Ötekini parçalama siyaseti
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yeni bir Kürt politikasının kapağını mı açtı, yoksa gelişmeler öyle algılanmasına mı yol açtı?
Önceki akşam Teke Tek programı öncesi Fatih Altaylı, Bülent Aydemir ve Sibel Erdem ile sohbetimiz sırasında Kılıçdaroğlu’na bu soruyu yönelttim.
Gayet sakin bir tavırla, “Yeni bir siyasetimiz söz konusu değil, öteden beri uyguladığımız politikayı sürdürüyoruz; bir uğraş içinde değiliz” dedi.
Bu aşamada siyasetin Ankara’da son dönem farklı gelişmelere kapı araladığını da anımsatmakla yetindi.
Program saatinin gelmesi, araya başka konuların da girmesi üzerine sohbet bu noktada kesildi.
YENİ TARZ SİYASET
Aslında haksız da değil çünkü yerel genel seçimden bu tarafa Ankara’da politika farklı şekilde icra ediliyor.
Yeni durum, farklı kutuptaki partiler arasında bugüne kadar çok da görülmeyen bir tarz.
Geçmişte, yani ANAP-DYP, CHP-DSP gibi aynı tabana hitap eden partiler arasında bu politikaya rastlanırdı.
Bugün ise strateji olmaktan çıkıp, ayrı kutupta olanların da uyguladığı taktiğe dönüştü.
Nedeni de başkanlık sistemiyle iki cepheli hale gelen siyasetin tahterevalli gibi sürekli dengede kalması.
Ne zaman ki bir cephe diğerinden biraz yukarı çıkıyor, anında ötekinin atağına tanıklık ediliyor.
Bu atak da karşı cephenin içindeki bir partiye yönelik oluyor.
Örneğin ne zaman ki Millet İttifakı ve destekçilerinin kamuoyu yoklamasındaki oy oranı %50 üzerine çıkıyor, İYİ Parti içine huruç harekatı başlatılıyor.
Gerçekleşmesinin iyi olup olmadığı kendi içinde de tartışma konusu olan Kongre süreciyle birlikte İYİ Parti’deki gelişmelere bakmak yeterli.
Millet İttifakı’nın büyük ortağı da bu atağa karşılık vermekte gecikmiyor, öteki cephenin içindeki siyaseti kaşıyan söylem geliştirip, rakibinin yapılarını sarsıyor.
CHP’NİN KÜRT ATAĞI
Seçim sürecinde kapalı kapı diplomasisi ile görünmez işbirliğini sürdüren CHP’nin, 3 büyükşehre kayyım ataması sonrası HDP ile görünür politikaya dönüşü bunun en iyi örneği.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Daha önce ‘22 Soru 22 Cevap’ diye Kürt sorunu ile ilgili hazırladığımız raporumuz vardı, onu güncellemek istiyoruz” söylemini de buna eklemek gerek.
Bugüne kadar dikkatimi çekmemiş veya bakma gereği duymamışım.
Ne zaman ki bu konulara kafa yoran ve bölgeyi de çok iyi okuyan bir siyasi, “CHP’nin yeni Kürt politikası AK Parti içindeki Doğu, Güneydoğu milletvekillerini etkiliyor” deyince bakma gereği duydum.
AK Parti yönetiminden isimlerle konuşunca anladım ki söylediğinde de haklı.
Çünkü bölgedeki seçmen de yargı kararı olmadan kayyım atamanın rahatsızlığını hissettirmiş.
“Terör ilişkisini biliyoruz, ama yargı kararı ile alınsalar iyi olurdu” yaklaşımı sergilemiş.
SEÇMEN DENGESİ DEĞİŞTİ
Peki, CHP, HDP ile olan politikasını bu şekilde sürdürebilir mi?
HDP bu durumdan hoşnut kalır mı?
Son dönem HDP yönetiminden “Kayyım konusunda CHP yeterince destek vermiyor, cesaretli davranamıyor” mesajının hedeflediği yer belli.
Tabanını 1991’e döndürmek, CHP’nin bölgede tekrar etkin parti haline getirmek istemiyor.
Biliyor ki böyle bir gelişme kendisinden az da olsa kaymaya neden olacak.
Ayrıca parti kurma çalışmalarını yürüten Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın da bölgeye yönelik politikası da cabası.
Bir zamanlar oy verdiği AK Parti’den uzaklaşan, CHP’ye de oldum olası sıcak bakmayan seçmen, ikinci adres olarak HDP’yi tercih ediyordu.
Başkanlık sistemi dengeleri de farklılaştırdı.
Şurası görülmeli ki Kürt seçmen, ister muhafazakar, ister liberal, isterse etnik temelli olsun, beş yıl önceki seçmen davranışını sergilemiyor.
Suriye sahasındaki gelişmeler de bu değişimi daha da hızlandırıyor.
Yazı rehavet içinde seçim yorgunluğunu atmakla geçiren, sonbahar ile birlikte hareketlenen Ankara başta da belirttiğim gibi ötekinin içine oynuyor.
TBMM’nin Ekim’de açılışıyla daha da hareketleneceğe benziyor.