Seçim yarın başlıyor…
Yenilenen seçim için bugüne kadar yapılanlar peşrevdi…
Tribüne el çırpıp, diz vurarak şov yapması, rakibe güç gösterisinde bulunması gibi, iki taraf da Anadolu’yu turladı…
Şimdi asıl mücadele başlıyor...
Şu 12 gün içinde sinirine hakim olup, iyi propaganda ve performans sergileyen seçimin galibi de olur.
AK Parti tarafı iki haftadır gelişmelerin lehlerine dönmeye başladığını belirtiyor.
Bunu da ilk kez rakibi Millet İttifakı’nın CHP’li adayı Ekrem İmamoğlu’nu diledikleri sahaya çekme başarısıyla elde ettiklerini söylüyor.
Bunun aradaki farkı kapama eğilimine yönelmeye yettiği, tam yeterliliğin ise bundan sonraki performansla sergileneceğini onlar da kabul ediyor.
KENDİMİZİNKİ GELSE YETER
Hedefleri geçen seçim sandığa gitmeyen, AK Parti’ye oy verme davranışı yüksek olan seçmen…
Bu kesimin sandığa gitmesinin sağlanması halinde seçimi alacaklarına inanıyor.
“Kendi seçmenimizi sandığa bir götürsek gerisi kolay…” cümlesini sohbetimiz sırasında birden fazla yinelemesi de bu kesime yönelik yoğun çabada olduklarını gösteriyor.
PONTUS SÖYLEMİ
Ancak unutulmamalı ki rakip de bu seçmene çalıştı ve etkili olduğunu da İmamoğlu’nun Karadeniz turunda gösterdi.
AK Parti’nin propaganda dili ise faydayı değil, tam tersine tepkiyi yükseltti.
Sözünü ettiğim İmamoğlu’na bir suçlama getirilmek istenirken tüm Karadeniz’i karşısına almasına neden olan “Pontus…” söylemi…
Belli ki spin doctorlar çabalamış, Başkan’ın Adamları filmindeki Conrad Brean’in hipergerçek fikirleri gibi etkili olur sanılmış.
Genel başkan yardımcıları, bakan, milletvekilleri ve belediye başkanlarının söylemlerinden yola çıkarak yorumda bulunabilirim ki, İmamoğlu’na hemşehri yaklaşımı içinde yönelen Karadeniz seçmeninin üçe bölünmesi hedeflenmiş…
Yani Gürcüler, Çepniler ve Pontuslular; biri ayrışırsa diğer ikisi bize kalır sanılmış…
Ama öyle olmadı…
Nasıl ki Demirel’in “Hamsi kavağa çıkar mı?” söylemi sadece ANAP’a oy verenleri değil, ötekinin de tepkisine yol açtıysa benzeri yaşandı…
İmamoğlu’nun Trabzon, Giresun ve Ordu mitinglerinde görüldüğü gibi Karadeniz’in tümünü karşısına aldı.
VIP SALONUNDA TÜKETTİ
Ama İmamoğlu taraftarları da, Karadeniz’de kazandığını Ordu VIP salonunda tüketti.
Günlerce konuşulacak Karadeniz etkisi, yerini Ordu Giresun Havaalanının VIP salonundaki tartışmaya bıraktı; olması gerekeni yok etti…
Ancak AK Parti bunu halinde bırakmak yerine köpürtme yoluna gidince bu kez elde ettiği avantajı kaçırdı…
Yurttaşta zaten var olan “valiler partili gibi davranıyor” imajını canlandırdı.
Nedeni de iletişim sosyolojisinin temel kuramlarından biri olan düşünsel ardılın algılama biçiminde bulmak olası…
Nasıl ki kuru fasulye denilince akla pilav, turşu, cacık, kuru soğan gelir; mesele abartılı bir şekilde devam ettirilince burada da düşünsel ardıl devlet gücünü canlandırdı…
Herkes bilir ki yanında milletvekilleri varsa refakatindeki herkes VIP’ten yararlanır, hatta bazen özel konuklara bir telefonla kullandırılır.
Dolayısıyla yanında CHP Genel Başkan Yardımcısı, Ordu milletvekili Seyit Torun ve diğer milletvekilleri varken Vali’nin bu yola gitmesi toplumun vicdanında da sorgulanır hale getirdi.
ULUSAL KİMLİK YAPTI
Oysa AK Parti bugüne kadar, "topluma ne düşündüğü değil, neyi nasıl düşünmesi gerektiğini" gösterme konusunda oldukça başarılıydı; bugün ise kullanabildiğini söylemek olanaksız.
Bunu anlamak için bırakın daha ileri gitmeyi, yerel seçim başlangıcında yükselen sebze meyve fiyatlarına karşı geliştirilen söylemi anımsamak yeterli…
Bugün ise AK Parti söylem ve davranışı ile yerel bir siyasi figür olan İmamoğlu’nu ulusal kimlik hale getirmeyi başardı.
TOPAL OSMAN YAKLAŞIMI
AK Parti’de bu propaganda yönteminin doğru olduğuna inananların TBMM Grup Başkanı Naci Bostancı’nın şu cümlesini okumaları yeterli:
“AK Parti’nin ayrımcı dile yaslanan ‘Pontus’ başlıklı bir gündemi yok. Fakat anlaşıldığı kadarıyla ‘bize böyle denildi’ köpürtmesi üzerinden mukabil bir kampanya var… Türkiye’de kaç tane Pontus kalmıştır bilmiyorum. Olanlar da Türkiye vatandaşı ve herkesle eşit haklara sahip. ‘Bize Pontus dediler üzerinden ırkçılığa seslenerek bir toplumsal dalga yaratmak isteyen siyaseti kınıyorum…”
Bir gün geçmedi Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin bayramın ilk günü Giresun’da yaptığı şu açıklama Bostancı’nın yaklaşımını yerle yeksan etti:
“Topal Osman Ağanın Kurtuluş Savaşı döneminde Pontslulara karşı bu bölgeyi Pontuslaştırmak isteyenlere karşı verdiği mücadelenin bir benzeri, şu anda yine biz torunları tarafından bu mücadelenin verilmesiyle karşı karşıyayız. Daha doğrusu böyle bir yükle, böyle bir sorumlulukla karşı karşıyayız…”
Bir de üstüne Topal Osman tartışması bindi…
Hem de sandığa götürülmek için uğraşılan AK Parti’nin mütedeyyin kesiminin Ali Şükrü Bey cinayetindeki rolü dolayısıyla Topal Osman’a karşı negatif tutumu ortada iken…
İSPARK PROPAGANDASI
Bunun oy beklenen Kürt muhafazakar seçmenin üzerinde yarattığı etkiye yenisi de bindiridi.
Sözünü ettiğim, İSPARK üzerinden geliştirilen, “Eğer İmamoğlu kazanırsa İSPARK’ı HDP’ye bırakacak, terörist Kürtleri yerleştirecek” söylemi.
Kurumun nasıl zarar edebildiği karikatürlerle sorgulandığı dönemde, İSPARK üzerinden imal edilen söylem, Ankara’da su sayaçları konusundaki propagandayı anımsatıyor.
Ankara’da ters etki yarattığı bilinmez gibi benzeri bu kez İstanbul’da deneniyor...
Oysa AK Parti günlerdir bu iki kesimden oy alabilmek için didiniyor…
Cumhur İttifakı’nın adayı AK Partili Binali Yıldırım’ın Diyarbakır başta olmak üzere bölgeyi dolaşmasının nedeni de buna dayanıyordu.
“Bazı yanlışlar olmuş olabilir ama bunu da düzeltirse AK Parti düzeltir…” uğraşının karşılığını İstanbul’un Anadolu yakasında tam da almaya başladığı sıra AK Parti içindeki söylem uyumsuzluğu iknayı zorlaştırıyor…
SÖYLEM VOLTRANI KAYBOLDU
Oysa bugüne kadar bu çelişkili, birbirinden kopuk söylemle karşılmaz, özellikle AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in kampanya yönetim süreçlerinde söylem voltranı da oluşurdu.
Rakibi CHP kadrolarının dağınık söylemine karşın geliştirilen dil bütünlüğü, geçmiş propagandalarının da en önemli gücüydü…
Son yaşananlara bakıldığında AK Parti’de aynı sürecin işlediğini söylemek zor.
Partinin iki yetkin ismi Bostancı ve Canikli’nin söz ayrılığı da bunun en iyi göstergesi…
Oysa AK Parti’nin elinde çok daha önemli iki söylem kozu duruyor…
O da Yıldırım odak alınarak Bayram süresince de propaganda reklamlarıyla sergilenen, “Yıldırım seçilmez ise AK Parti gerileme hikayesi başlar, bundan sen de olumsuz etkilenirsin…Senin için ne yaparsa yine AK Parti yapar…” yaklaşımı…
Bir de “Geçen seçim ilçede AK Parti’ye oy verip vicdanını rahatlatırken, tepkini İmamoğlu’na oy vererek gösterdin, mesajını aldık…” söylemi…
AK Parti iki yaklaşımı sadece iki kez kullandı, kamuoyundaki etkisini de Pontus ve İSPARK ile eritti.
Bakalım yarından itibaren sahada durum nasıl gelişir…
İMAMOĞLU’NUN AVANTAJI
Ancak şunu belirtmeliyim ki İmamoğlu bir iki söylemi bir kenara bırakılırsa hem propagandanın dilinde hem de araçlarının kullanımında daha etkili…
En azından CHP’nin negatif bataryaları söz dinliyor, ortaya dökülüp Twitter'da başparmak oynatmıyor…
Bunda İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun organizasyon gücünün etkisinin büyük olduğu belirtiliyor.
TEPKİ İLE VİCDAN ARASINDA
Ancak unutulmasın ki İmamoğlu’nun en büyük handikabı geçen seçim kendisine oy veren muhafazakar seçmen.
Geçen sandık, ilçe belediye başkanı ve belediye meclisinde AK Parti’ye mührü basarak vicdanını rahatlatmış, tepkisini de İmamoğlu’na oy vererek sergilemişti.
Bu kez iki aday var, yani vicdanı ile tepkisinden hangisinin baskın geleceğini bugüne kadar hiçbir kamuoyu anketi çözemedi.
Bunun en iyi örneği de 1992 Britanya seçiminde Thatcher’a oy vermeyeceğini söyleyip de sandığa gidince mührü basmaktan kaçınmayan utangaç muhafazakar seçmen…
Adayların bugüne kadar propaganda modelleri görüldü, peşrev faslı bitti, şimdi sahaya çıkma vakti…
Görünen o ki İstanbul 12 gün şenlik yerine dönecek…