Müslüm Baba'nın acıları
Müslüm Gürses'in hayat hikâyesini anlatan “Müslüm Baba”, 1978 yılında Tarsus'ta açılıyor. O gece, konser sonrası yaşadığı trafik kazasının ardından zaman içinde ileri geri gidişlerle hayatının farklı dönemlerinde yaşadıklarına tanık oluyoruz. Urfa'dan Adana'ya uzanan çocukluk ve ilk gençlik çağı, sadece yoksullukla değil, zorba bir babanın baskısıyla geçiyor... Adana Halkevi'nde tanıştığı Limoncu Ali (Erkan Can) sayesinde müziğe veriyor kendini. Türkü söylemenin gerçek anlamını onunla birlikte keşfediyor, saz çalmayı öğreniyor. Limoncu Ali, hayatı boyunca aklından çıkarmayacağı öğüt ve öğretileriyle akıl hocası oluyor genç Müslüm'ün. Onunla birlikte ilk kez sahneye çıkıyor, para kazanmaya başlıyor. Ne var ki, baba şiddeti dinmek bilmiyor ve gerçek adıyla Müslüm Akbaş yıllar boyunca bir türlü huzuru, mutluluğu bulamıyor...
“Ayla”yla 5.5 milyon seyirciye ulaşmış yapımcı Mustafa Uslu'nun Müslüm Gürses'in hayat hikâyesine başka bir stratejiyle yaklaşmasını beklemek kuşkusuz hayalcilik olurdu. Yönetmen olarak Ketche'nin başlayıp, Can Ulkay'ın bitirdiği “Müslüm Baba”nın baştan sona bir reklam filmi gibi tasarlanıp çekilmesini eleştirmek de çok anlamlı değil aslında. “Müslüm Baba kültü”nün nedenlerine derinlemesine girmek istemeyen bir film, Müslüm Baba'nın müziğinden, kişiliğinden, hayatından esinlenen bir anlatım dili yakalamak için neden uğraşsın ki? Ama yine de, reklamları andıran hızlı ve ritmik kurgunun, kısa planların, peş peşe gelen duygusal zirvelerden oluşan temponun ve seyircinin duygularını yöneten aşırıya kaçan fon müziği kullanımının Müslüm Gürses'in temsil ettikleriyle pek bir ilgisi olmadığını söylemek zorundayım.
“Müslüm Baba”yı kendi adıma beğendiğimi söylemem mümkün değil ama son yıllarda seyircinin reklam filmi estetiğiyle çekilmiş bu tür şık melodramları çok sevdiği ortada. “Müslüm Baba”yı da çok sevebilirler...
Filmin notu: 5.5