Muhteşem medya maestrosu: Mehmet Ali Birand
SAĞ olsun sosyal medya her gün birilerini öldürüyor. Geçtiğimiz ay Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez'in "öldüğünü" duyurdu. Son haftalarda ise Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani de "ölmüştü". Böyle olmadığını belirtmek yine Twitter üzerinden oğlu Kubad'a düşmüştü. Dolayısıyla perşembe günü 3 PKK'lı kadının cenaze törenini izlemek üzere Diyarbakır'ın Batıkent Meydanı'nda dalgalanan "Mehmet Ali Birand öldü" haberini ilk duyduğumda inanmadım. Ailesi açıklama yapmadığına göre Birand halen hayattaydı. Zaten az sonra oğlu Umur'dan Twitter üzerinden babasının halen yaşadığına dair bilgi geldi. Durumunun ciddi olduğunu anlamakla birlikte Birand'ın bunu da atlatacağını varsayarak izlenim yazımda bu dedikoduya değinmeyi uğursuzluk saydım.
Ama maalesef günün ilerleyen saatlerinde acı haber geldi. Evet sevgili Mehmet Ali Birand aramızdan ayrılmıştı.
Birand'la herhangi bir samimiyetim yoktu ama Türkiye'de çay, simit, Atatürk olduğu gibi kendimi bildiğim bileli Mehmet Ali Birand da vardı. Ekranlardan yansıyan güler yüzü, enerjisi, merakı ve paylaşma arzusu günlük yaşamımızın bir parçasıydı. Amerika için rahmetli Walter Cronkite neydiyse her gece ana haber bülteninde dinlemeye alıştığımız Mehmet Ali Birand da Türkiye için aynı kurumsallıkla aile bireyliğini ifade ediyordu.
Mehmet Ali Birand, Türkiye'nin askeri vesayet rejiminin, kapalı ekonomisinin yaydığı griliği, hepimizin iple çektiği 32'nci Gün programıyla birlikte delmeyi başarmıştı. Türkiye'nin de ötesinde koskocaman bir dünya olduğunu göstererek Türkiye'nin bu dünya içerisindeki yeri ve önemini biz de merak ve heyecan uyandıracak şekilde anlatan Mehmet Ali Birand televizyon haberciliğinde yeni bir çığır açtı. Bunun ötesinde Türkiye'nin gözlerini açtı. Rahmetli Turgut Özal Türk ekonomisi ve siyasetinde gerçekleştirdiği devrimi rahmetli Mehmet Ali Birand da medya da gerçekleştirdi. Bizleri dünyaya açtı. Ufkumuzu genişletti. Nice başarılı meslektaşım, Mehmet Ali Birand ekolünden yetişti.
Birand'la bir samimiyetim yoktu ama tanırdım. Uzun yıllar The Washington Post, The Daily Telegraph ve The Economist gibi uluslararası yayınlar için çalışan biri olarak Türk medyasında güvenerek referans aldığım önde gelen isimler arasındaydı. Mükemmel Fransızca'sı, akıcı İngilizce'si ve objektif bakış açısıyla Londra'dan, Washington'dan gelen patronlara gururla takdim edebileceğim bir isimdi. "Emret Komutanım" kitabıyla bir kutsala dokunmuştu. Abdullah Öcalan'ı da Türkiye'ye ilk tanıtan gazeteci yine Birand'dı.
Mehmet Ali Birand istikrarlıydı. Savrulmuyordu. Çizgisi netti. Türk siyasetinde esen fırtınalarda eğilmeden bükülmeden, temel prensiplerinden asla taviz vermeden ve zaman zaman maruz kaldığı karalama kampanyalarına karşın her daim ayakta kalmayı başardı. Ve her zaman zirvedeydi. Birand hem "star" hem de bir "survivor"dı. Ne var ki meslektaşlarına asla tepeden bakmaz, hiç gocunmadan arar akıl danışırdı. Son gördüğümde "Amberin'ciğim yazılarını zevkle okuyorum" demişti. Muhtemelen düzenli takip etmiyordu, ama bana kendimi iyi hissettirmek istemişti. Çünkü Mehmet Ali Birand iyi bir insandı. Beyefendiydi. Örnek insan, örnek gazeteciydi. Nurlar içerisinde yatsın. Hepimizin başı sağ olsun.
- Eyalet sistemi ve Osman Baydemir'in çilesi11 yıl önce
- Roboski ve geciken adalet11 yıl önce
- Esenboğa Havalimanı'nda neler oluyor?11 yıl önce
- 1992-2013: Nevruz'dan Newroz'a uzanan yol11 yıl önce
- Başkanlık sistemi gelmeden barış olur mu?11 yıl önce
- Erbil'den bakınca İmralı11 yıl önce
- Diplomasinin sessiz kahramanları11 yıl önce
- Milliyet Gazetesi ve basının görevi11 yıl önce
- İmralı sızıntısı: Komplo mu, katıksız gerzeklik mi?11 yıl önce
- Osman Baydemir: İzmirli efeleri halayla karşılayacağız11 yıl önce