Sandığa götürme mücadelesi
Yenilenecek İstanbul seçimine 26 gün kaldı.
Görünen o ki yarışın iki önemli tarafı sahaya son 15 gün, yani bayram sonrasına inecek.
Ellerinde ne kozları varsa birden boca edip, seçmeni şoka sokarak yanına çekme yolunu deneyecek.
Aslında ellerindeki kozlarını boca edecekleri kitle açısından birinin diğerinden farkı yok…
Propaganda araçları da etkilemek istedikleri kitle de neredeyse aynı mahallelerden…
Sadece bu kitleye yönelik uğraşları tezat…
Biri sandığa gitmemeleri, diğeri ise gelmelerini sağlamak için çabalıyor.
Bu zemine sıkışıp kalmalarına neden de Millet İttifakı'nın CHP’li adayı Ekrem İmamoğlu ile Cumhur İttifakı'nın AK Parti’li adayı Binali Yıldırım arasındaki oy farkının azlığı…
HENÜZ ORTADA
Bu kapsamda Ankara’da partilerin etkin isimleri ile yaptığım sohbetlerde de gördüm ki seçimin iki başat oyuncusunun merkezlerinin penceresinden İstanbul seçimi aynı görünüyor.
Henüz seçmende kesin bir ayrışma yok, seçim tam orta yerde duruyor; ancak gelişmelerin de etkisiyle İmamoğlu bir bıçak sırtı avantajını koruyor.
AK Parti bu durumu lehine çevirmek için geçen seçim sandığa gitmeyen seçmenini oy vermeye iknaya odaklanmış.
“Kendi seçmenimizi sandığa getirsek yeter…” AK Parti’de en sık tekrarlanan cümle…
CHP ise, DSP, Vatan gibi diğer partilere gitmiş merkez sol seçmen ile mütedeyyin demokrat seçmeni kolluyor.
Yani, SP, DSP, DP gibi kendinde olmayan ama oy vermesi konusunda da sıkıntı bulunmayan seçmene yoğunlaşılıyor.
HEDEF KÜRT SEÇMEN
SP bu seçim de adayını çıkardığı için her ikisinin ortaklaşa yoğunlaştığı seçmen ise Kürtler…
Geçen seçim ekonomik krizin yarattığı etkiye bir de AK Parti’nin negatif propaganda dilini milliyetçilik eldiveniyle sunması, Kürt seçmenle arasında soruna yol açmıştı.
Terör ile iltisaklı gibi söylem algısı yaratılması muhafazakar Kürt seçmeni de etkilemişti.
AK Parti, hem ekonomik krizin nedeni gibi görülen hem de seçimin iptaline giden süreçte sahada olan aktörlerinin ağırlıklı bölümünü geri çekti, en azından görünürlüklerini azalttı.
Ancak sosyolojik tabanını sandığa götürmeyen faktörleri de henüz kaldıramadı.
Kısa sürede kaldırması da olanaksız olduğu için, sohbetlerimden çıkardığım kadarıyla AK Parti daha önce de denediği stratejiye dönecek, “Bu sıkıntıdan da çıkarırsa yine AK Parti çıkarır…” algısını sahaya sürecek.
Yoğun propaganda ile bu algı pompalanırken, CHP’nin hiçbir zaman bunu başaramayacağı, belediye meclisinde yeterli çoğunluğunun olmamasının da bunu başarmasına imkan vermeyeceği düşüncesini kitlelere aktaracak.
Daha önce iki seçimde denendiği için yeniden aynı zeminin kullanılması getiri sağlar mı bunu ancak sandıkta göreceğiz.
PROPAGANDA DİLİNDE YENİLENME
Söylem konusuna dönersek…
Dikkat edilirse geçen seçimde kullanılan söylemlerin neredeyse hiçbiri yok…
AK Parti, seçmeninde tepki gören bu dili terk edip, yerine merkez sağ duyguyu öne çıkaran sözlere yöneldi.
Yani hem sandığa gitmeyen AK Parti seçmenini getirecek hem de ötekindeki oyu da kendisine yöneltecek cümleleri tekrar etmeye başladı.
Buna bir de HDP’ye oy veren, ancak yerel seçimde AK Parti’yi tercih eden, söylemi nedeniyle bu seçim oyuyla tepkisini koyan muhafazakar Kürt seçmeni de hedefledi.
Öcalan’ın avukatları ile görüşmesi, ölüm oruçlarının sonlandırılması gibi, geçen seçimde düşünülmesi hayal olan adımları atmaktan sakınmadı.
HEDEF SANDIĞA GÖTÜRMEMEK
AK Parti’nin bu adımlarındaki stratejisi, kendine oy verir hale getirmekten daha çok, sandığa gitmemeye ikna etmek üzerine kurulu.
Eğer bu kesimin bir bölümü sandığa gitmez ise İmamoğlu’na verilen oylarda eksilme olacağı hesabını yapıyor.
Peki, muhafazakar Kürt seçmen geçen seçimdeki tutumunu değiştirip sandığa gitmeme eğilimi gösterir mi?
Genelleme yapamam…
Birkaçı ile yaptığım konuşmalarımdan çıkardığım kadarıyla, HDP’ye sempati duyan ancak geçmiş yerel seçimlerde AK Parti’ye oy vermekte sakınca görmeyen muhafazakar Kürt seçmende şu aşamada böyle bir eğilim yok.
Tam tersine KHK’lı oldukları için mazbataları elinden alınıp, ikinci sıradaki AK Parti’li adaylara verilen HDP’li belediye başkanları ile ilgili gelişmeleri önünüze koyuyor.
Bunlar da hedef kitlenin daha da bilendiğini gösteriyor.
İMAMOĞLU PROTESTOSU
Terk edileceği söylenen davranışların teşkilatta atılamamış olması da sorunun devamını sağlıyor.
En iyi örneği Esenler Dörtyol Meydanı’nda önceki gün yaşanmış.
Bir grup “Teröristlerle el ele olanların burada işi yok” diye İmamoğlu’na tepki gösterip, terk edileceği söylenen sloganlar atmış.
Daha ilginci İmamoğlu’na “teröristlerle işbirliği” içinde olduğuna yönelik protestosu dün AK Parti’ye destek veren medya organlarının birinci sayfasındaydı.
AK Parti, bu psikolojiden bir an önce çıkma çabasında…
MİLLET İTTİFAKI'NDA ARANAN DİL
Yukarıda da belirttiğim gibi Millet İttifakı da bu kitleye yöneliyor, ancak bir farkla…
Bu kesime hitap ederken, geçen seçim Cumhur İttifakı'ndan kendisine kopup gelmiş %4 milliyetçi oyu da görmezden gelmiyor, bunu arttırıcı söylemlere de yönelmek gerektiğine inanıyor.
Bunun için üzerinde yoğunlaştığı söylem ağırlıklı olarak “israf” ve herkesin hakkının birileri tarafından yeniliyor olması üzerine kurulu.
Özellikle de milliyetçi kesimin iktidara desteğinin karşılığını hiç alamadığı, destekleri ile ötekilerin zenginleştiği propagandasını da yapıyor.
İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in partisinin TBMM Grup toplantısında geçen hafta dile getirdiği, “Yabancıya ev alırsa Türk vatandaşlığı bedava veriliyor…” tepkisine benzer söylemlerin devam edeceğine vurgu yapılıyor.
Ancak milliyetçi kesime yönelik söylemde CHP ile İYİ Parti’nin ortak dil geliştirdiğini söylemek için erken, bu amaç doğrultusunda görüşmelerin devam ettiğini söyleyebilirim.
KÜRT AÇILIMI
CHP ise daha çok AK Parti’nin sandığa gitmemesi için hedeflediği Kürt seçmene yoğunlaşmış durumda.
Kılıçdaroğlu’nun Doğu ve Güneydoğu’dan gelen kanaat önderleriyle yaptığı toplantıdaki sözleri de bunun en iyi göstergesi.
Sorunun çözümü için tartışmaların şeffaf bir ortamda yapılması talebini dile getiren Kılıçdaroğlu’nun şu cümlesi dikkat çekmişti:
“Bütün yurttaşlarımızın kendi dillerini öğrenmeleri ve yazabilmeleri haklı bir taleptir. Ama anadil ile ilgili taleplerde tartışmaların zemini TBMM olmalı…”
Güven ortamının sağlanması, silahın ortadan kalkıp çatışmaların sonlandırılması gibi taleplerini de dile getiren Kılıçdaroğlu, iktidarın seçilen HDP’li belediyelere kayyım atayacağını da ileri sürmüştü.
Bütün bunlarda amaç İmamoğlu lehine oy kullanan seçmeni bu kez daha kararlı bir şekilde sandığa çekmek, o dönem gitmeyen varsa onları da getirmek.
Sonuç olarak, özünde “İstanbul’u kim yönetsin?” gibi basit bir soruya verilecek yanıta dayanan seçim, Türkiye’nin sorununa çözüm aranan zemine doğru hızla yol alıyor.
Hayırlısıyla bir bitse…