Çok anlamlı bir canavar hikâyesi
Canavarı göremediğimiz ama varlığını hissettiğimiz, sesini duyduğumuz bir sahneyle açılıyor ‘Boynuzlar’ (Antlers)… Artık kullanılmayan bir kömür madeninin karanlık dehlizlerinden geliyor gizemli canavar. Yasa dışı işlerden gelen para uğruna orada olduğunu anladığımız iki adamın onun karşısındaki çaresizliklerine ve yaşadıkları dehşete tanık oluyoruz önce. Gerçi neler olduğunu pek anlayamıyoruz ama tehdidin ölümcüllüğü ve havada uçuşan kıvılcımlar kalıyor aklımızda. Bir de dışarda babasını bekleyen çocuğun masumiyeti…
İkinci sahneden itibaren bu masumiyet biraz daha öne çıkıyor. ‘Boynuzlar’ babası ile kardeşini koruyarak ailesini kurtarmaya çalışan küçük bir çocuğun, Lucas’ın (Jeremy T. Thomas) hikâyesi. Ama filmin ana karakteri, Lucas’dan ziyade onu korumaya çalışan öğretmen Julia Meadows (Keri Russell)…
‘Boynuzlar’ alt tür olarak baktığınızda bir canavar filmi. Hikâye ise baştan sona korumak ve sahip çıkmak üzerinden şekilleniyor. Julia’yı ilk gördüğümüzde ışığını kaybetmiş, mutsuz ve acılı biri olduğunu düşünüyoruz. Sonraki sahnelerde alkol bağımlılığına karşı savaştığını da anlıyoruz. Ama sınıfta öğretmenlik yaparken duyarlılığı ve gücünü hissediyoruz. Julia’nın öğrencisi Lucas’a olan özel ilgisine daha sınıfta geçen ilk sahnede tanık oluyoruz. Lucas’ın her anlamda yardıma ihtiyacı olan bir çocuk olduğu belli. Julia’nın ona sahip çıkmak istemesinin nedenlerinden biri, kendi çocukluğunda yaşadığı acılar. Arada kısa ve anlık planlarla gittiğimiz geçmişinde yıllarca süren tacizin neden olduğu ağır travmayı görüyoruz. Julia ‘hafızasındaki canavar’la yaşarken Lucas, çok daha fiziksel bir tehditle karşı karşıya. Julia, onun aile içi şiddet kurbanı olduğunu düşünüyor. Lucas’ın ilk önceliği ise ailesini korumak; hatta onları beslemek... İkisi de babalarının neden olduğu kötülükle tek başlarına savaşmak zorundalar.
‘Boynuzlar’ı türün klişelerinden uzaklaştıran yanlarından biri, aralarında kan bağı olmayan bir kadın ve çocuğun canavara karşı verdiği mücadele… Julia’nın erkek kardeşi, kasabanın şerifi Paul Meadows (Jesse Plemons), öykünün önde gelen karakterlerinden biri. Ama ‘Boynuzlar’, kurtarıcı erkek hikâyesi anlatan filmlerden değil. Tam tersine, ilk başta kurban olarak karşımıza çıkan kadınla çocuğun kendi içlerindeki gücü keşfettiği ve sonuna kadar mücadele ettiği bir film.
‘Boynuzlar’ ormandan gelen canavar kadar, maden kasabasının üstüne çöken ekonomik sıkıntıyı da açığa çıkaran bir film. İşsizlik, yoksulluk, bakımsız çocuklar, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, ucundan köşesinden filme dahil olan konular… Televizyonda kulağımıza çalınan ‘enerjide kömüre yeniden dönüş’ haberi, Oregon’daki küçük kasabanın o eski güzel günlerine dönme umudunu canlı tutsa da ‘altın çağ’ın artık çok gerilerde kaldığı kesin.
Canavarın dağın derinliklerine uzanan bir kömür madeninde belirmesi kuşkusuz tesadüf değil. Bir zamanlar Amerikan ağır sanayisinin enerjisi kömür ile canavar arasında bir bağ kurulduğu söylenebilir. Finale doğru canavarı tam olarak gördüğümüzde sadece vahşi doğa ve mitolojik yaratıklar değil, tuhaf şekilde içten içe yanan kömür de geliyor aklımıza.
Yeri gelmişken, Amerikan yerlisi avcı Warren Stokes’un (Graham Greene) canavarın kökeniyle anlattığı hikâyeyi hatırlayalım. Her şeyin kökeninde açlık, sıkıntı ve kriz döneminde kendi türüne zarar veren bir insanın olması tesadüf değil. Filmin başındaki ‘Tabiat Ana’ya yapılan göndermeyi de buradan okumak gerekiyor. Canavar, sonuçta doğanın dengeyi sağlama çabalarından biri. Diğer bir deyişle, insan şiddetinin bir sonucu… Doymak bilmeyen yanı da insan açgözlülüğünü yansıtıyor.
Nick Antosca’nın ‘The Quiet Boy’ adlı hikâyesinden sinemaya uyarlanan filmde yönetmen Scott Cooper’ın alt metinleri hiç ihmal etmediği, seyirciyi farklı okumalara yönelttiği kesin. Ama asıl olarak filmin görsel dünyasını büyük bir özenle kurduğunu söylemek gerek.
Cooper, ‘Black Mass’de (2015) mafya filmi, ‘Hostiles’da (2017) ise western janrının gereklerini yerine getirirken biçimciliğe sapmadan, anlatım ve görsel atmosfer açısından inandırıcı bir dünya koyuyordu ortaya. ‘Boynuzlar’da da aynısını yapıyor. Korku-gerilimin gereklerini yerine getirirken, görüntü yönetmeni Florian Hoffmeister ile birlikte türün genelinde çok sık karşımıza çıkmayan bir gerçekçilik dokusu oluşturuyor. Özetle, stilize bir tarzdan ziyade sahici bir dünya kuruyor. Cooper ve Hoffmeister’ın özellikle karanlığı ısrarla kullandıklarını söylemek gerek. Ayrıca filmdeki hiçbir şeyi güzel ve şık göstermek için uğraşmıyorlar. ‘Kendini iyi hisset’ filmlerinin tam tersi bir ruh hali üzerine kuruyorlar görsel yapıyı. Scott Cooper’ın grafik anlamda, özellikle de canavarın tasarımında filmin yapımcısı Guillermo del Toro’nun tarzına yaklaştığı söylenebilir. Cooper’ın, kanlı ve sert sahnelerde grafik anlamda şiddetin dozajını çok düşük tutmadığını belirtmek isterim.
‘Boynuzlar’da itiraz edeceğim, eleştireceğim belki hiçbir nokta yok ama beni heyecanlandıran bir film olduğunu söylemem zor. Çünkü Cooper’ın, yönetmen olarak iyi iş çıkarsa da özellikle canavar filmlerine çok yeni bir yaklaşım getirdiğini düşünmüyorum. Alt metinler, yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi Amerikan yerlilerinin hikâyelerinden Tabiat Ana’nın intikamına, enerji kaynağı olarak kömürün simgelediklerinden Amerikan ağır sanayinin krizine kadar uzanan birçok çağrışıma sahip. Geyik imgesi üzerinden ters dönen ‘av – avcı’ ilişkisini de buna dahil edebiliriz. Kaldı ki, avcılık film boyunca sürüp giden bir motif… Ama tüm bunların biraz kafa karıştırıcı olduğunu, güçlü bir ana fikre bağlanmadığını düşünüyorum. Öte yandan, tür olarak gerçekten sağlam bir iş bekliyor sizi.
Son olarak, özellikle Keri Russell ve Lucas rolündeki genç oyuncu Jeremy T. Thomas’ın birlikte iyi iş çıkardığını söylemek isterim.
6.5/10