Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bizde toplumsal bir alışkanlıktır. "Bir şey olmaz" demek. Böylelikle her şeyi hallettiğimize inanırız. Her olayı kendi penceremizden görüp, kendimize göre sonuçlandırmakta üstümüze yoktur. İşler beklenmedik bir biçimde geliştiğinde ise "Bu neden böyle oldu" diye şaşırıp kalırız. İşte bunun son belirgin örneğini UEFA'nın Fenerbahçe ile Beşiktaş'ı uzmanların yaptığı incelemeler sonrasında Disiplin Kurulu'na göndermesinde yaşadık. Yaklaşık 2 yıldır "Bir şey olmaz" mantığı ile kulaklarının üzerine yatanlar şimdi kara kara düşünüyor.

        3 Temmuz günü başlayan ve bir türlü sonuca bağlayamadığımız bu sürecin pahalıya patlayacağı belliydi. Öncelikle UEFA'nın bu olaylarda kimsenin gözünün yaşına bakmadığını ve üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğini bilip ona göre davranmamız gerekirdi. Ama yapmadık. Başta Futbol Federasyonumuz "Şike sahaya yansımamıştır" diyerek olayların kişisel olduğunu ve kulüpleri bağlamayacağını söyleyerek topu bir süreliğine taca attı. Bazı yöneticilere göstermelik cezalar vermenin durumu kurtarmayacağı apaçık belliydi. Yargı kararını açıkladıktan sonra ise Yargıtay süreci bekleniyor konumuna geçilerek, yine top dolaştırmaya başladık.

        Ama UEFA bunları yemedi. Tüm raporları inceledi ve sorunun Disiplin Kurulu'nda çözülmesini istedi. Hem de ivedilikle. Peki şimdi ne olacak? Takımlarımızın ve bazı yöneticilerimizin disiplin kuruluna gönderilmesinden sonra, bir gazeteci olarak bu soruya yanıt aramaya çalıştım. Görünen o ki, bu kez "Bir şey olmaz"la kurtulmak kolay değil. Öncelikle UEFA bu sorunu çözmekte çok kararlı. En büyük markası olan Şampiyonlar Ligi'ne herhangi bir gölgenin düşmemesini istiyorlar. Şikenin adı değil, gölgesi bile onları çok rahatsız ediyor. Ayrıca kafalarında 'olay kişilerce yapılmış, kulüpleri bağlamaz' gibi bir düşünce de pek yok. Bir an önce bu sorundan kurtulup, bir karar verilmesi de en büyük arzuları. ÖncelikleDisiplin Kurulu'ndan mutlak bazı cezaların verilmesi yönünde bir karar çıkacağı UEFA çevrelerinde hakim görüş. Kulüplere verilecek men cezaları belki ertelenebilir, ama "Yöneticilerin bu

        işten sıyırmaları hiç kolay değil" diyenlerde hayli fazla.

        Yine UEFA çevreleri bu işin sadece iki kulüple sınırlı kalmayacağı, olaya karışan tüm kulüplerin de aynı süreç ile karşı karşıya kalacağını vurguluyor. Açıkçası işimiz zor gözüküyor. Süreç boyunca bizim bir türlü yapamadığımızı UEFA yapmaya kararlı bir görüntü içinde. Bu tablo "Platini ile görüşüp anlaştık. Sorun çözüldü" söylemlerinin de pek doğru olmadığının bir göstergesi. Yani UEFA bir kez daha "Bu işi siz çözemediniz. Ben gereğini yapmaya kararlıyım" mesajını gönderiyor.

        Doğrusu olayın bu noktaya gelmesinde durumu idare etmeye çalışan TFF'nin de payı büyük. Bakalım önümüzdeki günlerde yaşanacak sıkıntılı süreçte onlar ne yapacak?

        Bu arada şunu da söyleyeyim. Olayın kişisel olduğu ve kulüpleri bağlamayacağı şeklindeki kararlarımız da pek kabul görmüyor. 'Bu işlere kalkışanlar kendi şanları şöhretleri için mi soyundular bu olaylara' düşüncesi de hayli yaygın UEFA'da.

        Açıkçası önümüzde yine karanlık bir tablo ve çalkantılı günler var. Biz gelen uyarılara kulak tıkayıp, bildiğimizi okumaya devam ettikçe de daha çok sıkıntı çekeriz bu yollarda. Yeniden ısıtılıp önümüze getirile bu acı yemeği yemez, bir şey olmaz mantığı ile devam etmeyi sürdürürsek olan yine bize olur. Kritik bir süreçten geçen ülkemiz ve sporu için bu olayda kanımca bir başka darbe olmuştur. Karar ne çıkarsa çıksın UEFA'nın futbolumuz konusundaki endişeleri ve şüpheleri ortadan kalkmayacaktır. Bunun en büyük acısını da sahada terlerini döken futbolcular ile bu spora gönül verenler yaşayacaktır.

        Transfer hovardalığı

        Kavganın, gürültünün pek eksik olmadığı bir sezonu daha noktaladık. Her yıl olduğu gibi futbolsuz sezonun en önemli konusu olan transfer çılgınlığı dönemi yeniden gelip çattı işte. Geçtiğimiz sezonda aradığını bulamayanlar, eksik noktaları tamamlamayı düşünenler bu dönemde noksanlarını giderme yoluna gidecekler. Bu futbolun doğasında var. Ancak transfer yapmış olmak için yapılacak alımlar belki de kaş yapayım derken, göz çıkartmaya yol açacak. Ortaya atılan isimlere, telaffuz edilen paralara bakınca ister istemez "Bu çılgınlık nerelere varacak" diye düşünüyor insan. Bu dönemde harcanacak paraların, ilerleyen günlerde kulüpleri zor durumda bırakabileceği gerçeği nedense hep göz ardı ediliyor. Hesapsız harcamaların kulüplerin başına ne gibi sorunlar getireceği nedense pek görülemiyor. Önemli olan transfer yapıp taraftarın gözünü boyamak. Sonrası mı? Allah kerim. Ayağını yorganına göre uzatmayanların, kulüpleri ne hale getirdiğini geçmişte çok gördük. Ama aynı havanın hala devam ettiğini, transfer hovardalığının kendisine yakıştığını düşünenleri izlemek doğrusu beni kaygılandırıyor.

        İyi ki varsınız

        Beko Ligi başlamadan önce hemen herkesin iki favorisi vardı. Yaptıkları büyük harcamalarla Anadolu Efes ile Fenerbahçe Ülker tartışmasız favori idiler. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. F.Bahçe Ülker play of ilk turunda, Anadolu Efes'te yarı finalde yarışa havlu attılar. Daha mütevazi bütçeli, ama daha gönülden oynayan Banvit devler ordusu Efes'i eleyip finale ulaştı. Bu zaferde en büyük paylardan biri

        hiç kuşkusuz Banvit'in başarılı teknik patronu Orhun Ene'nin. Tüm sezon boyu takım oyunu ve savaşmak prensibinden hiç vazgeçmeyen Ene bunun ödülünü finale çıkarak aldı. Kanımca Ene artık G.Saray'ın antrenörü Ergin Ataman gibi ustalık seviyesine ulaştı. Geçtiğimiz yıla damgasını vurup, aynı çizgisini bu sezonda sürdüren Ataman ile birlikte Ene de bu yılın en başarılı teknik adamlarından biri. Tabii Karşıyaka'da önemli işler başaran Ufuk Sarıca'yı da unutmayalım.

        Diğer Yazılar