Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

ÖNCE şu cümleleri bir okuyalım: 1. “Türkler (...) olmadan bu devrim başlayamazdı.” 2. “Arzuladıkları derecede sofistike tanksavar ve uçaksavarlar olmasa dahi daha iyi silahlar Suriye’ye Türkiye üzerinden girmeye başladı.” 3. “Abu Abdullah tepenin altındaki Türk askeri karakoluna işaret etti. ‘Silah teslimatını burada yapıyorduk’...”

Bu cümleleri İngiltere’nin en prestijli edebiyat dergilerinden The London Review of Books’ın en son sayısında yayınlanan bir makaleden alıntıladım. Makalenin yazarı The Guardian’ın Ortadoğu muhabirliğini yürüten son yılların parlayan isimlerinden Iraklı gazeteci Ghaith Abdul-Ahad. Suriye’deki muhaliflerin ağızından aktardığı bu ve benzeri iddiaları Türk yetkilileri şiddetle yalanlıyor. Her halükârda Türk merkez medyasında sahadan aktarılmış bu tür yazılara rastlama ihtimalimiz neredeyse sıfır. Oysa Suriye’deki iç savaş, en son Cilvegözü patlamasında görüldüğü gibi Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında geliyor. Konuya en çok eğilen meslektaşlarımdan Kadri Gürsel‘in deyimiyle “Türkiye’nin yumuşak karnı”.

Türkiye, Esad‘ın devrilmesini istiyor. Yani bu savaşta taraf. Türkiye’de eğitim kamplarının varlığından tutun Suriyeli Kürtlere karşı Arap muhalifleri kullandığına dair Türkiye’yle ilgili birçok iddia ortaya atılıyor. Ama Türk basını sahada neredeyse yok denecek kadar az. Konuya ilişkin köşe yazarlarının yorumlarıyla yetinmek zorunda kalıyoruz. Birkaç istisna hariç çoğu ne Arapça bilir ne de Suriye’ye adım atmışlar. Peki Türk gazeteleri neden kendi muhabirleriyle takip etmektense Suriye haberlerini yabancı ajanslar üzerinden aktarmayı tercih ediyor? Gazetemizin dış haberler Müdürü Soli Özel yurtdışında olduğundan gazetemizin bu konudaki politikasını öğrenemedim.

Bunun üzerine Hürriyet’in dış haberler editörü Emre Kızılkaya‘ya başvurdum. Benimle Basın Enstitüsü Başkan Yardımcısı şapkasıyla konuşan Kızılkaya bakın neler dedi: “Hükümetin editörlere doğrudan baskı uyguladığına dair bir kanıt elimde bulunmuyor. Ancak Türkiye ile Suriye arasında örtülü bir savaş sürerken, birçok gazetecinin otosansür uyguladığı hissediliyor. Bunun nedeni, vatan haini veya casus olarak görülmek yahut Başbakan Tayyip Erdoğan‘ın tepkisini çekmek endişesi olabilir.

Temel işlevi, ‘gerçekleri bulup bozmadan, hiçbir baskı veya çıkar grubunun etkisi altında kalmadan kamuoyuna aktarmak’ olan gazeteciliğin, kendisini resmi bildiri ve tezlerle sınırlandırmasının açıklaması olamaz. Ancak 69 gazetecinin hâlâ hapiste bulunduğu bir dönemde Türkiye’de bu endişeler büsbütün yersiz de sayılmaz.” Bir de Suriye konusunu en yakından takip edenlerden (ve Arapça bilen) Radikal Gazetesi dış haberler editörü Fehim Taştekin‘e kulak verelim: “Şimdiye kadar 6-7 kez Suriye’ye adam gönderdik. Bu kadar yoğun çatışma ortamında daha fazla ve daha uzun süreli muhabir bulundurulması gerekiyor ama genelde çatışmalar şiddetlendiğinde ya da sınırda olağanüstü olaylar yaşandığında muhabir gönderebiliyoruz.

Bu gazetenin politikasından ziyade imkânlarıyla ilişkili bir durum. Güvenlik konusunda bir kask ve kurşun geçirmez (!) çelik yelek tedariki dışında hiçbir tedbir söz konusu değil. Her şeyimiz Allah’a emanet! Gazetenin Suriye konusundaki hassasiyeti olayların tek taraflı verilmemesi yönünde. Kuşkusuz Türkiye genelinde objektif bakma çabası güden gazetecilerin ‘Esad‘çı’ diye mahkûm edilmesi herkes üzerinde psikolojik bir baskı oluşturuyor. Bu da özellikle Suriye tarafından verilen haberlerde daha dikkatli olunmasını, teyit mekanizmasının işletilmesini beraberinde getiriyor. Ama şunu açıklıkla söyleyebilirim: Bugüne kadar Radikal’de Suriye konusunda yazılan hiçbir haber ya da yazı sansüre uğramadı.

Yabancı basından takip etmenin birkaç nedeni var: İlki bu bir ‘alışkanlık ve kolaycılık’. Gazeteciliği yerinde yapma konusunda Türk basını henüz çok geri. İkincisi orta tirajlı gazeteler açısından bu ‘pahalı’ bir iş. Üçüncüsü Türk basını iktidar baskısıyla kendi yazamadığını yabancı basından aktarmayı tercih ediyor. Bu bir nevi ‘dokunulmazlık’ kazandırıyor.”

Ve ben neden gitmiyorum:

1. Korkuyorum. Bu savaş inanılmaz tehlikeli ve patlak verdiğinden bu yana birçok gazeteci ya öldü ya kaçırıldı. 2. Arapça bilmiyorum

3. Muhabirlik yaptığım The Economist Dergisi’nin fevkalade bir Suriye muhabiri var zaten. Türkçe, Fransızca veya İngilizce bilen muhalifler, konunun uzmanlarıyla vb. görüşerek bilgi edinmeye çalışıyorum ama gayet tabii ki yetersiz.

Durum bu...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar