Arbat başındaki kulede yaşanan...
Suriye konusu Rusya ile ilişkilerin belirli bir seviyeye gelmesinde önemli faktör olmuştu.
Anlaşılan o ki, Libya konusu da buna katkı sağlayacak; biri biterken diğeri odak haline gelip süreci devam ettirecek.
Bunu söylememdeki amaç da Moskova’nın, Libya’yı Sovyet döneminden bu yana ileri üssü gibi görmesi ve Ankara’nın karşısında durduğu Libya’daki muhalif General Hafter’in yanına geçmesi.
İlginç bir paradoks söz konusu…
Çünkü Moskova, Suriye’ye kendisini Birleşmiş Milletler’de temsil edilen ve uluslararası tanınırlığı olan Esad hükümetinin davet ettiğini belirtmişti.
Libya’da ise durum tersine döndü; bu kez Türkiye kurucu hükümet olarak uluslararası kabul gören Sarraj hükümetinin davetlisi olarak Libya’ya gitmeye hazırlanıyor.
Bu da ilişkilerin karşıt cephelerde yer alıyor da olsa süreceğinin bir göstergesi.
Sanki Suriye sahasında bir benzerine bu kez Libya sürecinde tanıklık edeceğiz.
Bu kez Cenevre’nin yerini Berlin alacak, ancak uluslararası konferansın niteliği, katılımcıların kimler olacağı, meselelerin hangi çerçevede ele alınacağına kadar bir konuda yeni tartışma zemini açılacak.
Rusya ile de her iki bağlamda da temas trafiği son hızıyla devam edecek.
AYNI BİNADAYDILAR
Aynen iki gün önce Moskova’nın merkezindeki tarihi ve turistik Arbat (ulitsa) Sokağı’nın başında bulunan, Stalin döneminde yapılmış 7 kız kardeşten biri olan kulede yaşandığı gibi…
Sözünü ettiğim bina Rusya Dışişleri Bakanlığı…
Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığındaki heyet, Rus mevkidaşı Sergey Verşinin ve beraberindekilerle “bölgesel istişarede” bulunmak üzere iki gün önce bu binadaydı.
Tesadüf bu ya, Türk heyetinin binada bulunduğu dakikalarda Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da bir başka katta Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile görüşme halindeymiş.
Hem Türk hem de Rus taraflarından edindiğim bilgilere göre hemen aktarayım, iki heyetin herhangi bir şekilde karşılaşması, teması veya görüşmesi olmamış.
Moskova’da da bir arabuluculuk içinde bulunmaktan kaçınmış.
DOLAYLI TEMAS
Rusya’nın bugüne kadar üstlendiği pozisyondaki gibi, dolaylı temas oldu mu derseniz…
Moskova tarafının aktardığına göre “Türk heyeti ve Şam heyeti ile görüşmelerden eş zamanlı analiz elde edip, anında pozisyon ve politika tayini yapmak için bu yola gidilmiş…”
Bir sonuç alındı mı derseniz, verdikleri yanıt, “Görüşmelerimiz sürecek” cümlesinden öte gitmedi.
Libya konusunda da zaten bir zemin yaratılamamış.
HER ŞEY 8 OCAK’A KALDI
Her şey Türk Akım projesinin açılışını yapmak için 8 Ocak’ta İstanbul’a gelecek Putin’in ziyaretine kalmış.
Şurası açık ki, iki taraf da İdlib konusunda kaygılı.
Çünkü göçün ve beraberinde Türkiye’nin de destek verdiği Suriye Ulusal Ordusu (SUO) ile Şam güçlerinin bir noktada çatışma ihtimali.
Al Bab ve Afrin’de karşılaşılmayan bu durum, İdlib sahasının özelliğinden kaynaklı.
Çünkü diğerlerinde insanlar DAEŞ’ten kaçıyordu ve Şam ile ortak bir düşmanın alt edilmesi söz konusuydu.
Oysa bugün İdlib bölgesindeki insani dramın gerisinde Şam güçleri var.
Neredeyse zımni bir sınır haline gelen ve Şam güçlerinin ilerleyeceği anlaşılan M4 otobanının hemen kuzeyinde ise SUO yerleşik.
Burada yaşanacak çatışmanın, nasıl bir şekle dönüşebileceğinin de herkes farkında.
Özetle sorun tek başına sayıları gittikçe artan ve 1.5 milyona ulaşma ihtimalinden söz edilen insani dramlarla dolu göç değil…
*
Libya Tezkeresi’nin diğerlerinden farkı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan beklenen açıklamayı yaptı ve bütçe sonrası ara veren TBMM 8-9 Ocak’ta açıldığında, asker gönderme tezkeresini sunacaklarını söyledi.
Bu tezkerenin bugüne kadar TBMM’ye gelmiş olanlardan önemli bir farkı var…
Türkiye ilk kez sınırının daha ötesinde veya taraf olduğu uluslararası kuruluş veya koalisyonlarla katıldığı operasyonlar dışında bir yer için tezkere getiriyor.
Oysa bugüne kadarki asker gönderme tezkereleri, kara sınırlarından milli güvenliğine doğrudan saldıran terör örgütlerine yönelik operasyon gerçekleştirmek içindi.
Ya da Kore, Afganistan, eski Yugoslavya, Somali gibi bölgelerde üyesi olduğu NATO’ya katkı vermek veya Irak, Suriye gibi alanlarda katıldığı koalisyonlarla ortak operasyon gerçekleştirmek içindi.
Yeni hazırlanan Libya’ya asker gönderme tezkeresi ise Türkiye’nin ilk kez sınırlarının iki bin kilometre ötesine tek başına asker göndermek için getiriliyor.
Burada bir ayrıntının da atlanmaması gerekiyor; Libya ile imzaladığı deniz yetki alanı belirleyen mutabakatla, denizden sınırdaş haline getirmiş olduğu…
TAM KADRO GETİRMELİ
Tezkerenin TBMM’deki sürecine gelirsek…
AK Parti ve MHP’nin tezkereye bugün için desteğinde bir eksiklik veya sorun görünmüyor.
Tezkereye AK Parti’nin 290, MHP’nin 49, BBP’nin de 1 olmak üzere olmak üzere toplamda 340 sandalye desteği görünüyor.
Tezkereye karşı duracağını, geçen hafta Libya ile Güvenlik İşbirliği Mutabakatında sergileyen muhalefetin toplamı ise bağımsızlarla birlikte ancak 250 sandalye...
Aradaki fark oldukça fazla, bu da 1 Mart Tezkeresindeki sıkıntının yaşanma ihtimalini yok ediyor.
Ancak, AK Parti ve MHP’nin de o gün milletvekillerini tam kadro salonda tutması ve kamuoyundan gelen tepkilerin nasıl şekilleneceğini izlemesi gerekiyor.
OYLAMADAKİ FARK
Çünkü İç Tüzük gereği, tezkere oylamasında salonda bulunan üyelerin salt çoğunluğu esas alınıyor.
1 Mart Tezkeresi sürecinde yaşananlar anımsanırsa, o gün oylamaya 533 milletvekili katıldı ve 264 kabule karşın, 250 ret ve 19 da çekimser çıktı.
İlk başta tezkere geçti sanıldı.
Ancak kabul edilebilmesi için, nitelikli çoğunluğa ulaşılabilmesi gerekiyordu; bu da Genel Kurul salonunda bulunan 533 milletvekilinin yarısının, yani 267’sinin oyu demekti.
Oylamada kabul oyları, 3 eksikle 264 çıktığı için reddedilmiş sayıldı.
Bir daha aynısının yaşanması, ölüm ve tutukluluk nedeniyle sandalye sayısı 600’den 589’a inen TBMM’de zor…
Çünkü bunun için 45 milletvekilinin muhalefetle birlikte hareket etmesi gerekir ki, böyle bir olasılık bugün söz konusu değil.