Başkanlık sistemi gelmeden barış olur mu?
BAŞBAKAN Erdoğan, Anayasa Komisyonu'na 23 Nisan'a kadar süre tanıdı. Bu süre ekim sonuna kadar uzatıldı. Mesaj net: "Ya yeni Anayasa taslağı üzerinde anlaşırsınız ya da kendi Anayasa'mızı kendimiz yaparız." Gerekirse BDP ile anlaşır, gerekli çoğunluğu sağlar ve referanduma gideriz. İmralı "zabıtlarının" sızmasıyla birlikte Anayasa tartışmaları yeni bir boyut kazandı. Apo'nun başkanlık sistemine ilişkin, "Biz Tayyip Bey'in başkanlığını destekleriz, AKP ile başkanlık ittifakına girebiliriz" demesi, muhalefet saflarında "şeytani pazarlıklar" çığlıklarını yükseltti. Erdoğan'ın başkanlık tutkusu uğruna Türkiye'nin bölünmesine kadar gidecek bir dizi tavizler vermeye hazır olduğu iddiaları uçuşmaya başladı. Kürtlerin de kendi emelleri uğruna Türkiye'de kurulacak yeni dikta rejimine arka çıkmaları da işin cabasıydı.
Oluşan imajdan rahatsızlık duymuş olmalılar ki BDP'liler geçtiğimiz hafta benim de aralarında bulunduğum (ama Erbil'de olduğum için katılamadım) bir grup gazeteciyi çağırıp konuya açıklık getirdiler. Radikal Gazetesi'nden Ezgi Başaran'ın aktardığına göre, BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Meclis'te Anayasa Komisyonu kurulmadan önce kendi Anayasa taslaklarını hazırlarken parlamenter ile başkanlık sistemlerini karşılaştırdıklarını söyledi. "Yerel yönetimlerle yetki paylaşılırsa, denge-fren sistemi iyi kurulursa başkanlık sistemiyle problemimiz yoktur" diyor. Ama ardından o kritik ve bir o kadar makul cümleler geliyor:
"Böylesine büyük problemleri olan bir ülkede bu kadar köklü bir rejim değişikliğine hazırlanmak için zaman ve atmosfer yok. Türkiye'nin kuvvetler ayrılığı konusunda tarihsel bir arka planı ve siyasi kültürü yok. Bu da otoriterleşme riskini artırıyor. 'Rejim elden gidiyor' korkusuyla geçirdiğimiz Cumhuriyet tarihimizde böyle bir değişikliğin konu edilmesi toplumda endişe yaratır. İşte bu nedenlerle BDP, başkanlık sistemi yerine yerel yönetimlerin güçlendiği bir parlamenter sistemi yeğliyor."
Zabıtlardaki ifadelerinde ise Apo ancak Amerikanvari bir sisteme razı olabileceğini ifade ediyor. Buna karşılık Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, geçtiğimiz günlerde BDP'ye ilişkin, "Beklentileri federal, eyalet yapılanması, özerk yapılanması ise AK Parti Grubu'ndan böyle bir metin çıkmaz" dedi. Zaten Kışanak da "Bana göre bu süreçte gerçekleşmesi en zor birkaç adımdan biridir başkanlık sistemi" diyor.
Başbakan'ın "Türk usulü" diye adlandırdığı ve AK Parti'nin Anayasa Komisyonu'na sunduğu taslak, otoriterleşme kaygılarını haklı kılacak nitelikte bir metin. BDP'nin de buna razı olması mümkün gözükmüyor. Zira Kürtlerin talepleri anayasal güvence altına alınmış olsa dahi başkana öyle yetkiler tanınıyor ki duruma göre hepsi havada kalabiliyor. Örneğin, gerek gördüğünde "alla turca" başkanımız Meclis'i feshedebiliyor, "başkanlık kararnamesi" çıkartabiliyor.
Bu modelin kabul görmeyeceğini sanırım Başbakan'ın kendisi de biliyordur. Fakat pazarlığı maksimum taleplerle açmak siyasetin doğasında var. Özellikle de Erdoğan'ın doğasında var. Ama gerektiğinde dümeni kırıveriyor.
YENİ ANAYASA OLMADAN BARIŞ OLABİLİR Mİ?
Verili durumda esas sorulması gereken soru budur. AK Parti ve BDP'lilerden aldığım cevap "evet" oldu. Nedenlerine gelince: Birincisi yapısı gereği Meclis'teki Anayasa Komisyonu'nun ortak bir metin üzerinde uzlaşması neredeyse imkânsız. Herhangi bir maddenin geçmesi için komisyonda temsil edilen tüm parti üyelerinin onayı gerekiyor. Masanın bir ucunda MHP, diğerinde BDP olunca da birçok madde geçemiyor. Şu ana kadar sadece 27 tane geçti. AK Partili kaynaklardan edindiğim izlenim şu: Komisyonun ömrünün ekime kadar uzatılmasının nedeni, bu sayıyı mümkün olduğunca yükseltmek. Mümkünse bir Anayasa taslağı çıkarmak.
Olmadı... Üzerinde uzlaşı sağlanan bu maddeler ile inançlı kesimin ve Kürtlerin taleplerine (başörtüsü, vatandaşlık tanımı, anadil önündeki engeller vs.) ilişkin değişiklikleri de içeren bir paketi 2010'da olduğu gibi referanduma götürmek. Bu şekilde iyi kötü bütün kesimlerin taleplerini içeren bir paket halkın iradesine sunulmuş olur. Başkanlığı daha da güçlendiren birkaç maddenin katılması ise sürpriz olmaz. Ekime kadar da dördüncü yargı paketi Meclis'ten geçmiş olur. Eşzamanlı olarak Kürtler de barışa yönelik adımlarını sürdürürler. Apo'nun Nevruz vesilesiyle yapması beklenen ateşkes ve kademeli çekilme çağrısı sürece büyük ivme kazandırır. Yeter ki herkes silahlarını sustursun, samimiyetini korusun.
- Eyalet sistemi ve Osman Baydemir'in çilesi11 yıl önce
- Roboski ve geciken adalet11 yıl önce
- Esenboğa Havalimanı'nda neler oluyor?11 yıl önce
- 1992-2013: Nevruz'dan Newroz'a uzanan yol11 yıl önce
- Erbil'den bakınca İmralı11 yıl önce
- Diplomasinin sessiz kahramanları11 yıl önce
- Milliyet Gazetesi ve basının görevi11 yıl önce
- İmralı sızıntısı: Komplo mu, katıksız gerzeklik mi?11 yıl önce
- Osman Baydemir: İzmirli efeleri halayla karşılayacağız11 yıl önce
- Ermenistan'da kayısı devrimi11 yıl önce