Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazı uluslararası anlaşmalar vardır ki, yapıldıktan sonra önemi anlaşılır.

        Yıllar sonra o denli fayda getirir ki, “yapanların aklına sağlık” dedirtir...

        Suriye ile imzalanan Adana Mutabakatı gibi…

        Bu hafta içinde Türkiye’nin Libya ile imzaladığı Denizdeki Alanların Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat tam da böyle bir anlaşma...

        Bir diğer adıyla Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) mutabakatı...

        Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Anlaşması’na göre tanımlarsam…

        Sahilleri bitişik veya karşılıklı devletler arasında kalan denizdeki tüm kaynakların araştırılması ve kullanılmasında, su ve rüzgar enerjisi dahil olmak üzere, iki ülkenin aralarında çektikleri ortay hat ile özel haklara sahip olduğu bölgeyi belirleyen anlaşma.

        İşte Türkiye ile Libya arasındaki bu mutabakat Akdeniz’de yeni bir durum yarattı.

        Öncelikle Türkiye’ye çok şey kazandırdı…

        Yetmedi, Akdeniz’de bugüne kadar yapılan tüm hesapları ve buna dayalı tahakkümleri alaşağı etti; her şeyin yeniden hesaplanmasının önünü açtı.

        “VEZİR ALINDI, ŞAH ÇEKİLDİ…”

        Denizcilerin deyimiyle, “Bir hamle ile vezir alındı, şah çekildi…”

        Baştan haklarını teslim etmeliyim ki bu anlaşma, benim bildiğim en az 15 yıldır bilfiil uğraşan iki önemli ismin emeğinin sonucudur.

        Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı ve deniz hukukunda bilgi kütüphanesi, hepimizin hocası Prof. Dr. Sertaç Başeren.

        Yılmadılar, her platformda dile getirdiler; bazılarının “olmaz” demesine karşın, sakince olması gerektiğini anlattılar, hükümete doğruyu gösterdiler.

        Şurası da açık ki başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, devletin cesur insanlarının da emeği sonucu önemli kazanım gerçekleşti.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM’nin resmen tanıdığı Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayaz El Saraj ile İstanbul’da imzalandığı mutabakat metni, Akdeniz’de hakimiyeti kendinde görenlerin çarşısını karıştırmaya da yetti.

        41 BİN KİLOMETREKAREDEN, 189 BİN KİLOMETREKAREYE ÇIKTI

        Öncelikle Yunanistan’ın ısrarıyla AB’nin desteklediği Seville Haritası ile Türkiye’yi 41 bin kilometrekarelik alana sıkıştırma çabası bozuldu.

        Türkiye’nin Akdeniz’de 11 Kıbrıs adası büyüklüğündeki 189 bin kilometrekarelik deniz yetki alanına sahip olması sağlandı; yani 148 bin kilometrekare kaybının önüne geçildi.

        Türkiye bundan böyle Libya ile arasında çekilen ortay hattaki deniz alanında yeni yetkilere kavuştu; mavi denizin batı sınırını çizdi.

        Bundan böyle 2009’da Cezayir’in Türk balıkçı gemilerini alıkoyduğu durumla karşılaşılamayacak; çünkü Türk balıkçılar da bu alandaki balıkların yeni hamisi oldu, avlanma alanı kazandı.

        Türkiye imzaladığı mutabakat ile muhatabı Libya ile beraber, diplomatik ilişkileri sorunlu Mısır’a da önemli bir kazanım sağladı.

        Libya, Türkiye ile imzaladığı anlaşma ile Yunanistan ile yapacağından 16 bin 700 kilometrekare daha fazla deniz yetki alanına sahip oldu.

        Aslında Libya’nın kazancı bununla da kalmayacak, Yunanistan ile anakaralar esas alınarak bir deniz yetki sınırlandırma anlaşmasını da zorunlu kılacak.

        Çünkü Türkiye ile yaptığı bu anlaşma Libya’ya, Girit Adası kıstas alınarak Yunanistan ile yapabileceği bir anlaşmadan uzaklaştırdı; 39 bin kilometrekare kazanç sağlamasının yolunu açtı.

        MISIR’DAKİ TARTIŞMA

        Mısır da kazandı, Yunanistan, Girit, Kaşot, Rodos ve Meis hattını esas alarak ortay hattı daha kuzeye kaydırmasının önü açıldı.

        Çünkü Yunanistan ana kıtası yerine, güneydeki adalar iki devlet arasındaki ortay hatta esas alındığı için Mısır ciddi kayba uğruyor.

        Benzer durum Mısır’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yaptığı anlaşma için de geçerli.

        Oysa Mısır, Kıbrıs Adası yerine Türkiye ile Anadolu-Afrika ortay hattına göre sınırlandırma anlaşması (MEB) yapmış olsaydı, kazancı Kıbrıs Adası kadar, 11 bin 500 kilometrekare olacaktı.

        Yunanistan da buna mukabil Katar kadar kaybedecekti.

        Daha ilerisi Kahire anlaşmayı Türkiye ile yapmış olsaydı GKRY karşısındaki kazancı 15 bin kilometrekare olacaktı.

        Nitekim bu Mısır’da da tartışma yarattı ve İdare Mahkemesi’ne anlaşmanın iptali yönünde girişimlerde bulunuldu; ciddi eleştiriler aldı.

        ATİNA’NIN AÇMAZI

        Eğer Mısır, bastırır ve Yunanistan anakarası esas alınan yeni bir anlaşma yoluna giderse, bu kez Atina açısından sıkıntı yaratacak.

        Bu kez Atina’nın adaların, anakaralar kadar deniz yetki alanları olduğuna ilişkin tezi çökecek.

        MISIR’IN PARADOKSU

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Azeri gazını Avrupa’ya taşıyacak TANAP Avrupa bağlantısı açılış töreninde de dile getirdiği gibi yapılan mutabakat ciddi soruna yol açtı.

        Erdoğan’ın da altını çizdiği gibi “Birileri Libya’yı tehdit etmeye başladı…”

        Dikkat çeken ise bu konuda başı Mısır’ın çekiyor olması.

        Libya’daki Temsilciler Meclisi başındaki Hafter’i destekleyen Kahire, anlaşmanın geçerliliğinin olmadığını savundu, BM’nin muhatap aldığı UUH’nin Başkanı Feyyaz Saraj’ı kendisinin tanımamasını gösterdi.

        Buradaki paradoks ise Kahire hükümetinin Akdeniz’de hidrokarbon açısından zengin bölgede Kıbrıs Adası kadar alan kazanacak olmasına karşın, kişisel hırsıyla ülke faydasını itme gayreti.

        HAFTER’İN PARADOKSU

        Bir diğer paradoks da Libya’da iç muhalefet nedeniyle anlaşmaya karşı çıkanların olması.

        Kaddafi sonrası iç karmaşası durmayan Libya’da BM başta olmak üzere, AB’nin ağırlıklı ülkeleri dahil uluslararası kurumlar Türkiye gibi merkezi Trablus’ta bulunan Başkanlığı’nı Saraj’in yaptığı Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ni (UUH) meşru ve muhatap kabul etti ve destekleme kararı aldı.

        Buna karşın, Mısır, Suudi Arabistan, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’ni ve onun Başkanı Hafter’i muhatap kabul ettiğini açıkladı.

        Hafter de biraz da Mısır’ın gayretiyle dün Türkiye ile Libya arasında imzalanan anlaşmayı tanımadığını belirtti ve UUH’yi ihanetle suçladı.

        Oysa Hafter’in tepkisinin aksine, anlaşma ile Libya 16 bin 700 kilometrekarelik yeni yetki alanı kazandı.

        Daha önemlisi Yunanistan ile anakara esas alınarak imzalanacak bir anlaşmayla 39 bin kilometrekare daha fazla alan kazanmasının da yolunu açtı.

        Bu durumda Hafter, Libya’nın kazanımına tepki koymuş oluyor ki bunu iç kamuoyuna izah etmesi aynen Mısır’da Sisi hükümetinin düştüğü durum gibi oldukça zor olsa gerek.

        572 YIL YETECEK DOĞALGAZ

        Bu anlaşmanın önemini belirtmek için bir noktanın daha altını çizmem gerekirse…

        Bu alanda toplam değeri 3 trilyon lirayı bulan ve bugünkü seviyede tüketilmesi halinde Türkiye’nin ihtiyacını 572 yıl karşılayacak bir rezerv var.

        Sanırım bu da her şeyi özetlemeye yeter.

        Ayrıca unutulmasın ki, Barbaros Hayrettin Paşa’nın, “Denize hakim olan, cihana hakim olur…” deyişi geçerliliğini koruyor.

        Diğer Yazılar