29 Ekim, Kızılay, TRT FM...
Etnik, dinsel, siyasal ayrım yapmaksızın, etrafında bütünleştiğimiz kaç ortak referans paydamız kaldı?
Ben üç tane sayabildim; eminim sizler de buna eklemeler yapabilirsiniz…
İlk başa hep 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı yerleştiririm...
Çünkü diğer bayramları farklı gerekçelerden dolayı kutlamak istemeyenler olabilir.
Başka bir dine mensup Türk vatandaşıdır, dini bayramları kutlamaz veya 30 Ağustos'u kendisi açısından militarist bulur…
Ancak kimse yoktur ki bağımsızlığının nişanesi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'na katılmasın…
Ayrım yapmaksızın herkes evinin balkonuna, camına bayrak asmaktan; nostalji olan fener alayı zamanlarında da kolkola girip yürümekten kaçınmaz.
En büyük ortak referans paydasıdır Türk insanı için 29 Ekim…
KANININ ŞİŞESİ
Bir diğeri de Kızılay'dır…
“Kanımın bir tek damlasını feda etmem…” sözünün ilke edinildiği bir memlekette zordur şişeler dolusu kan almak.
Bırakın bir defa almayı, en kötü dönemlerinde, en olmaz zamanlarında koşar gelir kan vermeye…
Yeter ki Kızılay istesin…
Felaket anlarında cebindeki paranın yarısının tamamını aktarır, çünkü bilir ki verdiği doğrudan yerine ulaşır.
Bir zamanlar kendisi için de ötekinin yapacağından kuşkusu yoktur.
Kurbanın derisini satmaz, başkasına kaptırmaz, Kızılay'a gitmesi için uğraşır.
Hatta kesecek durumda değilse de kurbanının tamamını Kızılay'a bırakır.
Bilir ki en kötü zamanında yanında olacak…
Kimse verdiğini cebe atmayacak, kendisi için harcayacak…
Öyle görmüştür, öğüdünü böyle almıştır soyundan, atalarından…
YOLLARININ NEŞESİ
Yolları, havadan da bağlayandır.
Bir ağ gibi sarıp buluşturur radyonun içinde…
Ondandır yolların kenarına mesafe tabelaları ile birlikte frekans numarasının da konuluyor olması…
TRT FM 88.00” yazar yol kenarında, bir diğerinde 93.3…
Yoldakileri buluşturma noktasıdır…
Türküsünü, şarkısını dinler, kendisi gibi yolda olan bir başkasının hikayesine eşlik eder.
Tanımaz oysa başka yoldan konuşanı, ama sanki kırk yıllık arkadaşı gibi dertleşir, istek yaptığı şarkıların türkülerin neşesinde, kederinde bütünleşir.
Annesinin yaptığı bazlama, yufka ekmek gibidir; mekanik çağdan kalma sıcak araçtır sonuçta radyo…
Kendidir orada konuşan aslında; aynı yolun yolcusudur o anlarında…
Siyaset, din, etnisite konuşmaz, karşısındakini kırmaz…
İnsan olmanın hasletlerini sergilemekten de kaçınmaz.
Aslında yurttaş buluşmasıdır havadaki dalgaları birbirine bağlayan.
Ortak referanstır…
ORTA DİREK
Son günlerde Kızılay odağında yaşanan bağış tartışması sadece kurumsal imajına değil, ortak referansımıza da dokundu.
Güvenini zedeledi, ortaklaşıp buluştukları, her birinin gönlünden koparıp, lokmasından arttırdığı o kutsal ambarına dokundu.
Birçok hayır kurumunun imajı yerlerde süründüğü için, güven çadırını orta direk gibi ayakta tutan tek kurum olarak kalmıştı.
Onların da gölgesinde serinledikleri çadırı devirdi…
Hepimiz için kırmızı hilalini uzaktan görmemiz yeterliydi, bu ülkenin en gurur verici kurumuydu…
Sadece Türkiye'nin mi…
Pakistan, Somali, Acet, Endonezya, Saraybosnalının da gözünü açtığında elinden tutacağını bildiği, her daim de beklediğini gördüğüydü.
Daha önce de sorun yaşadı, ihmal edilmenin köhneliğini deprem felaketinde fark etti.
EN GÜÇLÜ YUMUŞAK GÜÇ
Tekin Küçükali ve ekibi kısa sürede eski imajını yeniden kazandırdı, dünyanın en önemli kurumu haline tekrar getirdi.
Hepsi kendinden bir şeyler verdi, başardı da…
Kendilerine yasal olarak verilen harcırahı almadı, çatışma bölgelerinde kimseye ayrım yapmadan yakınlaşarak da sadece kurumun değil Türkiye'nin uluslararası imajını da yukarı çıkardı.
Türkiye'nin en güçlü yumuşak gücü haline geldi…
Peki, şimdi ne kaldı?
Bugün yaşananlar Kızılay'ın bu imajına yakışmıyor…
Çünkü insanın güvenini bir kez zedelediniz mi bir daha inşa etmek zaman alır.
Ne olduğunuza da insan karar verir.
Antik Yunan düşünürü Protagoras'ın sözündeki gibi:
“İnsan her şeyin ölçüsüdür; var olan şeylerin var olduklarının, ve var olmayan şeylerin var olmadıklarının…”
*
Siyasetten arta kalan sanat
Siyasetin de Başkenti olan Ankara, sakinliğin hareketini yaşar.
Ankara’ya önceki gün gelen arkadaşım Didem Arslan Yılmaz, bir restoranda insanların birbiriyle selamlaşmasına tanıklık edince, “Burada herkes sanki birbirini tanıyor…” demekten kendini alamadı.
Aslında Ankara, sadece birbirini tanıyanların değil, bir şekilde yolu kesişip, birlikte üretenlerin kentidir.
Çünkü İstanbul gibi kent insana vermez, insanlar kendinden bir şeyler üretip kente sunar.
Başkent’tir burası...
İster siyasetçisi, ister bürokratı, ister akademisyeni, ister gazetecisi; her birinin bir hobisi, ortaklaştığı uğraşı vardır…
VEKİL SANATÇILAR
Bunlardan biri, belki de en üretkeni eski milletvekillerinden İbrahim Taşdemir…
Milletvekilliğinin yanında, uzun yıllar Noterlik görevini de yürüttü.
Emekli olup kenara çekilmek yerine öteden beri amatörce uğraştığı Türk sanat müziğine katkı vermeyi, güfte üretmeyi sürdürdü.
Kısa süre önce ziyaretime geldiğinde elinde fırından çıkmış ekmek tazeliğinde yeni kitabı “Gönlümden Damlalar” vardı.
Taşdemir'in kaleme aldığı sayısız güftesi, ünlü bestekarlar tarafından da bestelendi.
Taşdemir üretmekle kalmıyor, koro sanatçısı olarak icra da ediyor.
Örneğin Hasan Cemil Şensever'in Uşşak makamında bestelediği “Bende İlk Baharsın”ın güftesi etkileyicidir:
Başımda deli rüzgar/ Aklımda hep adın var/ Mevsim şimdi sonbahar/ Bende ilk baharsın sen
Bir ışıktır bakışın/ Kor ateştir yakışın/ Yok mu o kaş çatışın/ Gönüllerde har’sın sen
Kulağımda avazın/ Bitmiyor işven nazın/ Sevginin aşkın hazzın/ Doruğunda varsın sen.
Bir goncasın bağımda/ Duasın dudağımda/ Ağustos sıcağında/ Serin bir rüzgarsın sen
Ay ışığını salmış/ Mehtap uykuya dalmış/ Gecem sahipsiz kalmış/ Beklediğim yarsın sen
“GÖNLÜMDEN DAMLALAR”
Son kitabında yer alan eserlerinden biri de “Tutsak…”
Devran böyle gider sandım/ Yalancı bahara kandım/ Hazırlıksız yakalandım/ Tutsak düştüm ben zamana
Yıllar yılı kovaladı/ Hep sırtımı sıvazladı/ Felek beni de avladı/ Tutsak düştüm ben zamana
İlkbahar yüzü görmeden/ Yar elinden gül dermeden/ Can cananına ermeden/ Tutsak düştüm ben zamana
Kanadı kırık bir kuşum/ Yüreğimden vurulmuşum/ Gam kederle yoğrulmuşum/ Tutsak düştüm ben zamana
Geride kırık düş kaldı/ Hüzünlü bir gülüş kaldı/ Onulmaz dertlere sardı/ Tutsak düştüm ben zamana
BAKAN GÜFTECİYE BAKAN BESTEKAR
Taşdemir gibi müzikle bağı olan oldukça fazla isim sayabilirim. En üretkenlerden biri eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun…
Bestelenmiş güfte sayısı 100'ü aştı…
Hatta “Acılar Dikense Sevgi Bir Güldür” güftesini, kendi gibi eski bir Bakan olan Yılmaz Karakoyunlu, Kürdilihicazkar Şarkı makamında besteledi:
Acılar dikense sevgi bir güldür/ Dikenler içinde gonca mısın sen?/ Koparmak istesem seni dalından/ Benimle beraber kalır mısın sen?/
Dikenler içinde gonca mısın sen?
1992’de trafik kazasında ölen eşinin ardından yazdığı “Manalı Bakışların” şiirini de Amir Ateş, Uşşak makamında besteledi:
Manalı bakışların/ Ruhumu yakışların/ Kalbimde gizleniyor/ Gözden akan yaşların/
Sevdim çılgınca seni/ Ne olur üzme beni/ Bekliyorum yıllardır/ Tekrar geri dönmeni
Yalnızım çok yalnızım/ Neyleyim buymuş yazım
BAZI SESLER, BAZI ZAMANLAR
Sadece milletvekilleri değil…
Eski bürokratlar arasında da şiir yazan ve eserleri bestelenenler var.
Bunlardan biri de eski Milli Eğitim Müsteşarı, bugün ise TOBB ETÜ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı görevini yürüten Prof. Dr. İhsan Sezal…
Bu satırların yazarı dahil, TOBB ETÜ'de her kim ki “İhsan Hocam…” dediyse bilinir ki sözü edilen Dekandır…
“Bazı Sesler ve Bazı Zamanlar” isimli şiir kitabını yeni çıkardı.
“Eski Hayat” şiiri etkileyici:
Eski haylaz günlerim/ uzatıp başını hafifçe/ Söylenir kıs kıs gülerek
Bu mudur yaşamak denilen şey/ Vaz geç artık bu sevdadan/ Asılsın her koyun kendi bacağından
Dönüp baktım eski günlerime/Şen şakrak şiir dolu/ Yaşayacağım ulan sizi dedim/ Gelip iliştiler yanıma sevinç dolu…
Edip Cansever için yazdığı şiiri de perde gerisinden öne çıkarır ünlü edebiyatçıyı:
Ismarlama bir rüya/ Orta yerde Edip Cansever’in masası/ Üstünde çıkarıp koydukları tek tek
Açıp bavulumu/Yerleştirdim hepsini bi güzel/ Pencereden giren ışığı/ Dökülen biraları unutmadan
Haydi, bana eyvallah…
Bir de diyor ki “Babil…” şiirinde:
Kurumuş dudağıdır susuzluğun Babil/ Fuzuli’nin “Su Kasidesi”/ Bir tutu-i mucize-guy/ Bir özlem humması…
“İhsan Hocam”ın, önceki kitabına adını veren “Çocuk Kuşlar” şiiri de bu satırların yazarı tarafından bestelendi...