'10 senede iyi şeyler de oldu'
Derya Alabora ile yeni filmini ve memleketin halini konuştuk
Kübra PAR / HT PAZAR
kubrapar@haberturk.com
Derya Alabora, bu hafta vizyona giren “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” filminde Erdal Beşikçioğlu’nun aşk acısı çektiğinde sığındığı hayat kadınını canlandırıyor.
O Türk sinemasının en etkileyici oyuncularından biri. Masumiyet filminin Uğur’u, Şaşıfelek Çıkmazı’nın Aysel’i. Ve elbette Uğur Yücel’in 30 yıllık hayat arkadaşı, Mustafa Alabora’nın kuzeni, Memet Ali Alabora’nın halası... “Gerçek bir kadın... Onun bulunduğu hiçbir sahnede dişiliğini göz ardı edemezsiniz. Çok seksi ya da çok güzel olduğu için değil ama sanırım kadın olmak çok farklı bir şey ve bu kadın bu işi çözmüş” diye yazmış Ekşi Sözlük’ten biri. Onu her haliyle anlatıyor...
Derya Alabora, bu hafta vizyona giren “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” filminde Erdal Beşikçioğlu’nun aşk acısı çektiğinde sığındığı hayat kadınını canlandırıyor. Kısa sahnelerde güçlü izler bırakıyor. Alabora ile yeni mahallesi Arnavutköy’deki Any Cafe’de buluştuk, yeni filmini ve memleketin halini konuştuk. Biraz aksi ve soğuk bir kadın bekliyordum. Aksine çok neşeli ve rahattı. Yine de sağlam duruşunu ve sınırlarını hissettirdi...
“Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” filminde oynadınız. Az ama güçlü sahnelerde rol almışsınız. Set nasıldı?
Erdal Beşikçioğlu ile iki sahnem vardı. Biri yatak sahnesi. Bir şey yapmıyoruz, sadece sohbet ediyoruz ama setteki ilk sahnede, tanımadığın bir sürü insanın arasında bir anda Erdal’la yatağa girince tedirgin oldum biraz. (Gülüyor.) Aslında sanılanın aksine oyuncular utangaç ve içine kapanıktır. Biraz alışmak lazım. Erdal ile daha önce bir dizide rol almıştık, tanışıyorduk. Bazen hiç tanımadığınız bir oyuncuyla sette tanışıp “Hadi buyurun yatağa girelim” demek zorunda da kalabiliyoruz. (Gülüyor.)
Yönetmen Çiğdem Vitrinel’in ikinci filmi bu. Genel olarak genç yönetmenlerle aranız nasıl?
İyi. Bu sene Mustafa Haktanır’ın ilk filmi 91.1’de oynadım. Sinemada hikâye ve rolün gücü önemlidir. Küçük bir rol olsa da iz bırakması lazım. Genç yönetmenlerden Selen Yüce’yi, İlksen Başarır’ı ve Kaan Müjdeci’yi beğeniyorum.
Masumiyet, Pandora’nın Kutusu, Adem’in Trenleri gibi pek çok filmde rol aldınız. En çok hangisi iz bıraktı?
Masumiyet tabii ki... “Türk sinemasında unutamadığınız kaç tane karakter var?” diye sorsam size, çok az kişi sayarsınız. Birkaç istisna dışında hikâye karakter üzerinden anlatılmaz. Masumiyet’te canlandırdığım karakter ön plana çıkıyordu. Zaten Zeki Demirkubuz da sinemasını karakterler üzerine kurar.
‘BİZİM PİYASADA BİRBİRİNİN AYAĞINI KAYDIRAN ÇOKTUR’
Sizin için “İyidir hoştur ama biraz sinirlidir” diye yazmışlar. Doğru mu?
Hayatımda hiç kavga çıkaran taraf olmadım ama biri bana bir şey yaptığı zaman gereken cevabı veririm. Bizim piyasada birbirinin ayağını kaydıran çoktur. “Ah şekerim o çok sinirlidir, onu oynatmayın” diyerek kötü bir imaj oluşturabiliyorlar. Benim hayatım hakkında hiçbir şey bilmez ama sorsan bir sürü şey söyleyebilir. Aslında anaç bir yapım vardır.
Etkileyici bir kadın olmanız üzerine çok şey söylenmiş. Kadın olma halini keşfettiğiniz bir dönem oldu mu?
Konservatuvara girdiğimde daha utangaç ve içine kapanıktım. Bu, sahnenin üstünde beni engelleyen bir şeydi. Oyunculuk egzersizleri tamamen kendini açmak, kendinle karşılaşmak, duvarlarını yıkmak üzerineydi. O süreçten geçerken kendimi fark ettim. Sahnenin üstünde de kameranın önünde de enerji oluşturman lazım. Aura çok önemli. Önemli olan perdede ya da sahnede daha güzel olmaktır. Dünyanın en güzel kadınını getir sahne ışığı yoksa sana bir şey geçmez. Kendini fark etmek, kadınlığını hissetmek çok önemli. Hayatın içinde özgüvensiz olabilirsin ama sahnede güvenli olmak zorundasın.
Ama siz hayatta çok özgüvenli bir kadın gibi duruyorsunuz...
Özgüvensiz olduğum zamanlar olabilir ama genellikle güveniyorum kendime. Biraz özgüvensiz olmak, yaratıcılığı tetikleyen bir şey aslında. Kendinize az güvendiğinizde içinizden başka bir şey çıkıyor. Genellikle yaratan insan kendine güvensizdir çünkü mükemmeliyetçidir. Hiçbir şey yetmez, hep daha iyiyi ister. Dikkat ederseniz ressamlar, edebiyatçılar, büyük sinemacılar, hepsi güvensizdir kendine. Hepsinin korkunç arızaları vardır. Mesela Kafka o kadar güvensiz ki ölürken arkadaşından tüm yazdıklarını yakmasını istiyor.
‘UĞUR YÜCEL YETENEĞİNİN KARŞILIĞINI BULAMADI’
Uğur Yücel’in sizin için yazdığı çok güzel bir yazı var. Bazen suskun, biraz deli, çok olgun... “Lezzetli ev yemekleri pişiren, eğlenceli, anaç, düşkün dostu, adaletli, gece geç saatlerde barını kapayıp tek başına kaybolup giden kavi Slav kadınlarına benzer” demiş sizin için... Siz Uğur Yücel’i nasıl tarif ederdiniz?
Çok güzel bir yazıydı. Bir insan hakkında yazılabilecek en içten yazılardan bir tanesi... Uğur Türkiye’de yeteneğinin karşılığını bulamamış bir insandır. Her konuda çok yeteneklidir. Edebiyatçı yönü ve yönetmenliği güçlüdür. Oyunculuğuna söyleyecek laf bulamıyorum. Müzisyen yönü de çok güçlüdür. Çok güzel davul ve perküsyon çalar. Türkiye’de doğmuş olması talihsizlik...
Ülkenin halinden endişeli değilim ’
Türkiye ’nin şu anki halini nasıl görüyorsunuz?
Son 10 senede iyi şeyler de oldu. Ağzımızdan Kürt lafı çıkamazken Kürt meselesini konuşur olduk. Darbe dönemlerinde yapılanlar eleştirilir oldu. Ama şimdi sanki tekrar geri dönmeye başladık. Yine üstümüzdebir baskı oluşmay a başladı. Herkes aynı fikirde olmak zorunda değil, isteyen istediğini düşünsün. Yeterki bir şiddet ortamı yaratılmasın. İki kelime söyledin diye şiddet uygulamak, silahları ve sopaları yoksa gençleri sokağa çıkmaktan alıkoymak pek demokratik bir tavır değil.
Endişeli misiniz gidişattan?
Çok endişeli olan insanlar var. Ben o kadar endişeli değilim. Türkiye’ nin geleceği için umutluyum. Ama her sokağa çıkınca gazlanırsak bir yere varamayız.
‘Yavuz Bingöl neden böyle yaptı bilmiyorum’
Son dönemde iktidarla aynı fotoğraf karesi içinde yer alan sanatçılara yönelik eleştirirler var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Hayatta samimiyet çok önemli. İktidarda kim olursa olsun eğer gerçekten fikirlerini beğeniyorsan ve destekliyorsan sorun yok, ama bunu iktidarın yanına yanaşayım diye yapıyorsan iyi bir şey değil. Demek ki başka bir iktidar gelince de onun yanına yanaşacaksın.
İyi de bu ayrımı nasıl yapacağız? İktidarı destekliyor diye sanatçıların linç edilmesi doğru mu?
Ben “Vaay bunu nasıl yaparsın?” diyenlere katılmıyorum açıkçası ama oradaki biraz samimiyetsizlikten kaynaklanıyor. Daha önce tanıdığımız arkadaşlarımız var. Eskiden çok farklı düşünceleri vardı, şimdi farklılar.
Yavuz Bingöl ile ilgili tartışmaya ne diyorsunuz?
Neden böyle yaptı bilmiyorum. Belki kendince nedenleri vardı ama uzaktan bakıldığında söylediği şey kulağa acımasızca geliyor. Bir insanın hayatı üzerinden politika yapılmaz.
Bir de “Sanat çevresi AK Parti’yi kendi içine asla yaklaştırmıyor. Kendi içlerinde farklı bir politik görüşe izin vermiyorlar” eleştirileri var...
AK Parti üzerinden söylemek istemiyorum, daha öncekiler de aynıydı. Bizim ülkemizde hiçbir iktidarın sanatçının yanında durduğunu görmedim.
Çözüm sürecine destek veren isimlerdensiniz. Şu an gelinen durumu nasıl görüyorsunuz?
Biraz yol aldığımızı düşünüyorum ama her an bir şey olacak ve tam tersine dönecek gibi bir hava var. Kazandıklarımızı kaybetmeyelim. Bunun için her iki tarafın da taviz vermesi gerekiyorsa versinler. Shakespeare’in dediği gibi, “Elde edilecek bir avuç toprak ölülerini gömmeye bile yetmez”...
Kürtlere yönelik eski refleksler değişiyor mu? Yumuşama var mı sizce?
Eskiye oranla farklı ama bazı çevreler hâlâ ırkçı. Bunu değiştirmek çok zor. Önemli olan kanunlarla haklar tanımak. Dünyanın üzerinde kimlere rağmen ne haklar kazanıldı.
Sanatçılar arasında dar kafalı bir çevre olduğundan yakınıyordunuz. Onlarda bir değişim var mı?
Çok fazla bir şey değiştiğini düşünmüyorum.
Öcalan ile ilgili algı biraz değişiyor gibi... Eğer onu hâlâ terörist başı olarak tanımlarsan nasıl değiştireceksin algıyı?
Kaç kişi anlar bilmiyorum. Bedeli liderler ödüyor gibi görünse de asıl çileyi halklar çekiyor. Birbirimizin algılarını hafifletmemiz, toplum olarak rahatlamamız lazım. Daha bundan birkaç sene önce film festivallerinde Kürt filmleri sorun haline geliyordu. Bundan daha saçma bir şey olabilir mi?;
‘Gezi olaylarında oyunlar döndü’
Üstünden zaman geçince Gezi Parkı eylemlerini farklı şekillerde yorumlayanlar oldu. Geri dönüp bakınca siz nasıl görüyorsunuz?
İyi başlayan bir şeydi ama sonra bir takım oyunlar dönmeye başladı orada. O yüzden Gezi’yle ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum. Başlangıçta politik olmayan gençlerin sokağa çıkması çok önemli bir şeydi ama sonra bin tane şey karıştı işin içine. Başında sahici olduğunu ama sonradan çok karıştırıldığını düşünüyorum.
Yeğeniniz Memet Ali Alabora sürecin en büyük mağduru oldu.
Ne yazık ki öyle oldu... Umarım gerçekler anlaşılır ve her şey yoluna girer. Biz Memet Ali’yi çok seviyoruz.