİNALARIN BETON KALİTELERİ ÇOK DÜŞÜK ÇIKTI"

        -Depremin ardından bölgede incelemelerde bulundunuz. Burada yıkılan binalarla ilgili gözlemleriniz neler? Bir de siz birlik olarak deprem performans raporu hazırlıyorsunuz, bunu biliyorum. Özellikle İstanbul'da yaptığınız ölçümlerde ne görüyorsunuz, binalarımız ne durumda onu öğrenmek istiyorum...

        Biz Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın ilgili birimi ile koordinasyon halinde olduk deprem zamanında. Orada Yapı İşleri Genel Müdürlüğü bizi davet etti sahaya. Tabii onların müsaadesi olmadan sahaya giremiyoruz. Onlarla yaptığımız çalışmalar neticesinde, gözlemlerimiz özellikle 1999 yılından önce yapılan yapılarda, yani 4708 sayılı Yapı Denetim Mevzuatı ve Kanunu çıkmadan önce yapılan yapılarda maalesef hazır beton kullanılmadığı, kullanılan çelik donatının nervürlü demir olmadığı, uygun çelik kullanılmadığı noktasında tespitlerde bulunduk. Oradaki beton kaliteleri çok düşük çıktı. Beton kaliteleri 7 megapascal civarında, yani 70 kilogram / santimetre kare. Oysa olması gereken 300 kilogram, hadi 250 kilogram santimetre karenin altında hiç olmaması lazım. Zaten hazır beton üretiminde bizim aldığımız minimum değer 250 kilogram santimetre karedir. Ama içine demir donatısı girdiği zaman bunun 30 megapascal'ın yani 300 kilogram / santimetre karenin altında hiç olmaması gerekmektedir. Dolayısıyla şimdi yapılan yapılarda buna çok ciddi şekilde özen gösteriyorlar. Elle dökülen konvansiyonel beton asla ve asla söz konusu değil. Hepsi hazır beton olarak kullanılıyor. Ayrıca çok sıkı da denetimler yapılmaktadır. Hem taze betonda hem de katı betonda ciddi denetimler olduğunu sahada biz gözlemliyoruz. İnşallah Allah bir daha böyle bir deprem göstermesin. Ama gerekli tedbirleri alındığı için bu kadar can kaybının ve mal kaybının olacağı inancında değilim artık.

        "KAROT ALMAK ESKİ BİNALAR İÇİN ÇOK İYİ BİR UYGULAMA DEĞİL"

        İstanbul noktasında birliğimizin çatısında bir ayrı bir birimimiz var. Bunun ismi Deprem Performans Analiz Merkezi. Burada mühendislerimiz ve teknisyenlerimiz ile beraber bir takım metotlar uyguluyoruz. Hem vatandaşlardan müracaatlar geliyor, hem belediyelerden müracaatlar geliyor hem de endüstriden, sanayiden müracaatlar geliyor. Hatta bazı liman inşaatlarında bile; bitmiş limanlardan bile talepler geldi. O taleplerde öncelikle eğer çok derin ve çok hassas bir inceleme yapılmak isteniyorsa, binanın oturduğu zemin zeminden başlayarak, zeminin performansından başlayarak, onun analizinden başlayarak binanın bir projesinin olup olmadığı, bu projede uygun malzemelerin bulunup kullanmadığı, projenin uygulamasının doğru olup olmadığı, daha sonra yapıya bir bir şeyin eklenip çıkarılmadığı, kolon, kiriş, deprem perdelerinin kaldırılıp kaldırılmadığı, binaya ekler yapılıp yapılmadığı, üzerine katlara çıkılıp veya yanına, sağına soluna ağırlık merkezini kaybedecek bir takım uydurma kaydırma işleri yapılıp yapılmadığını tespit ediyoruz ve bir rapor hazırlıyoruz. Burada tabii ki betonun kalitesi, betonun standardı, stabilitesi ve durabilitesi uygun mudur değil midir, bunun analizini yapıyoruz. Ayrıca içindeki çeliğin, demirin korozyona maruz kalıp kalmadığı, bunda kopmalar meydana gelmediği, kesitlerinde daralma olup olmadığını tespit ediyoruz ve kapsamlı bir raporu bize müracaat eden kuruma, şahsa veriyoruz.

        Yüzlerce böyle inceleme yaptık. Çok da başarılı incelemeler oldu. Bunun dışında daha basite indirgenmiş analizlerimiz de var. Yani halk arasında yanlış anlaşılıyor. Efendim işte karotla gelip binamızı delik deşik ediyorlar. Evet, karot hakikaten bir binada çok iyi bir uygulama değil, özellikle eski binalarda. Bir de bilinçsiz bir takım firmaların yaptığı uygulamalar, mühendis denetiminde olmadığı takdirde binayı gerçekten zedeliyor. Bizim onun dışında da metotlarımız var. En son ikna olmadığımız noktada karota başvuruyoruz. Onun da önce röntgenini çekiyoruz, demir donatısının olmadığı yerde, bağlantı elemanlarının olmadığı noktalardaki, kiriş ve kolon kesitlerin olduğu yerden, çakıştığı yerlerden karot alınmaz. Ondan sonra deprem perdesinin tam demir donatısının olduğu yerden karot alınmaz gibi bir takım uygulamalar var. Gerekli hassasiyetleri göstererek bu incelemeleri yapıyoruz. Oldukça başarılıyız o noktada.

        "İSTANBUL'DA YAPTIĞIMIZ ANALİZLERDE ÇOK İÇ AÇICI SONUÇLAR ÇIKMIYOR"

        Diyeceksiniz ki sonuçlar nasıl çıkıyor? Evet, maalesef sonuçlar çok iç açıcı çıkmıyor. Özellikle demin de söyledim, 2000 yılından sonra yapılarda hazır beton ve nervürlü demir dediğimiz kullanılan yapılarda, hakikaten bir projesi olan yapılarda, üzerine de bir takım eklemeler yapılmadıysa veya alt katlarında hacim kazanmak için kolonlar kesilmedi ise 2000 yılından sonra yapılmış binalarda sıkıntı çok az çıkıyor. Ama 2000 yılından önce yapılan binaların özellikle elle dökülmüş, konvansiyonel yöntemlerle imalat yapılmış binalarda çok ciddi sıkıntılar var. Orada da böyle 8 megapascal, 7 megapascallık basınç dayanımları gördük. Raporları da yazdık, kendilerine takdim ettik o raporları.

        "DEPREM TESTİ TALEPLERİ MART AYINDAN BUGÜNE YÜZDE 90 AZALDI"

        Röportajın ardından yaptığımız konuşmada THBB Başkanı Yavuz Işık, testlere olan taleple ilgili, "Kurumumuza gelen deprem performans testi talepleri mart ayından bugüne yaklaşık yüzde 90 oranında azaldı" dedi.

        "90 BİN TABUT BAĞIMSIZ BÖLÜM VAR! BUNLARIN HEMEN BOŞALTILMASI GEREKİYOR"

        -Şimdi İstanbul'da kentsel dönüşüm planlanıyor. Bu konuda sizin önerileriniz nelerdir? Hem konuta ulaşılabilirliğin artırılması hem güvenli yapıların insanlara sunulabilmesi için neler yapılması gerekiyor?

        Türkiye'deki konut politikası biliyorsunuz bakanlığımız tarafından idare ediliyor, yönlendiriliyor. Biz de zaman zaman düşüncelerimizi kendilerine aktarıyoruz. Şimdi bir kere İstanbul şehri koskocaman bir megapol. İstanbul'un yanında başka şehirler de var. Bursa bir endüstri şehri, İzmit bir endüstri şehri, Tekirdağ bir endüstri şehri. Bunların hepsi muhtemel bir depremde ciddi can ve mal kayıplarına sebebiyet verecek. Yapılan envarter çalışmalarında özellikle İstanbul'da bir kere 1.5 milyon konutun çok acilen dönüştürülmesi lazım. Yani yıkılıp yeniden yapılması lazım. Güçlendirme konuşuluyor. Yani onlar tabii teknik incelemelere bağlı şeyler fakat 90 bin tane tabut bağımsız bölüm var. Bunların hemen yıkılıp, hemen boşaltılması gerekiyor. İnsan yaşamı için elverişli olmayan 90 bin tane konut var. Bunlara bir an önce el atılması gerekiyor.

        "ZEMİNİ UYGUN OLMAYAN YERLERİN YEŞİL ALANA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ KONUŞULUYOR"

        Burada da işte 5 yıl içinde 1.5 milyon konutun dönüştürülmesi için bir uygulama söz konusu. Bu uygulamada da her yıl 300 bin tane konut dönüştürülmesi konuşulmakta. Orada da bir model geliştirildi. Bakanlığın şöyle bir önerisi var. 2+1 konutlara 1.5 milyon lira kredi veriliyor. Bunun 750 bin lirası hibe, geri kalanı da 2 yıl ödemesiz 10 yıl taksitlere bölünüyor, 3+1'lere de 1 milyon 800 bin TL veriliyor. Orada da 900 bin lirası bakanlık tarafından karşılanıyor. Geri kalan 900 bin liranın yüzde 10'u vatandaştan peşin olarak tahsil edilecek. Kalanı da 10 yıla bölünecek 2 yıl ödemesi olmamak kaydıyla. Aynı şekilde deprem bölgesinde de gene hibeler arttırıldı. Orasının tamamı hibe, konutlara 750 bin liraydı hibe miktarı, bakanlığımız yeni çalışmadan sonra 1 milyon liraya çıkardı, iş yerlerinde de 250 bin liralık hibeyi 400 bin liraya çıkardı. Köy evleri ahırlarıyla beraber, bunlara da 1 milyon liraya çıkardı, 750 bin liraydı. Bunlar tabii çok ciddi rakamlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin hazinesinde ve Maliye Bakanlığı'ndan ciddi bir kaynak oluşturuldu. Bunun için bizim temennimiz hem yaraların sarılması noktasında bu konutların, iş yerlerinin, köy evlerinin yapılması, hem de muhtemel bir istanbul ve Marmara depremini hazırlık içinde çalışmaların daha yoğun olması. Orada değişik metotlar konuşuluyor, bir tanesi yerinde binaların yapımı, bir tanesi de rezerv alanlarda bina yapılıp, o riskli konutlardan vatandaşların orada konut sahibi olması. Bu noktada da rezerv alanlarda özellikle şu ön planda tutuluyor, eğer bir fay hattı üstündeyse veya işte bir kötü bir zemin üzerindeyse oranın rekreasyon alanı yapılması, bir daha orada konut yapılmaması noktasında bakanlığın çok ciddi ısrarı var. Onları birinci planda rezerv alanına taşıyacaklar. Yani bir alanın eğer altı sıvılaşmışsa, sıvı bir zeminse, o zeminde tekrar konut üretimi yerine, onu bir rezerv alana taşıyarak oranın iyileştirilmesi, o zeminin iyileştirilerek yeşil alana dönüştürülmesi birinci planda tutuluyor. Bu planlar ve projeler üzerine ciddi çalışmalar olduğunu ben yakinen biliyorum.

        "1 METREKÜP BETONA 10 KG SU KATARSANIZ MUKAVEMETİNİ YÜZDE 10 DÜŞÜRÜRSÜNÜZ"

        -Önceki konuşmamızda "Betona su katmak cinayettir" demiştiniz. Kamuoyunu bilinçlendirmek adına sizden betonun uygulanması ve denetiminin nasıl yapılması gerektiğini dinlemek isteriz.

        Çok güzel bir soru, öncelikle beton prosesini anlatmak istiyorum. Betonu nasıl hazırlıyoruz? Nasıl inşaatlara sevk ediyoruz? Üretim safhasını anlattıktan sonra denetim safhasını anlatayım. Beton bileşenlerin içinde çimento vardır, agrega vardır, kimyasal katkı vardır, puzolanik katkı ve su vardır. Bunları biz beton tesislerimizde beton fabrikalarımızda veya beton prentlerimizde hazırlarız. Talebe göre yaklaşık olarak otuza yakın beton sınıfı var. Beton sınıfının dışında bir de çevresel etki sınıfları var. Biz buna göre betonu hazırladıktan sonra transmikserimize doldururuz, şarj ederiz. Daha sonra transmikserlerimiz bunları inşaat sahasına götürür, inşaat sahasına götürdükten sonra santralden veya fabrikadan hazırlanmış bir şekilde içine hiçbir şey katmadan, su katmadan veya başka bir şey katmadan beton pompaları kolonların içine pompa işlemi olur. Hazır beton budur. Biz hortum ucundan betonu bu şekilde müşterimize teslim etmiş oluruz.

        REKLAM

        Şimdi tam inşaat mahallindeyken, orada betonun içine su katılması, talep halinde inşaat sahibi veya oradaki proje müdürü veya oradaki şantiye şefi tarafından, efendim betonu işleyemiyoruz, betonun işlenebilmesi için içine su katın, betonu daha da akışkan hale getirin, şeklindeki bir talebi eğer yerine getirirseniz, orada hakikaten bir cinayet işlemiş olursunuz. Çünkü o betonun içindeki su miktarı, kimyasal katkı miktarı, hepsi yüzde 1-2'lik hassasiyetlerle betonun içine konmuştur. Yani siz orada bir metreküp betona 10 kg su kattığınız zaman betonun mukavemetini yaklaşık yüzde 10 civarında düşürmüş oluyorsunuz. Dolayısıyla statik projesi C30 olarak çıkmış bir projede eğer orada 10 kg-20 kg su kattığınız zaman o beton C25'lere, C24'lere düşüyor. Dolayısıyla o betonun mukavemet göstermesi, stabilite göstermesi mümkün olmuyor. Şimdi betonun üretim safhası bu.

        BETONUN DENETİMİ NASIL YAPILIYOR?

        Bir de betonun denetim safhası söz konusu. Betonun denetlemesini Türkiye'de 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu'na göre; ilgili yapı denetim firması beton başlamadan önce inşaat mahlinde olur, gelen betondan numuneler alır. Biz bunlara yaş numune diyoruz ve gelen betonun hangi santralden geldiğini, mikserin üzerindeki karekodundan okur, Türkiye'deki hazır beton üreten bütün firmaların beton mikserlerinin üzerine karekodlar vardır. Bu karekodlar o firmaya ait olduğunu gösterir. Herhangi bir yerde mi dolduruldu geldi, başka bir yerden mi geliyor... Bunun önüne geçmek için bir Çevre Bakanlığı'nın çok rijit ve katı bir uygulamasıdır. Daha sonra yaş numuneler alınır. Bu numunelerin çok uygun alınması lazım. Yani uygun numune kaplarında, kalibre edilmiş numune kaplarında, iyice sıkıştırılarak alınan bu numuneler, daha sonra termal boxlarda saklanması gerekiyor. 24 saat sonra da aldıktan sonra uygun bir araçla akredite bir laboratuvara taşınması gerekiyor. Orada 7 gün sonra yaş numunenin basınç değerine bakılır. Vermesi gereken değeri veriyorsa bekletilir. Sonra 28 gün sonra bir daha bakılır. 28 gün sonra beton eğer taahhüt edilen mukavemete ulaştıysa, o beton, o inşaat devam eder. Eğer bir sıkıntı meydana gelirse bu sefer katı betonla ilgili parametrelere bakarız. Orada da karot dediğimiz, katı betondan numune alma söz konusudur. Orada da silindir numuneler alınır. O silindir numuneler daha sonra pres altında kırılır. Eğer uygun mukavemeti veriyorsa beton sağlamdır, inşaat devam eder. Vermezse o beton orada kırılır, ortadan kaldırılır. Genel uygulama böyledir.

        Yaş numunelerin alımında Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın 2018 yılından beri bir uygulaması var. EBİS, elektronik beton takip sistemi, her numunenin içine çip konur, değiştirilmesin veya başka numunelerden takas edilmesin diye. Onlar aynı zamanda eş zamanlı olarak uygun ortamda kırılırken, bakanlığın onayladığı laboratuvarlarla, Çevre İl Müdürlükleri'nde betonun mukavemeti eş zamanlı olarak okunur. Yani bunlar o şekilde dizayn edilmiştir. Önce kırılması, sonra kırılması, rapor edilmesi söz konusu değil. Eş zamanlı olarak kırıldığı için burada herhangi bir sahte sonuç çıkması mümkün değildir. Bütün bunların ötesinde beton denetimiyle ilgili bir de PGD vardır. Piyasa Gözetim Denetimi vardır. Çevre İl Müdürlükleri yolda giden herhangi bir transmikseri durdurarak buradan yaş beton numunesi alabilir, irsaliyesinde taahhüt edilen beton numunesiyle örtüşip örtüşülmediğine bakılır. Burada da sıkıntılı bir durum varsa gene firmaya ceza yazılır veya o beton eğer kötü betonsa uygulaması zaten engellenir. Şimdi bütün bunların dışında Türkiye Hazır Beton Birliği'nin KGS uygulaması var. Kalite Güvence Sistemi, biz bu sistemi 1995 yılında kurduk ve 2007 yılında da akredite ettirdik. Aynı zamanda bakanlığın onayladığı bir kuruluştur. Burada çalışan mühendislerimiz ve teknisyenlerimiz, bizim yaklaşık olarak 400 tane üye tesisimiz var. Burada sürekli ürün ve sistem denetimleri yaparlar. Ürün denetimleri habersiz denetimlerdir. Herhangi bir transmikserden alınan numaralar değerlendirilir. Burada sistem ve üründe bir sıkıntı meydana geldiği zaman, yani uygun mukavemete sahip değilse, betonun durabilitesi uygun değilse, çevresel etki sınıfına uygun bir üretim yapılmadıysa, bu derhal rapor edilir ve üyemizi uyarırız, ikinci bir hatada bunu bakanlığa veya ilgili il müdürlüklerine bunu yazarak bildiririz, gerekli cezalar kesilsin diye.

        "AVRUPA'YA BETON DENETİMİ KONUSUNDA ÖRNEĞİZ"

        Türkiye'de beton çok iyi bir şekilde denetlenmektedir. Biz aynı zamanda Avrupa Hazır Beton Birliği'nin üyesiyiz, 1992 yılından beri üyeyiz. Ben de 2016'yla 2020 arasında Avrupa Hazır Beton Birliği Başkanlığı yaptım. Halen de yönetim kurulu üyesiyim. Bunu neden söylüyorum veya söyleme gereği duyuyorum? Sürekli Avrupa'daki beton üretimini, beton uygulamalarını yerinde gözlemliyoruz. Bu gözlemlerimizde görüyoruz ki beton Türkiye'de çok iyi denetleniyor. Yani Türkiye'deki gösterilen hassasiyet, Türkiye'de betona verilen önem, aslında hiçbir Avrupa ülkesinde gösterilmiyor. Biz bu konuda da onlara örneğiz aslında. Birçok Avrupa Birliği'ne üye ülkede bunların uygulamalarını gösterdik. Bizim mühendislerimizin birçoğu, oradaki komitelerle beraber çalışıyor. Hatta Avrupa Hazır Beton Birliği'nin Genel Sekreterini yeni seçtik, bir Türk mühendis, kadın bir mühendis. Bu uygulamaların bir çoğunluğunu anlatıyor zaten Avrupa'da. Dolayısıyla türkiye'de betonu denetlenmesi noktasında herhangi bir sıkıntı yok.

        REKLAM

        UYGULAMADA NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

        Yalnız uygulama noktasında biraz önce bahsettim, betona su vermenin ötesinde, bir de betonun bir kere kalıba yerleşmesi lazım, iyi vibre edilmesi lazım, betonda segrasyon meydana gelmesin diye. Paspaylarının yani kalıp ile demir arasındaki paspayı dediğimiz ölçülerin çok iyi bir şekilde dizayn edilmesi lazım. Beton döküldükten sonra üretildikten sonra kalıba yerleştikten sonra betonun iyi kür edilmesi lazım. Betonun 24 saat sonradan başlamak kaydıyla sürekli değişik metotlarla, yağmurlama dediğimiz metotla, betonun sulanması lazım. Rüzgar varsa rüzgara karşı korunması lazım, ısı varsa ısıya karşı çalışmalar lazım. Yani betonu sadece üretmek değil, beton döküldükten sonra da betonu iyi muhafaza etmek saklamak gerekir. Bu uygulamanın bir neticesidir. Bunda da sorumlu olan o betonu alan firmanın proje müdürü, şantiye şefidir. Dolayısıyla da yapı denetim de bu işten sorumludur.

        "BETONUN YERİNE GEÇEBİLECEK BİR MALZEME YOKTUR"

        - Son olarak şunu soracağım, beton şirketlerinin birliğinin başkanı olarak sizi bulmuşken betonlaşma hep terim olarak türkiye'de eleştirilen bir konudur. Bu eleştirilere nasıl cevap verirsiniz? Ve siz derneğiniz birliğiniz başta olmak üzere sürdürülebilirlik ve çevre dostu üretim için neler yapıyorsunuz? Sormak istiyorum,

        Biz Avrupa'daki Beton Sürdürülebilirlik Konseyi'nin (Concrete Sustainability Council) üyesiyiz ve orada da yönetim kurulu üyesiyiz. İsviçre merkezli bir kuruluştur. Sürdürülebilirliğe son derece önem vermekteyiz. Sürdürülebilirliğin anlamı şu, kaynakların limitli ve sorumlulu kullanılması. Burada da bir takım alt başlıklar var. Ekonomi gibi, çevre gibi, iş güvenliği gibi ve yönetim gibi alt başlıklar var. Bunların hepsini sayfalarca içerik oluşturuyor. Başta çevre. Beton çevre dostu bir üründür. Bunun net olarak altını çizeyim. Çok kötü bir kamuoyu algısı var; efendim her taraf betonlaştı, çevreyi yok ettiler, suyu kirlettiler, havayı kirlettiler, ormanları yok ettiler. Biz bundan sorumlu değiliz. Biz beton üreticisiyiz. Biz standartlara uygun, kaliteli beton üretiriz. Planlamaları yapanlar ya belediyeler ya ilgili bakanlıklar, birçok kurum var. 16'ya birim ruhsat veriyor. Bu noktada bizim baktığımız tek şey bir projenin veya bir inşaatın ruhsatı var mıdır, yok mudur? Orada da çevre bakanlığının bir kodu var. Eğer bir inşaatın ruhsatı varsa, bizden talep edilen beton sınıfına ve çevresel etkiye göre de oraya beton ikmali yaparız. Betonun çevre dostu olup olmaması noktasında da şunu söylemek çok mümkün; Türkiye'de de yaklaşık olarak 30 milyon tane bağımsız bölüm var. 20 milyon tane de bina var, işte bunun 6.5 milyonu maalesef depreme dayanıklı değil. Son 20 yılda hatta son 22 yılda Türkiye'nin bütün çehresi değişmiştir. Konut üretimi, altyapı, hastaneler, havalimanları, köprüler, tüneller, aklıma gelmeyen daha birçok sanat yapıları vesaire hepsi betondan yapılmıştır.

        "ÇELİK YÜKSEK ISIYA DAYANMAZ VE PAHALIDIR"

        Betonun yerine geçebilecek, ikame edebilecek herhangi bir malzeme yoktur. Çelik bazen gündeme gelir. Çelik yangına karşı durabilitesi olan bir malzeme değil. Örnek vermek gerekirse; 2001 yılında Amerika'da 2 tane bina, ikisi de çelikti... Dünya Ticaret Merkezi bir terör saldırısında yıkıldı. Bunlar çelik binalardı, uçaklar binalara daldıktan sonra yarım saat sonra binalar yerle bir oldu. Çünkü yüksek ısıya dayanmadığı için çelik eridi, beton erimez, yangına karşı da mukavemetli malzemedir. Bir de çelik pahalıdır. Yani betona alternatif olamaz. Zaten ağaç hiç alternatif olamaz. Bazı Kuzey ülkelerinde, İsveç'te, Norveç'te falan orada bir takım tek katlı evleri ahşaptan yapıyorlar ama Türkiye'de veya dünyanın herhangi bir yerinde beton yerine ikamet edebilecek herhangi bir yapı malzemesi yoktur. Ama konuşulurken bu yaygınlaşmış, her taraf betonlaştı... Biz sadece beton üretiyoruz ve kaliteli standartlara uygun betonu inşaatlara sevk ediyoruz. Bizim görevimiz orada bitiyor. Bunu planlayanlar, bu dizaynları yapan, tasarımları yapanlar aslında eleştirmesi gerekenini onlar.

        Çevre dostu olması da şöyle; betonda aslında birçok noktada diğer sanayi kuruluşlarının ürettiği bir takım atık malzemeleri biz kullanırız. Örnek vermek gerekirse; hava kirliliğine en fazla sebebiyet veren termik santraller var. Türkiye'de elektrik üretiminde çok önemlidir. Onlardan çıkan külleri biz betonun içinde kullanırız. Onlar betonun birçok kusurunu, ayıbını kapatırlar, betonu daha akışkan hale dönüştürür, mukavamet kazandırır. Demir çelik fabrikalarının fırın artıkları var, eskiden böyle demir çelik fabrikalarının yanından geçtiğimiz zaman denizin içine falan atarlardı. Şimdi çok şükür görmüyorum. O atıklar bir takım özel makinelerde preslenerek satışa sunuluyor. Biz onları alıp gene betonun içinde kullanıyoruz. Betonun içindeki suyu oraya hapsediyor, bir anda orayı terk edip gitmesini engellediği için beton daha stabil oluyor, içindeki çatlakları engelliyoruz. Bunun gibi çok uygulamamız var. Yani beton çevre dostudur.

        Tekrar altını çizerek söylüyorum, beton çevre ile ilgili veya havayla ilgili, suyla ilgili betonun herhangi bir maruz bıraktığı bir kirlilik yoktur. Bir de eskiyi düşünün, hazır beton çıkmadan önce, konvansiyonel yöntemlerle beton üretildiği zaman, caddelerin ortasında sağdan soldan getirilen kum çakıllarla, içine çimento katılarak, doğru düzgün karışımı yapılmadan, içine hiçbir kimyasal katkı katmadan veya içine herhangi bir onarıcı güçlendirici ek malzeme katmadan beton üretilirdi. Caddeler berbat olurdu. Ondan sonra bir katın betonu bazen bir hafta sürerdi. Oysa biz ortalama 4 daireli bir apartmanda bir katın betonunu, diyelim ki 200 metroküp betonu 3 saat içinde döküyoruz. Öyle bir beton bazen 20 günde veya 15 gün devam ediyordu. Oradan işte şerbet caddelerden akıp kanalizasyona karışıyordu, denize karışıyordu, yeraltı sularına karışıyordu. Hazır beton geldikten sonra bunların hepsinin önüne geçildi.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ