Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Venom, 1988’den bu yana Marvel resimli romanlarında gördüğümüz bir

        karakter. Kendisi başka canlılarla simbiyotik yaşam sürdüren uzaylı bir yaratık...

        Marvel serüvenlerinde onun ırkından gelen canlılar ‘symbiote’ diye

        adlandırılıyor. Eddie Brock ve onun bedenine giren Venom’u daha önce

        ‘Örümcek Adam 3’de (2007) görmüştük. Ama burada, o filmden bağımsız yeni

        bir hikâye anlatılıyor.

        Filmin iyi adamı Eddie Brock (Tom Hardy), televizyonda haber programı yapan

        bir muhabir… Kötü adamı ise uzayda yaşamanın yollarını arayan hırslı,

        acımasız iş adamı Carlton Drake (Riz Ahmed)… Brock, Drake’e sorduğu

        sorular nedeniyle, yani gazetecilik yaptığı için işsiz kalıyor. Gazetecilik

        içgüdüsü nedeniyle bilgisayarını karıştırdığı ve e-postalarına baktığı avukat

        sevgilisi Anne (Michelle Williams) tarafından da terk ediliyor. Peki, ‘Venom öyküye

        ne zaman dahil oluyor?’ derseniz; kendisi açılış sahnesinden beri filmde aslında…

        Drake’in uzaya gönderdiği roketlerden biriyle geliyor dünyaya. Yanında kendi

        ırkından başka simbiyotik canlılar da var. Ama Eddie Brock’un bedenine girene

        kadar Venom, bir karakter olarak ortaya çıkmıyor, çıkamıyor. Belki de filmin

        sorunlarından biri, Venom’un öyküye çok geç girmesi. Öyküye dahil olduktan

        sonra da bir karakter olarak iyi ele alınamıyor oluşu…

        Aslına bakarsanız öykünün en ilgiye değer yanı, Venom – Eddie Brock

        ilişkisi… Brock beladan sakınan, kendi halinde biri. Venom ise yaşamak için

        canlı yemek zorunda… Filmin meselesi, birbirine bu kadar zıt iki canlının aynı

        bedeni paylaşmak zorunda kalması. Aralarındaki çatışma ve çelişkilerin yanı

        sıra iletişimleri, iş birlikleri ve uzlaşmaları da dikkate değer özellikler taşıyor…

        Belki de filmin bu ilişkiye daha çok zaman ayırması, hatta tümüyle bu ilişki

        üzerinden ilerlemesi ya da geliştirilmesi gerekiyordu. Ama Eddie Brock’un

        bedenine girdikten sonra dahi Venom’un karakter haline gelmesi gecikiyor.

        Sözgelimi, Brock’un geçirdiği metamorfoza neden o kadar uzun bir süre

        ayrıldığını anlamak zor. Kaldı ki, bu tür bedensel dönüşümleri sinemada

        yeterince çok seyretmedik mi? Ayrıca metamorfoza farklı olarak getirdikleri

        yeni bir şey de yok.

        Özetle, filmin ‘gizli yıldızı’nın öyküye geç girmesi, kötü bir sonuç veriyor.

        Bunun en açık kanıtı, finalin mizahı, diyalogları ve duygusuyla filmin belki de

        en iyi sahnesi olması; çünkü Venom – Brock ilişkisi geliştikçe film de kendi ruhunu buluyor. İşte bu yüzden, ‘Venom: Zehirli Öfke’, bir dizinin pilot bölümünü andırıyor. Diğer bir deyişle, tüm olup bitenleri hızla unutarak Venom – Brock ikilisinin gelecekte yaşayabileceği maceraları düşünüyorsunuz.

        Carlton Drake ve onun sıradan, bayağı kötülüklerine, yakın çevresiyle olan

        ilişkilerine, merhametsizliklerine geniş bir süre ayrılması da filmin aleyhine

        işliyor. Ayrıca Drake, kesinlikle iyi yazılmış bir karakter değil. Filmin bir

        yerinde her şeyi gelecek kuşaklar için yaptığını söylese de gerçek amaçları, gizli

        hedefleri ve psikolojisiyle bize uzak kalıyor. Tek özelliği, öykünün kötü adamı

        olması… Oysa bir filmin kalitesi bazen tümüyle kötü adamın iyi yazılıp

        yazılmadığıyla ilgili değil midir?

        Filmin sağlam bir temaya, ilgi çekici alt metinlere sahip olduğunu söylemek de

        mümkün değil. Bunun da en önemli nedeni, filmde gerçek anlamda değişim

        yaşayan tek karakterin Venom olması… Eddie Brock, filmin büyük bölümünde

        olayların akışına kapılıp giden pasif bir karakter. Canını kurtarmak dışında güçlü

        bir amaç ya da arzuyla karşımıza gelmiyor. Ama Tom Hardy oyunculuğuyla,

        Eddie Brock’u sahici, inandırıcı bir karakter haline getirmeyi başarıyor. Öyle ki

        Hardy’nin filmi ayakta tuttuğu dahi söylenebilir.

        söylenebilir mi? Özel efektlerin ciddi bir katkı yaptığı kesin. Film, görsel

        kimliğini biraz da bu özel efektler sayesinde buluyor. Kendi adıma, simbiyotik

        canlıların tasarımlarını beğendim. Özellikle sivri dişli, uzun dilli siyah canavara

        dönüştükleri anlar, hayli akılda kalıcı. Ama aksiyon sahneleri için aynısını

        söyleyemem. Kaldı ki, aksiyon sahnelerini de ‘symbiote’ların marifetleri

        kurtarıyor aslında.

        ‘Zombieland’ (2009) ve ‘Gangster Squad’ (2013) filmlerinden hatırladığımız

        yönetmen Ruben Fleischer’in, zanaatkarlığın ötesine geçip bir ruh katamadığı

        ‘Venom: Zehirli Öfke’, özel efekt, aksiyon, heyecan ve biraz olsun bilimkurgu

        arayanları belki tatmin edebilir ama süper kahraman filmlerinde çıtanın bu kadar

        yukarıya çıktığı bir dönem için açıkçası biraz zayıf ve yetersiz bir film…

        Filmin notu: 5

        Diğer Yazılar