Gerçek Kemal Kılıçdaroğlu ayağa kalkabilir mi lütfen?
KEMAL Kılıçdaroğlu iki yılı aşkın süredir CHP'nin başında. 2011 Temmuz'unda 1164 delegenin oyunu alarak rakipsiz girdiği genel başkan yarışından gücünü perçinleyerek çıktı.
Bu sütunu izleyenler bilir. Kemal Kılıçdaroğlu'na umut bağlayanlardanım. CHP gibi bir partinin başına Dersimli bir Alevi'nin gelmesinin sembolik değerini önemseyenlerdenim. CHP'yi fildişi kulelerden indirip modern Türkiye'nin sorunlarına tüm kesimleri kucaklayacak biçimde alternatif çözüm üretecek bir ekip adamı olduğuna inananlardanım. Herkes, "Kılıçdaroğlu'ndan lider çıkmaz, zayıf, memur kafalı" derken inatla, "Hayır, Kemal Bey'in o sakin mizacının altında dirayetli, samimi bir demokrat yatıyor" diye savunanlardanım.
Ne var ki "dım" dememe ramak kaldı. Zira Birgül Ayman Güler vakasında sergilediği tutumla birlikte Kemal Bey'e açtığım kredi hızla erimeye başlıyor. Güler'in, anadilde savunmaya imkân tanıyan kanun tasarısının TBMM Genel Kurulu'nda tartışıldığı sırada "Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz" şeklindeki ifadeleri, Onur Öymen'in "Dersim'de de analar ağladı" gafını fersah fersah sollamış vaziyette. İstediği kadar, "Türk ulusu, Kürt milliyeti diye bilimsel kavramları kullandım" diyerek akademik kimliğine sığınsın, geçiştirmeye çalışsın, Güler ırkçılık yaptı. Hem de Meclis çatısı altında.
Dolayısıyla CHP Genel Başkanı'nın milyonlarca Kürt'ü ve vicdan sahibi Türk'ü rencide eden bu aşağılama karşısında net bir tavır alması lazım. "Kimsenin şu veya bu şekilde etnik kimlik üzerinden siyaset yapması, bir etnik kimliği dışlaması, onu ikinci sınıf yurttaş olarak görmesi bizim kabul edebileceğimiz bir olay değildir" diyen Kılıçdaroğlu, bunun böyle olduğunu ispatlamak zorunda. Güler'i istifaya davet etmelidir. Bunu yapmadığı takdirde Güler gibi düşünenler, Radikal yazarı Koray Çalışkan'ın da ifade ettiği gibi sonunda Kılıçdaroğlu'nun liderliğini de alırlar.
İşin en paradoksal ve bir o kadar acıklı yönü ise yine Çalışkan'ın hatırlattığı gibi, Kılıçdaroğlu'nun "Ulusalcıyız" açıklamalarının Güler gibilerine cesaret vermiş olması. O halde 2011 seçim manifestosunda yer alan "Kürt yurttaşlarımızın kimliklerini yaşamalarının önündeki engelleri çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi kurarak aşacağız" ve "Talep eden yurttaşlarımıza anadil öğrenimi olanağa sunacağız" vaatleri "Ulusalcı" CHP'nin neresine oturtacağız?
Temmuz 2011 Kurultayı'na dek Kemal Bey'in çizdiği zikzaklar anlayışla karşılanabilirdi. Zira siyasal partiden ziyade örümcek ağlarıyla kaplı dev bir bürokrasiyi andıran CHP'yi dönüştürmek hiç de kolay değildi. Güler'in temsil ettiği zihniyetin Kılıçdaroğlu'nu CHP başkanlığına asla layık görmemesi, büyük bir azimle kuyusunu kazması da cabasıydı. Kendisini kabul ettirmek adına ulusalcı ekibe "Ben de sizlerdenim" demeye gelen mesajlar verirken Hüseyin Aygün ve Binnaz Toprak gibi isimleri milletvekilliğine taşıyarak kimilerine göre imkânsız bir denge tutturmaya çalışıyordu.
Belki de bu kaygılarla eşi Selvi Hanım geçtiğimiz mayıs ayında Roboski katliamında ölenlerin yakınlarına taziyeye gittiğinde yanında Güler'i de yollamıştı. Mezar başında hükümete bol bol yüklenen Güler, olayı "siyasal cinayet" diye tanımlarken nedense "Kürt" sözcüğünü bir kez olsun ağzına almamıştı. Biliyorum, çünkü ben de oradaydım.
Çokseslilik, parlamenter demokrasinin temel ilkelerinden biri. Ulusalcı Emine Ülker Tarhan ile Kürt sorunuyla özdeş Sezgin Tanrıkulu'nun aynı parti çatısında barınabilmeleri tezat değil, aksine güçtür. Yeter ki ortak değerler temelinde buluşabilsinler. O ortak alanın ana rengini tayin edecek olan ise partinin lideridir. İfade özgürlüğü bahaneleriyle o alana ırkçılık asla sızmamalıdır, sızdırılmamalıdır. ("Ya Hüseyin Aygün" diyenler, Aygün'ün ırkçılık içeren bir tek açıklamasını gördünüz, duydunuz mu?) Güler olayı zurnanın zırt dediği yerdir. Kemal Bey'den beklenen, dengeleri mengeleri bir kenara atıp temsil ettiği fikirleri, inançlarını net ve tavizsiz biçimde ortaya koymasıdır. Bunu kendi partisine olduğu kadar seçmenlerine de borçlu.
Not: Pınar Selek'e yalan tanıklıklara dayandırılarak verilen ağırlaştırılmış müebbet hapsi cezası vicdanları yeniden dağladı. Önümüzde Yargıtay süreci var. Dualarımız, kalemimiz Pınar için, adalet için.
- Eyalet sistemi ve Osman Baydemir'in çilesi11 yıl önce
- Roboski ve geciken adalet11 yıl önce
- Esenboğa Havalimanı'nda neler oluyor?11 yıl önce
- 1992-2013: Nevruz'dan Newroz'a uzanan yol11 yıl önce
- Başkanlık sistemi gelmeden barış olur mu?11 yıl önce
- Erbil'den bakınca İmralı11 yıl önce
- Diplomasinin sessiz kahramanları11 yıl önce
- Milliyet Gazetesi ve basının görevi11 yıl önce
- İmralı sızıntısı: Komplo mu, katıksız gerzeklik mi?11 yıl önce
- Osman Baydemir: İzmirli efeleri halayla karşılayacağız11 yıl önce