Marvel Sinema Evreni'nin gözbebeği
‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’ (Spider-Man: No Way Home), özellikle hikâyesiyle, 2017’de başlayan yeni ‘Örümcek-Adam’ serisinin en beğendiğim filmi oldu.
İlk iki filmin altında imzaları olan senaryo yazarları Chris McKenna ve Erik Sommers, bu kez gerçekten iyi iş çıkarıyorlar; ama sürprizlerle dolu senaryonun ayrıntılarına girmek istemiyorum. Film başlamadan önce oyuncuların, seyircilere ‘Lütfen spoiler vermeyin!’ mesajı iletmesi boşuna değil. Keyfini çıkarmak istiyorsanız, filmin oyuncu kadrosuna dahi bakmayın. ‘Resmi özet’ ve fragmanla yetinin.
Bu filmin hikâyesi, 2019’da seyrettiğimiz ‘Örümcek-Adam: Evden Uzakta’nın (Spider-Man: Far From Home), finalinde Peter Parker’ın kimliğinin ifşa olmasıyla başlamıştı. İlk bölüm, bu durumun ortaya çıkardığı çeşitli sorunlarla ilgili… Peter’ın (Tom Holland) kız arkadaşı MJ’i (Zendaya) alıp kameralardan ve insanlardan uzaklaşmaya çalıştığı aksiyon sahnesinin sonunda, New York’ta yaşadıkları sürece hiçbir yere kaçamayacakları; her koşulda sürekli takip edilecekleri öylesine açık ki... Yönetmen Jon Watts’ın hareketli kamerayla kesintisiz tek çekim olarak planladığı kaotik ev sahnesinde Peter, artık May Hala’nın (Marisa Tomei) dairesinde kalamayacağını da anlıyor. İkisi, daha güvenli bir yer olan Happy’nin (Jon Favreau) yanına taşınıyorlar. Orası bir sığınak olmanın ötesinde, Tony Stark’dan kalan teknolojiler sayesinde Peter Parker için başka bir nitelik taşıyor. Sonuçta, manevi babası Tony Stark’ın desteği film boyunca devam ediyor.
Filmin bütününe baktığımızda ‘Eve Dönüş Yok’, anlamlı bir başlık. İlk bakışta ‘evsizlik’, Peter’ın en önemsiz sorunu gibi görünebilir. Sonuçta, yakın çevresi ve sevdiklerine zarar gelmemesi için uğraşıyor. Hatta daha somut olarak, MJ ve Ned’in (Jacob Batalon) üniversiteyi MIT’de okuma hayallerine engel olmak istemiyor. Ama nihai hedefi, yeni durumla uyum sağlamak değil, eski hayatına dönmek... Dolayısıyla, ‘ev’, ismi ifşa olmadan önceki eski hayatının simgesi aslında.
‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’, serinin ilk iki halkasından farklı olarak fantastik janrının sularına giren bir film. Her şey Doctor Strange’ın (Benedict Cumberbatch) kontrolden çıkan büyüsüyle ilgili… Büyünün kontrolden çıkmasının nedeni ise Peter Parker’ın tam olarak ne istediğini bilmemesi. Önce herkesin Peter Parker’ın kim olduğunu unutmasını istiyor; ama sevdikleri ve yakın çevresinin büyünün dışında kalması gerektiği aklına gelince, işler feci derecede karışıyor.
Süper kahraman filmi görünümünün altında eski peri masallarının öykü yapısını kullanan bir film ‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’. Başka boyutlardan gelen kötü adamların fantastik canavarlardan pek farkı yok. Ayrıca büyücünün, yani Doctor Strange’in gücünün sınırları var; çünkü ‘büyü’, büyücünün iradesi dışına çıkabiliyor. Ki, çoğu peri masalında karşımıza çıkan bir durumdur bu… Masalın toy delikanlısı Peter Parker, büyüden medet umarken her şeyi daha da kötü hale getiriyor ve bir anlamda kendi canavarlarıyla savaşmak zorunda kalıyor. Asıl sorunu, tam olarak neyi istediğini bilmemesi. Serüvenin sonunda ise zihni daha berrak, daha olgun bir kahraman bekliyor bizi. Tüm bunlar kadim masalların vazgeçilmez motifleri aslında.
Büyüyen, olgunlaşan ve güç ile sorumluluk arasındaki bağın anlamını kavrayan genç süper kahramanı anlatan ilk film değil ‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’… Ama yine de kendi farkını ortaya koymasını biliyor.
Serinin ilk filmi ‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş’te (2017), bir an önce Örümcek-Adam olmaya, Avengers dünyasına girmeye can atan bir Peter Parker vardı karşımızda... Baba yerine koyduğu idolü Iron Man'den beklediği çağrı gelmeyince, işgüzar bir kahraman haline geliyordu. Hatta süper kahramancılık oynayan çocuktan farkı kalmıyor, etrafına yarardan ziyade zarar veriyordu. ‘Avengers: Endgame’de yaşananlardan sonra geçen ikinci film ‘Örümcek-Adam: Evden Uzakta’da ise Peter Parker olmanın tadını çıkarmaya çalışıyor ama Örümcek-Adam kimliği asla peşini bırakmıyordu. Ancak özgüvenini kazandığında iki kimliği uyumlu hale getirmeyi başarıyordu.
Örümcek-Adam’ın süper kahraman olarak gelişimi açısından üçüncü filmin farklı yanı, Peter Parker’ın Doctor Strange gibi büyük bir ustanın karşısında söz dinlemeden kendi bildiğini okuması ve trajik sonuçlara yol açması. Burada dikkat çekici olan nokta, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusundaki belirsizlik… Doctor Strange en güvenli seçenekte ısrar ederken, Peter vicdanının sesini dinleyip kalbinden geleni yapmak istiyor fakat doğruyu yapıp yapmadığından tam olarak emin olamıyor. ‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’un senaryosuna sınıf atlatıp, kalite katan bir belirsizlik bu… Her şey bittiğinde, yaptığı hatalardan ders alan bir Peter Parker yok bu kez karşımızda. Tam aksine, doğru ile yanlışı ayırmanın her zaman çok kolay olmayacağını ve bazen doğru olanı yapmanın çok ağır bedeller getirebileceğini keşfediyor. Bir süper kahramanı bekleyen en büyük sorunun, kötüleri yenmekten ziyade zor ikilemlerle karşılaşmak olduğunu anlıyor.
Tüm bunlara rağmen, karanlık ve derin bir film değil ‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’. Kuşkusuz, ilk iki filme oranla, daha hüzünlü, duygusal anlar var ama yine de o ‘hafif ve eğlenceli gençlik filmi’ havasından hiç vazgeçilmiyor.
Özellikle mizah duygusunun iyi çalıştığını düşünüyorum. Bir de karakterler arası ilişkilerin…. Önceki filmler, yönetmen Jon Watts’ın CGI ile gerçek mekânları birleştirdiği çok iyi aksiyon sahneleriyle öne çıkıyordu. Aksiyon bu filmde de gayet iyi. Sözgelimi, gün ışığında New York’ta geçen ilk bölümdeki aksiyon sahneleri... Doctor Strange’ın ‘ayna boyutu’ dediği yerde geçen sahneler de çarpışma ve kavgalardan daha etkileyici ve güzel. Bu arada, ‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’un Doctor Strange’in yeni solo filmi için bir hazırlık niteliği taşıdığını da söyleyelim.
‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’un asıl olarak karakterler arasındaki diyaloglarla kalite kazandığını düşünüyorum. Özellikle, paralel evrenlerden gelen karakterlerin olduğu sahneler, duygusal ve hüzünlü anlar içerdiği kadar kahkahalar attırmasını da biliyor.
Yeri gelmişken, yazarların animasyon formatındaki ‘Örümcek-Adam: Örümcek Evreninde’ (Spider-Man: Into the Spider-Verse) filmindeki ‘paralel evrenler kaosu’ fikrinden esinlendiklerini belirtmem gerek. ‘Avengers: Endgame’in başarısının ardında MSE’deki (Marvel Sinematik Evreni) 21 film vardır. Televizyon dizilerinde olduğu gibi, hikâyenin geçmişe doğru derinleşmesi, filmin lehine çalışır. ‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’ta da benzer bir durum var ve yazarlar bu avantajı değerlendirip özellikle nostalji duygusunu yeterince iyi kullanıyorlar. Fazla ipucu vermeden özetlersek, Dr. Otto Octavius (Alfred Molina) gibi önceki Örümcek-Adam filmlerinden tanıdığımız karakterler çok şey katıyorlar filme.
Filmin başarısında üç filmde de birlikte çalışan iki yazar ve yönetmenin kuşkusuz büyük payı var. Marvel’ın süper kahraman janrını ‘eğlenceli ve hafif lise filmi’ formatıyla birleştirmesi, kahramanın gençliğini, çaylaklığını önceki filmlere oranla daha fazla vurgulaması, başlangıçta biraz riskli görünüyordu. Onlarca kahramanın olduğu MSE, acemi ve deneyimsiz bir süper kahramanı kaldırabilirdi belki ama solo filmleri kaldırıp kaldıramayacağı belirsizdi. Gişelerden gelen sonuçlara baktığımızda, Marvel’ın yeni serinin ilk iki filmiyle hedefine fazlasıyla ulaştığı kesin.
Söz ‘lise filmi’nden açılmışken, ‘Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’un ‘lise filmi’ olmadığını ya da en azından liseden mezuniyet filmi olduğunu belirtelim. Finali itibarıyla dördüncü bir solo filmin temelinin çoktan hazır olduğunu da söyleyebiliriz.
Örümcek-Adam’ın Avengers ekibinin yeni liderlerinden biri olması kuşkusuz mümkün değil. Doctor Strange’e adıyla hitap etmesi bile kulağa çok tuhaf geliyor. Ama bu gidişle Marvel Sinematik Evreni’nin gözbebeği olacağını öngörebiliriz.
7/10