Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazı filmler son derece düz ve yalın bir öyküyü anlatırken ele aldıkları konuda şaşırtıcı bir derinliğe ulaşabilirler… Yönetmen Darius Marder’ın, öyküsünü Derek Cianfrance; senaryosunu ise Abraham Marder’le birlikte yazdığı ‘Sound of Metal’ tam da böyle bir film…

        ‘Sound of Metal’, keşke sinema salonunda seyretseydim diye düşündüğüm şahane bir konser sahnesiyle açılıyor. Sahneyi şahane hale getiren sadece şarkı değil… Performans etkileyici ama asıl belirleyici olan sahnenin filmin bütünündeki anlamı… Müziğin, ritmin ve genel olarak sesin sadece Ruben (Riz Ahmed) için değil; Ruben - Lou (Olivia Cooke) ilişkisi için de ne denli önemli olduğunu görüyoruz. Müzik ve ritim ikisi arasında akıp gidiyor; sesle açığa çıkan bir enerjiye dönüşüyor… Böylesi bir sahneden sonra vurmalı çalgıların başında oturan ve harika bir iş çıkaran Ruben’in işitme duyusunu kaybetmeye başlamasının ne anlama geldiğini çok daha iyi hissedeceğimiz belli…

        Hemen ardından gelen sahnede kurulu düzenlerini görüyor; Ruben ve Lou’nun hayatındaki sıradan bir güne tanık oluyoruz. Karavanlarında uyanıp kahvaltı yaptıktan sonra akşam konser verecekleri şehre doğru yola çıkıyorlar. Sadece ikisinin yer aldığı Blackgammon, küçük gece kulüplerinde sahneye çıkan, belirli bir dinleyici kitlesine sahip, müzik endüstrisinin dışında bağımsız, mütevazı bir metal grubu… Belli ki iki kişilik grupları ve yaptıkları müzik, Ruben ile Lou’nun hayatlarının tam merkezinde duruyor.

        REKLAM

        Bir sabah yine karavanında uyandığında kulağındaki uğultudan başka sesleri duymakta zorlanan Ruben’in, Lou’yu uyandırmak yerine önce eczaneye sonra doktora koşup işitme sorununu bir an önce çözmek istemesi; hatta akşamki performansa kadar Lou’dan her şeyi saklaması, kuşkusuz gözden kaçırılmaması gereken bir durum… Ruben’in ilk tepkilerinde, filmin üzerine şekillendiği iki meseleyi de görmek mümkün… İlki, Ruben’in durumu hiçbir şekilde kabullenmek istememesi… İkincisi, Lou ile ilişkisinin sürekliliğini her şeyin önüne koyması…

        Ruben işitme kaybıyla sonuçta sadece bir duyusunu değil, bütün kurulu düzenini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.... Doktora gittiği sahnede ‘İmplantı hemen bugün takabilir miyiz?’ dediğindeki akıl dışı acelesini anlamak çok zor değil kuşkusuz... Çünkü işitme duyusunu kaybetmesiyle her şeyini kaybedeceğini düşünüyor. Turneler, konserler onun için sadece ekonomik anlam ifade etmiyor. Bütün hayatı müzik ve Lou’ya duyduğu aşk üzerine kurulu… İşitme kaybı, sahnedeki birlikteliğin de sonu anlamına geliyor… İşte bu yüzden, Ruben’in yeni hayatında yapacağı seçimler ve karşısına çıkan olasılıkları değerlendirmesi kritik önem taşıyor.

        Lou’nun ısrarı ve yıllar önce eroinden kurtulmasına yardımcı olan sponsorunun desteğiyle, işitme kaybı yaşayan bağımlılara destek veren bir merkeze ücretsiz olarak kabul ediliyor Ruben... Şehir dışındaki bu merkez, onun için belirli bir noktadan sonra tam bir yol ayrımına dönüşüyor… Ya işitme kaybını bir engel olarak görmekten vazgeçip kendine yeni bir hayat kuracak ya da eski hayatına dönmek için implant taktırma şansını kullanacak… Burada hiç kuşkusuz belirleyici arzusu, Lou ile her şeye kaldığı yerden devam etmek istemesi…

        Ruben’in yaşadıkları, her gün karşımıza çıkan sorunlardan değil. Ama Ruben’le birlikte kendi seçimlerimizin ne olacağını düşünüyoruz sürekli. İşte bu yüzden final bence çok yerinde… Yönetmen Darius Marder’in, filmi kendi zihnimizde bitirmemizi istediği çok açık...

        Ruben’in her sorununu çözdüğü bir final belli ki bizi doğrudan bir kendini iyi hisset filmine götürür… Soru işaretleriyle biten, Ruben’i bir karar aşamasında bırakan bir final ise bambaşka bir yere…

        REKLAM

        Bazı filmlerde ‘bilge kişiler’ vardır. Bu filmin bilgesi, Vietnam Savaşı’nda yanında patlayan bomba nedeniyle işitme duyusunu kaybetmiş Joe (Paul Raci)... Alkol bağımlılığından kurtulduktan sonra kendini sağırların hayata uyum sağlamasına adamış biri. Öyle sürekli öğütler veren uzun öğretici konuşmalar yapan sıkıcı ‘bilge adam’lardan değil. Ruben’den tek istediği, yönettiği merkezin kurallarına uyması ve bir odaya kapanıp sakin sakin oturması, canı sıkılırsa yazması… Çünkü Ruben’deki asıl sorunun hiperaktiflikten ziyade kendini hiç dinlememesi, kendisiyle baş başa kalmak istememesi olduğunu seziyor.

        Kendini dinlemek… Filmin kalbi tam da burası gibi geliyor bana. Dünyanın sesleri var evet… Ama bazen kendimizi de dinlememiz gerekiyor. ‘Kendimizi dinlemek’, işitme kaybının elimizden alamayacağı şeylerden sadece biri… Final sahnesine bir de buradan bakmak gerektiğini düşünüyorum. Finalde Joe’nun aralarında geçen bir konuşmada sözünü ettiği ‘iç cennet’ geliyor aklımıza.

        Ana karakter için çözüm yolunu açıkça işaret eden filmlerden değil ‘Sound of Metal’… Ruben’in trajik çaresizliğini, yaşadığı zorlukları göstermeyi hiç ihmal etmiyor. Ama buna karşılık Ruben’in alternatifsiz olmadığının altını çiziyor. Bazen çok sevdiğimiz insanlardan kopabilir, işimizi kaybedebilir, daha da kötüsü çok sevdiğimiz mesleğimizi yapamaz hale gelebiliriz. Peki, tüm bunlar her şeyin sonu mudur? Hayatın özü, sadece alışkanlıklarımız ve kurulu düzenimiz midir? Joe yıllar önce işitme kaybı dahil çok şeyini kaybetmiş biri. Ama hayatla ve kendisiyle ilgili yeni şeyler öğrenip yoluna devam etmeye karar vermiş. Ruben’in de bunu yapacağına inanıyor… Ruben içinse her şey hâlâ kabullenmek ve kabullenmemekle ilgili…

        ‘Sound of Metal’in bizi götürdüğü yer ya da film olarak önüne koyduğu hedef, son derece mütevazı aslında. Düz bir film seyrediyoruz… Her şey ani işitme kaybı ve sonrasında yaşananlar üzerine kurulu. Ama üstüne düşündükçe derinleşen bir film.

        Bazen iyi bir film yapmanın tek sırrı, seyirciyle birlikte karakterlerin karşısına çıkan olasılıklar ve seçimler üzerine düşünebilmektir. ‘Sound of Metal’ bunu gerçekten iyi beceriyor…

        REKLAM

        Senaryo, hikâyenin akışı içinde, Ruben ve Lou’nun geçmişlerine doğru çok iyi açılıyor ve zihnimizdeki bazı sorulara yanıt vermeyi ihmal etmiyor. Sözgelimi, filmin ilk bölümünde Lou’nun kolunda gördüğümüz çizikler, finalde hem Ruben hem de bizim için düşündürücü hale geliyor ve yeni kapılar açıyor.

        İşitme kaybıyla ilgili böyle bir filmde, ses kuşkusuz çok önemli. Yönetmen Darius Marder belli ki görüntüler kadar sese de büyük emek vermiş… Başarılı bir ekip çalışmasının sonucunda ortaya çıkan kreatif bir iş var… Tıpkı karakterin gördüklerini temel alan öznel kamera gibi Darius Marder da birçok sahnede Ruben’in duydukları veya duymadıkları üzerinden ilerleyen ‘öznel ses kuşağı’ kullanıyor. Ruben’in işittikleriyle diğer insanların işittikleri arasındaki farkları gösterdiği sahneler böylelikle daha da etkili oluyor.

        Ruben’in işitme kaybı başladığında, kulağında ortaya çıkan uğultu ve sonlara doğru birkaç kez kullanılan ‘tam sessizlik’ anları etkileyici… ‘Tam sessizlik’ sinemada çok nadir kullanılır. Ses kuşağının amacı zaten filmi asla tam sessizliğe düşürmemektir; çünkü o zaman gösterim koşullarında bir sorun olduğunu düşünürsünüz. ‘Sound of Metal’ gibi açılışta yüksek desibelli ses şovu yapan filmin sonlara doğru tam sessizlik anlarını kullanması etkili sonuç veriyor.

        Darius Marder, doğru ve yerinde bir kararla şarkılar dışında, ses kuşağına konsantre olmamızı sağlamak için birçok kritik sahnede kesinlikle fon müziği kullanmıyor. Böylelikle şarkılar anlamsal olarak daha çok öne çıkıyor.

        Lou’nun açılışta davullarıyla kendine eşlik eden Ruben’le birlikte söylediği metal şarkısı ile son bölümde piyanonun başındaki babasıyla (Mathieu Amalric) söylediği şarkı arasındaki kontrast çarpıcı… İki şarkı üzerinden Lou’nun hayatının iki dönemi üzerine ve çelişkileri üzerine düşünebiliyoruz. Grup olarak yüksek desibelli bir metal soundu ve ambiyansı yakalayan Ruben ile Lou’nun sabah bir blues şarkısıyla kahvaltıya oturması ya da The Commodore’un ‘This Love’ kaydıyla dans etmesi, sürekli sert müzik tercih etmediklerinin bir işareti. Ruben’in karavanda birkaç dizesini söylediği Meat Loaf şarkısı ‘I Would do Anything for Love’ı da unutmayalım. Ruben, tam da bu şarkıda söylendiği gibi aşk için her şeyi yapacak biri çünkü…

        REKLAM

        Bu arada, ‘Sound of Metal’ tam bir oyunculuk filmi… Filmin yapımcıları arasında yer alan Riz Ahmed, Ruben Stone karakterinde kariyerinin en iyi işlerinden birini çıkarıyor, etkili bir performansa imza atıyor. Riz Ahmed’in çekimlerden önce 6 ay davul dersi aldığını ve Amerikan İşaret Dili’ni öğrendiğini belirtelim. Lou rolündeki Olivia Cooke da yer aldığı sahnelerde sade bir yorumla çok inandırıcı bir performans çıkarıyor.

        Son olarak, 2008’deki belgeseli ‘Loot’ ve ‘The Place Beyond the Pines’ın (2012) senaryo takımındaki varlığı dışında pek tanınmayan Darius Marder, ilk uzun konulu filminde yazar ve yönetmen olarak gayet iyi iş çıkarıyor.

        Dünya prömiyerini 2019 yılında Toronto Film Festivali’nde Platform Prize bölümünde yapan ‘Sound of Metal’, geçtiğimiz kasım ayının 20’sinde sinema salonlarında gösterime girdi. 4 Aralık’tan itibaren de Prime Video içeriğine dahil oldu.

        7.5/10

        Diğer Yazılar