Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Klasik aşk bitti, yeni sürümü gelsin/ Gizem Sevinç Selvi'nin yazısı

        Gizem Sevinç SELVİ/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Kadim aşk ile yeni sürümleri arasındaki farkı, bir çırpıda iki örnekle anlatayım da hâlâ beyhude arayanlar varsa daha yazının başında vazgeçsin! İlk hikâye:

        “Canım (ayıcık): Biliyorum bu sana aptalca ya da gereksiz görünebilir. Ama benim için gerçekten, (benim tatlı çileğim) çok önemli olan bu konuyu ciddi şekilde düşünmeni istiyorum. İlişkimize çok değer veriyorum ve kesinlikle gönülden, karşılıklı anlaşmaya dayalı ve memnun edici buluyorum. Her zaman senin de aynı şekilde hissettiğini hissettim. İlişkimizin eşit temellere dayanması ve her zaman tamamıyla isteğe bağlı olduğu konusunda rahat hissetmen benim için çok önemli. Seni temin etmek isterim ki hiçbir koşulda ilişkimizin ya da bu ilişkinin sona ermesinin işini veya iş ilişkimizi etkilemesine izin vermeyeceğim. Benimle aynı fikirdeysen aşağıdaki sözleşmeyi imzalaman beni mutlu edecek.

        (Bu gece görüşürüz, çıplak ve sert)

        Her zaman senin, (Azgın kekin)”

        Bu, ABD’de şirketlerin insan kaynakları danışmanları tarafından tasarlanan bir tür aşk sözleşmesinin kısaltılmış versiyonu. Parantez içindeki sözler sözleşmeye dahil değil tabii! Konuyu bir haberle gündeme getiren gazeteci Julia Baird, parantez içindekilerin kendisine ait olduğunu itiraf ediyor. Son yıllarda Walmart, Staples ve Boeing gibi Amerikan firmaları, şirket içi aşklardan dolayı pahalı davalarla karşılaşınca, bu sözleşmeler ihtirasa kapılmış personele sunulmaya başlanmış...

        Ve ikincisi... Geçenlerde Gülenay Börekçi bu sayfalarda, Özdemir Asaf’ın meşhur Lavinya’sından şöyle bahsetmişti: “Bir erkeğin günün en güzel saatlerini, gün batımından sonrasını geçirmek istediği kadındı; gitmesin, hep kalsın istenendi Lavinya. İnceydi, kırılgandı, küçücük bir esintide bile üşürdü; onu korumak, kollamak, bir ceketi usulca omuzlarına sarmak gerekirdi. Öyle nazlıydı ki; güzel yalanlarla geçirmek isterdi ömrünü. Yalanların insanı en sert hakikatlerden bile daha çok inciteceğini unutarak... Bir büyük sırdı. Adı gizlenen ama hiç unutulmayan. Erkeğin ve şairin sırrı...”

        TINDER’DA ÜŞÜYEN OMUZLAR

        Peki Tinder’da “match” olduğum çocuk da ceketini benim omuzlarıma usulca sarar mı? “Tabii ki sarmaz. Sarmasın zaten” diyorsunuz muhtemelen. Çünkü bizler, yani Y kuşağı mıyız, Z miyiz, artık her ne isek, Tinder döneminin bağlanma fobili kuşağı olarak tarihteki yerimizi çoktan almış bulunuyoruz. Gerçi aşk sözleşmesine de itiraz edenler çıkacaktır aramızdan ama, aşkın yeni sürümlerinde seçenek de risk de çok!

        Ne anlatıyorum ben? Baksanıza piyasada doğru düzgün aşk şiiri bile bulunmuyor. Ne hikmetse bütün şairler bir davanın peşinde, herkes hayatın acımasızlığından dem vuruyor. Pablo Neruda öleli zaten 42 yıl olmuş, Sezen Aksu bile “Gitme dur, daha şimdiden deliler gibi özledim”den “Bu kızı yeniden büyütmeliyim”e evrilmiş. Şimdilerde insanlar aşkta tutku ile ihtirası birbirine karıştırıyor. Biraz kitap karıştırdım; aslında tutku, ihtirasın tersine kazanmak için sahip olunan bir şey değil, mağlubiyeti bile güzel gösteren bir şey. Sezen o kızı büyütmek için uğraşadursun, biz artık 10 kaplan gücünde birer Demet Akalın’ız.

        Tüm bunlar eleştiri değil. Belki de tüm bu olan biten, evrimin, yeni ve zor tabiat şartlarına karşı bir önlemidir ve bizler duygusuz böceklere dönüşüyoruzdur. Sosyal medya ve çalışma hayatının yeni doğası da belki buna yardım ediyordur...

        WhatsApp’ta aynı anda birden fazla kişiyle konuşabiliyorsak ne yapalım yani! Tabii ki bugün de âşık oluyoruz, ancak eskisi gibi değil. Kalıcı bir ilişki hayatımızdaki en büyük öncelik değil artık. Tinder gibi yeni aşkın çöpçatan uygulamaları misali, aşkın da yeni sürümlerini merakla bekliyoruz. Ya sosyal medyada ya da mesela yoğun iş temposuyla en çok vakit geçirilen ofislerde; pek çok seçenek arasında çeşitlenen aşkın türevlerini deneyip duruyoruz.

        OFİS AŞKLARI

        “The Relate Guide to Sex and Intimacy” kitabının yazarı Cate Campbell, “Neden binlerce seksi insanı bir arada bulabileceğiniz parti ortamında bir kişiyle eve kapanasınız ki?” diye soruyor. Dolayısıyla 20’li yaşlarda Facebook’ta ilişki durumunuzu “İlişkisi var” olarak değiştirmenin üzerimizde büyük baskı uyandırması şaşırılacak bir durum değil. Ofis ortamlarında da durum farksız. Kariyer araştırmaları şirketi Vault’un birkaç yıl önce yaptığı bir ankete göre, ABD’deki çalışanların yüzde 65’i bir ofis ilişkisi yaşadığını itiraf ediyor. 2000’lerin başında bu rakam yüzde 47’ymiş. Böyle bir ilişkisi olmayanların yüzde 9’u da ofiste ilişki yaşamayı dilediklerini belirtmiş. Anket uzmanı Mark Penn, kitabı MicroTrends’de, “Ofisler 21. yüzyılın bekârlar barı oldu” diyor. İşgücündeki kadın ve bekârların artışına, özellikle de 25-34 yaş arasındakilerin çalışma saatlerinin yoğunluğunu eklersek, ofis-bar benzetmesi ilginç gerçekten. 1950’lerde öyle miydi ya! O yıllarda 25 yaşındaki kadınların 4’te 3’ü ve erkeklerin yarısı evliyken, bugün ortalama evlilik yaşı kadınlarda 34’e erkeklerde 36’ya çıktı. Evlilik birçoklarına bir tür final gibi görünüyor. Evlendiğiniz, hatta sadakatle bağlı olduğunuz bir ilişkiniz olduğunda, diğer seçeneklerden vazgeçmiş sayılıyorsunuz.

        ‘PANİĞE GEREK YOK’

        Hal ve gidişten rahatsız olan varsa, durumu biraz toparlayabilirim. Match.com’un ilişki uzmanı Kate Taylor, “Şimdilik paniğe gerek yok” diyor. Nedeni ise kullanıcı istatistiklerinde rastladıkları, “tek kişiye odaklanma” hali. Taylor’a göre; aslında erkekler de kadınlar da durulmak istiyor, mesele de hâlâ “doğru kişiyi bulmak”. Mevcut şartlar altında yeni bir “Paris’te Son Tango” çekilemeyecek belki ama, daha ziyade güvenlik gerekçesiyle bile olsa “doğru kişiyi bulmak” bugün bile önemli. Zira Julia Baird’in de yazdığı gibi, “bazen çok seçenek arasında jartiyer giymiş domuzlar ilgi çekebilir, ama seksi değil sadece domuz da olabilirler”.

        'TEMELİNDE EVRİM VAR'

        İngiliz ilişki psikoloğu Dr. Max Blumberg’e kulak verelim: “Neticede bugünkü durumun evrimsel bir temeli var” diyor Dr. Blumberg ve bizleri milyonlarca yıl geriye götürüyor. “Genlerimiz üremeye odaklı. Kadınlar için en iyi strateji, mükemmel tohumların sahibini bulmak değil midir? Ya erkekler? Onların da tek derdi mümkün olduğunca fazla kadınla seks yapıp tohumlarını mümkün olduğunca fazla kişiye saçmak değil mi? Genlerin bu durumunda hiçbir değişiklik yok ki!” Dolayısıyla artık şartlar müsait, herkes bu kadar ulaşılabilirken; kadınlar doğru erkeği ararken, erkeklerse bir duraktan ötekine geçerken uzun uzun vakit kaybetmek istemiyor. Ve kimse kimseye bağlanmıyor!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ