Boyanan merdivenlerden Zafer Bayramı'na çıktım!
Kendimi bildim bileli kâğıt kalem bulur bulmaz bir şeyler çiziktiririm. Yaptığım ilk resimler Sezen Aksu portresi ve sevimli yunus Flipper idi. Yaptığım ilk evli, ağaçlı resimde de tabii ki her çocuğunki gibi kocaman bir gökkuşağı vardı. Çünkü gökkuşağı renkliliği, neşeyi, mutluluğu, umudu, yağmurdan sonra görünen güneşi, dibinde vaat ettiği altın dolu küplü masalıyla güzeller güzeli bir şey.
Cihangir'deki gökkuşağı renklerine boyanmış merdivenin, bir tür hakaretmiş gibi algılanıp derhal (bir geceyarısı operasyonuyla) griye boyanmasına da hiç şaşırmadım. Çünkü hayatta en sevdiğim renk olmasına rağmen grinin, özellikle yönetim anlayışı bakımından ve kullanımda tercih edilişi açısından insan psikolojisine etkilerini bilirim.
"Neden ama neden?" diyenlere bir tür ipucu için; bakın Kuraldışı Dergisi'nde grinin anlamı şöyle açıklanmış: "Gri, daha çok hayattaki pratik, zamandışı, ortayolcu, katı şeylerle ilişkilendirilir. Fazla grinin neredeyse hiçbir duygusu yoktur; ama bir parça gri ürününüze (logonuza v.s) kaya gibi sağlam duygusu verecektir. Grinin bazı tonları yaşlılıkla, ölümle, vergilerle, depresyonla ya da yönünü kaybetmiş olmakla ilişkilidir."
Bu arada merak ediyorum, renklilik renksizlik, merdivenler, savaş çığırtkanlıkları arasında siz 30 Ağustos Zafer Bayramı olduğunu fark ettiniz mi? Evet dün bayramdı. Fark eden, marşsız, törensiz de olsa değerlerinin farkında olanların bayramını kutlarım. "Boyanan merdivenlerden Zafer Bayramına nasıl geldin?" diyenlere ise sadece gülümsüyorum ve Sezen Aksu'dan Denge adlı şarkıyı ithaf ediyorum. Turgut Uyar şiirinde sanki beni anlatmış! Buyursunlar.
NOT: Ben bu yazıyı yazarken Ankara ve İstanbul'da boyama eylemleri olduğunu duydum. Birçok belediye başkanı da renkli merdivenlere onay verdiğini açıklamaya başladı. Demiştim, gökkuşağı yağmurdan sonra güneşin müjdesidir, diye. Üzgünüm, her yeri ve her şeyi griye boyayamazsınız.
'Zeki Müren'le ağlayıp Müzeyyen'le coştum'
Herkes "Orijinal klip yok" diyor. Mesela Aylim Aslım'ın İşte Sana Bir Tango adlı şarkısının klibini izlediniz mi? Zeki Müren, Müzeyyen Senar, finalinde de "SON" demek için Sadri Alışık var klipte.
Hani yalnız başına içmek ister ya insan. Kimsenin kendisini anlayamacağından emin bir yalnızdır. Şikayetsiz, sitemsiz, ferah ama hüzünlü bir yalnızlık. Şarkılarla ağlayıp şarkılarla coşar... Bir kadeh, bir kadeh daha derken insan doya doya ağlar da güler de. Kendisiyle ve yaşadıklarıyla yüzleşir. İşte öyle bir akşamın klibi bu.
Aylin peynirini, rakısını (rakı kadehi var da tabii rakının kendisini göremiyoruz, ancak hayal ediyoruz) almış, şarkılarla kendi akşamını yaşıyor. Kendi demesiyle "Zeki Müren'le ağlayıp Müzeyyen'le coşuyor".
Ben çok sevdim klibi. Zeki Müren'le mektuplaşmasını, "Kime ne" deyişini, yeni saç kesimini, siyah beyazlığı ve toparlanıp gitmek zamanı geldiğine karar verişini... Buyrun size orijinal bir klip. En azından, başkası aksini iddia ve ispat edene kadar benim için son zamanların en güzel işlerinden biri. Emeği geçen herkesi kutlarım.
Seks satar da ya sonra?
Klip dedim de oradan aklıma geldi. Miley Cyrus'ın son hallerini görmüşsünüzdür. Neden böyle olduğu, bu jenerasyon kızların hallerinin perişanlığı herkesin dilinde. Sebebi aslında sanırım çok basit: Seks. Çok genç yaşta birden bire, çocukluktan direkt kadınlığa terfi eden genç kızların düştüğü durum. Sadece bu açıdan da değil. "Sex sells" yani "Seks satar" anlayışının insanları getirdiği nokta... Yazarken kendimi parmağını sallayan bir teyze gibi hissetsem de üzgünüm durum bu.
Seks satar diye olmadık hallere giren genç bir kadının o satıştan sonra ne yapacağı meçhul... Öz saygı durumlarını bilemem, hiç umrunda olmaması büyük ihtimal. "Küçük yaşta büyük paralarla oynamak için sahnede iki deli dolu hareket yapsam nolcak" diyenlerin kendilerine benzemek için can atanlara şahane birer örnek olduğu su götürmez bir gerçek. Sokaklar 16'lık pop starlarla dolu çünkü. Ve maalesef hepsi upuzun dil çıkarıp dudaklarını yalayarak flört etmenin ve pahalı otomobillerle gezdirilmenin yolundalar. Bizim zamanımızda Madonna vardı, bustiyer giymek isteyip (annelerimizin bir bakışı yetmişti) berbat permalar yaptırmakla yırtmıştık. Şimdikilerin durumu çok başka çoook...
Hayalle yaşayanın da yaşamayanın da...
1 Eylül'de ne kutlanır bilirsiniz. Dünya Barış Günü'dür. Savaştan kurtulamadığımız bu dünyada gününü kutlamak neyi ne kadar değiştirir, ne işimize yarar bilemem ama bu yıl pekçok etkinlik düzenleniyor. "Savaşa hayır" demek için, sesini başka seslere katmak isteyenler için iyi bir fırsat.
Bebek Parkı'nda bir araya geliniyor. Bugün 13.00'te. Kadıköy Meydanı'nda barış mitingi var. Ülkenin heryerinde Barış İçin El Ele etkinliği sürecek. Barış isteyenler bugün el ele, umarım hep el ele kalırız. Şimdi neredeyse güzellik yarışmalarındaki kızlar gibi dünya barışı dileyeceğim! Neyse hayalle yaşayanın daaaa yaşamayının da.
- Derin'e Fabrika Kızı demiştim11 yıl önce
- Cate Blanchett ile Woody dedikodusu11 yıl önce
- Banyo terliklerim nerdeeee?11 yıl önce
- Mahremiyete saygısı olanlar parmak kaldırsın11 yıl önce
- Çok konuşanlar, boş konuşanlar ve susanlar11 yıl önce
- Koç gibi frikik11 yıl önce
- Dünyanın en güçlü oyun konsolu açıklandı!11 yıl önce
- Tükenirken tüketen erkekler11 yıl önce
- Madrid'de 10 dilenciden 9'u Türk11 yıl önce
- Siz bu satırları okurken ben uzaklarda olacağım11 yıl önce