Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        En sevdiğim Güney Koreli yönetmenlerden biridir Park Chan-wook. Farklı türler arasında gidip gelen ve Batı sinemasında benzerlerine pek rastlamadığımız hikâyeler anlatır. Filmleri sadece öyküleriyle değil, kreatif anlatım teknikleriyle de öne çıkarlar. Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülünü alan ‘Ayrılma Kararı’ (Heojil kyolshim), hem öyküsü hem anlatımıyla dikkat çeken bir film.

        Park Chan-wook’un, senaryosunu daha önce ‘İntikam Meleği’ (Chinjeolhan geumjassi -2005), ‘Kan Arzusu’ (Bakjwi – 2009), ‘Hizmetçi’ (Ah-ga-ssi – 2016) gibi filmlerde birlikte çalıştığı Jeong Seo-kyeong ile yazdığı ‘Ayrılma Kararı’, Busan kentinde çalışan cinayet masası dedektifi Hae-Jun’un (Park Hae-il) hikâyesini anlatıyor. Doktorların çare bulmakta zorlandığı uykusuzluk hastalığından mustarip Hae-Jun’un eşi Jung-an (Lee Jung-hyun), puslu havasıyla tanınan İpo kentinde çalışır. Hae-Jun ile Jung-an sadece hafta sonları ve tatillerde görüşebilirler. Uykusuzluk mu Hae-Jun’u bir işkolik haline getirmiştir, yoksa çözemediği cinayetler nedeniyle mi uykusuzluk çekmektedir? Bu soruların kesin yanıtı yoktur.

        Kaya tırmanışı sırasında hayatını kaybeden emekli devlet memurunun ölümünü araştırırken, adamın Çinli eşi Song Seo-rae (Tang Wei) ile tanışır. Ondan kuşkulanması, onu sorgulaması, hatta onu takip etmesi kuşkusuz işinin gereğidir. Ama gözetleme konusunda mesleki sınırları aştığını, röntgenciliğin alanına girdiğini hissederiz. Bir süre sonra elindeki diğer cinayet dosyalarını ihmal etmeye ve sadece Seo-rae ile ilgilenmeye başlar. Yaptığı araştırmalar Seo-rae’nin eşini öldürmek için geçerli nedenleri olduğunu gösterir ama elinde kanıt yoktur. Daha önemlisi, eşine bağlı biri olmasına rağmen Seo-rae’den giderek daha fazla hoşlanır. Çin’den kaçak olarak Güney Kore’ye gelen ve ölen eşinin yardımıyla ülkede kalmayı başaran Seo-rae gizemli bir kadındır. İşini en doğru şekilde yapmaya çalışan Hae-Jun ve cinayet şüphelisi Seo-rae’nin ilişkisi, soruşturma sürecinde kaçınılmaz şekilde gelişir. Çince ve Korece arasında gidip gelen bir iletişim kurarlar. Dil ilk anlardan itibaren aralarındaki çekimi yansıtır. Seo-rae’nin özellikle telefonunu çıkarıp Hae-Jun’a bakarak Çince konuştuğu anlar, kritik önem taşır. Önce onun kendini ifade etmesini dinler, sonra telefondan gelen çeviriyi duyarız. Kullandıkları her kelimenin önem kazandığı bir ilişkileri vardır.

        REKLAM

        Özetini okuduktan sonra ‘Ayrılma Kararı’nın tanıdık bir tutku hikâyesi anlattığını düşünebilirsiniz. 1990’ların en popüler filmlerinden olmasına rağmen şimdilerde adı hiç anılmayan ‘Temel İçgüdü’(Basic Instinct - 1992) hatırlayanlar bile çıkabilir. Ama ‘Ayrılma Kararı’, kökleri daha eskilere giden bir gelenekten besleniyor. 1940’lı yıllarda Hollywood’da ortaya çıkan, adını ise Fransızların koyduğu ‘femme fatale’ imgesi üzerinden şekillenen bir hikâye seyrediyoruz. ‘Femme fatale’, düzgün bir işi ya da hayatı olan erkeği kendine âşık ederek onu yoldan çıkaran ve hayatını mahveden kadın karakterler için kullanılan bir ifade... Zaman içinde Yeşilçam ve benzeri melodram geleneklerinde ‘kötü kadın’a dönüştüğü görülür. Ama özellikle Amerikan kara filmlerinde erkeklere meydan okuyan, ayakta kalma mücadelesi veren güçlü kadın olarak tasvir edilir.

        Sinemadaki ‘femme fatale’ karakterler, nerdeyse 1940’lardan bu yana şaşırtmacalı, sürprizli öykülerle özdeş hale gelmişlerdir. Lawrence Kasdan’ın yazıp yönettiği yeni kara film (neo-noir) ‘Body Heat’ (1981), her şeyin sonunda erkeğin mahvolduğu ve ‘femme fatale’ karakterlerin kazandığı, ‘Temel İçgüdü’ye kadar varan daha modern bir anlatı formunun öncülerinden biridir.

        Bir sinefil ve sinema tarihçisi ‘Ayrılma Kararı’nı seyrederken tüm bunları aklından geçirebilir. Park Chan-wook ile Jeong Seo-kyeong’un da senaryo üzerine çalışırken tüm bu gelenekle hesaplaştıkları ve yeni bir ‘femme fatale’ hikâyesi anlatmak istedikleri kesin.

        Senaryonun en sevdiğim yanlarından biri, sürpriz öğesinin dengeli ve ölçülü şekilde kullanılması oldu. Malum, filmlerde artık ‘femme fatale’ görünce nasıl aldatılacağımızı düşünmeye başlıyoruz. ‘Ayrılma Kararı’nda da hiç kuşkusuz şaşırdığımız anlar var ama Park Chan-wook, öyle klişe tuzaklar kurmuyor bize. En önemlisi, sezgilerimize ihanet etmiyor.

        REKLAM

        Gizemli Seo-rae’yi ilk gördüğümüz andan itibaren nasıl bir kadın olduğunu anlamakta, aklından neler geçirdiğini kestirmekte zorlanıyoruz. Filmin çok büyük bölümünde ona güvenmek ile güvenmemek arasında gidip geliyoruz. Bunun bütün ‘femme fatale’ karakterlerinde yaşadığımız bir şüphe olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, hikâyeyi çoğunlukla Hae-jun’un cephesinden takip ediyoruz. Seo-rae’nin bakış açısına geçtiğimiz sahnelerde ise gizemin çözülmesinden ziyade belirsizliğin daha çok arttığına tanık oluyoruz. Sonuç olarak, onu hep Hae-Jun’un gözlerinden görüyoruz. Hatta bazı sahnelerde tümüyle Hae-Jun’un zihninin içindeyiz ve onunla birlikte Seo-rae’yi hayal ediyoruz. Bu sahneler, ‘Ayrılma Kararı’nı benzerlerinden ayrıştıran özelliklerinden biri… Mesela, karşıdaki binanın çatısından Seo-rae’yi dürbünle gözetlediği sahnede, Hae-Jun’un hayal gücünün yaptığı bir kurguyu izliyoruz. Filmin ortalarına doğru, Hae-Jun’un cinayetin nasıl işlendiğini çözdüğü sahne için de aynısı geçerli. Eşiyle seviştiği sahnede Seo-rae’nin izlediği televizyon dizisinden bir sahnenin zihninde belirdiği anı not etmek gerek. Seo-rae ile ilgili içine düştüğü belirsizlikleri, kararsızlıkları veya duyguları onunla birlikte yaşıyoruz. Hatta Park Chan-wook’un tüm filmin anlatımını belirsizlik ve tutku üzerinden kurduğunu düşünmek mümkün. Seo-rae ile ilgili olarak, bizim için kesin olan tek şey Hae-Jun’un ona duyduğu tutku… Tam bu noktada, hem Hae-Jun’un hem bizim zihinlerimizde neyin doğru olduğuna dair ahlaki ikilemlerin dolaştığını söylemem gerek.

        Park Chan-wook, Hae-Jun ile Seo-rae ilişkisinin farklı aşamalarında farklı anlatım teknikleri kullanıyor; bize tutku, hayal kırıklığı, öfke ve acıyı anlatıyor. Özellikle ilk bölümde, olayları Hae-Jun’un bakış açısından takip ettiğimiz sahnelerde lineer kurguyu birçok sahnede ani geriye dönüşlerle kesintiye uğratıyor. Sözgelimi, sahnenin akışı içinde göstermediği bir anı ilerideki sahnelerin içine ‘insert’ plan olarak yerleştirebiliyor. İşin hoş yanı, bunların hiçbirinin kafamızı karıştırmaması, tam aksine Hae-Jun’un duygularını daha iyi anlamamızı sağlaması…

        Filmin ilk yarısında Hae-Jun’un bir şüpheliyi kovaladığı ve onunla dövüştüğü sahnede, aksiyon filmlerinden çok farklı bir dekupaja imza atıyor Park Chan-wook. Gerilimi heyecan, hızlı kurgu ve yakın planlarla değil, çok daha sakin bir tempoyla kuruyor. Aynı sahnede düşük ritimli melodik müzik kullanması, dikkat çekici. Bu tercihlerin nedeni, Hae-Jun’un bu sahnede sadece profesyonelce işini yapması; olayla kişisel bağ kurmaması... Buna karşılık, son bölümde olaylar onun için kişiselleştiğinde daha farklı bir gerilim dekupajı görüyoruz.

        Park Chan-wook ilk filmlerinden bu yana biçimi önemseyen bir yönetmendir. Ama onun biçimciliği aşırılık, şıklık veya gösterişten ziyade anlatımda alıştığımız normların dışına çıkma cesaretini göstermesinden gelir. Biçim, asla hikâye ve karakterlerin önüne geçmez. Tam tersine, hikâyenin hizmetindedir. Park’ın sineması, Yeni Dalga’nın öncü yönetmeni Jean Luc Godard’ın 1960’lı yıllarda farklı hikâye anlatma teknikleri aradığı dönemdeki yenilikçi tavrını akla getirir.

        Sözgelimi, ‘Ayrılma Kararı’nda dünyaya ölü adamın gözünden, bilgisayar veya telefon ekranından, nesnelerin içinden, yani tuhaf açılardan baktığımız birçok çekim var. Park Chan-wook, farklı açılar kadar farklı lensler kullanmayı da seviyor. ‘Ayrılma Kararı’nda karakterlerin bulunduğu mekânı öne çıkaran geniş açılı lenslere sık sık başvuruyor. Buna karşılık, aynı sahnelerde oyuncularına odaklandığı çok yakın planlara da yer veriyor.

        Kim Ji-yong’un görüntü yönetimi, Yeong-wook Jo’nun müzikleri, Çinli aktris Tang Wei ve Part Hae-il’in başarılı oyunculuklarından da destek alan ‘Ayrılma Kararı’, anlatımı ve hikâyesiyle bence yılın en güzel filmlerinden biri… Her şey bir yana, romantik ve hüzünlü bir aşk filmi aynı zamanda. (MUBI)

        8/10

        Diğer Yazılar