Sözlükte, bir olayın hükmünü açıklayan, zor meseleyi çözen kuvvetli cevap anlamına gelmektedir. Terim olarak ise fıkhi bir meselenin hükmünü öğrenmek için sorulan soruya verilen cevap anlamına gelir. Bu cevap yazılı olabileceği gibi sözlü de olabilir. Osmanlı örfünde fetvanın, dini sorulara müftüler tarafından verilen yazılı cevap anlamı yaygınlık kazanmıştır. Fetva veren fıkıh alimine müfti (müftü), soruyu sorana müstefti, fetva için tercih edilen görüşe müfta-bih denir.
Fetva ile içtihat arasında çok yakın bir ilişki mevcuttur. İster ibadet ister muamelat sahasında olsun hüküm bekleyen bir meseleyi çözmeyi amaçlayan kişi ya bağımsız bir içtihat faaliyetiyle ya da bağlı olduğu bir mezhep içinde araştırma yaparak sonuca ulaşmak durumundadır. İster başlı başına içtihad olsun ister mezhep içinde üretilen fetva olsun, hükme ulaşma süreçlerinde rol alan fakihin içtihat ehliyetine sahip olması gerekir. Bununla birlikte fıkıh mezheplerinin yerleşmesinden sonra fetva kelimesi, mezhepteki hükmün aktarımı yani sorusu olan kişiye mezhebin yerleşik hale gelmiş olan görüşünü nakletme işi olarak anlaşılır olmuştur.
Fetva terimiyle ilişkili olan bir diğer kavram, yargılama hukuku ve yargı kararı anlamındaki kazadır. Fetva ile kaza terimleri, her ikisinin de "hüküm" olması açısından benzerlik taşısalar da birçok açıdan farklılık arz ederler. Söz gelimi müftü tarafından verilen fetva kendiliğinden bir bağlayıcılığa sahip olmayıp soranın dini duyarlılığına havale edilmişken mahkemede hakimin verdiği karar bağlayıcıdır. Fetva sivil bir nitelik taşırken kaza devlet otoritesine bağlı olarak resmi bir nitelik taşır. Fetva mahiyetindeki cevaplar hem soranı hem de başkalarını ilgilendiren genel bir hüküm niteliğindeyken hakimin bir davaya ilişkin olarak vereceği hüküm sadece o davanın taraflarını ilgilendirir. Diğer taraftan fetva, meselenin dini yönünü (vicdani tarafını), mahkeme kararı ise kazai yönünü (dünyevi hukuk tarafını) ilgilendirir.
İnsan hayatının davranış/amel boyutuyla ilgili alanlarda dinin ne dediği veya ne beklediği konusu, İslam inancının her bir Müslümandan önemsenmesini istediği bir husustur. Müslümanlar bu boyutla ilgili dini hükümleri ya bizzat kaynağından ve usulüne uygun bir istidlal ile çıkarır ve bilir yani içtihat ederler; ya da bu işlemi yapabilecek yeterliliği olan birine yani müçtehide veya müftüye sorarak öğrenirler.
Bu sebeple dini sorulara verilecek cevapların dinin ana kaynaklarına dayalı ve onun amaçları doğrultusunda olması beklenir. Fetva vermek, zor ve sorumluluk gerektiren bir görev olduğu için sağlam bir yöntem ve yerleşik kurallar dizgesine göre yerine getirilmediği takdirde din açısından suç ve günah sayılacak, toplum açısından da kargaşa ve anarşi kaynağı olacaktır.
YAZAR
Ahmet Yaman