Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Marketin önünde sabahın erken saatindeki kalabalığı görünce arkadaşım arayıp, “Ne oluyoruz, kıtlık mı geliyor?” sorusunu yöneltti.

        Haksız değil, şunun şurasında iki gün evde kaldık.

        Zaten hafta sonunu genelde evde geçiren bir toplumu bu davranışa iten nedenler nedir?

        Sabahın erken saatinde markete onu koşturan ruh hali nerden gelir?

        Bunu tek başına kitle psikolojisi içinde değerlendirmek ne denli yeterlidir?

        Aslında, Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi kitabında, “Kitlenin aklı yoktur” diyerek tespitini bir asır önce 1895’te yapmıştı.

        MANTIK ARANMAMALI

        Kitleleri onlara etki yapabilen konuşmacıların etkileyip, tedavi edici olabileceğinin de altını çizip eklemişti:

        “Kuvvetli bir mantık zinciri kitle için anlaşılmaz olur, bunun içindir ki kitleler mantıklı değerlendirme yapamazlar, yahut mantıkları yanlış çalışır ve bu nedenle mantık yoluyla tesir altına alınamazlar.”

        O nedenle dinleyenleri şok eden metinlerin filozofları etkilemek için değil, kitleleri harekete geçirmek için hazırlandığına da dikkat çeker…

        Yani, kitleyi etkilemek, onu belirli bir yöne çekmenin yolu, bilimsel açıklamalardan çok, onları harekete geçiren, ikna eden, yol gösteren söylemlerdir; nutuklardır…

        DÜŞÜNCESİ KARMAŞIKTIR

        İster psikoloji, ister iletişim sosyolojisi çalışın, alanınızın da en iyi olun fark etmez; eğer ona ulaşabilecek dili geliştirmediyseniz hiçbir işe yaramaz…

        Çünkü kitlenin kafasındaki düşünceler kadar hiçbir şey karmaşık ve değişken değildir…

        Bir gün önce övdüğünü, bir gün sonra yerin dibine gömebilir veya tersini de yapabilir…

        Bugün ise kitlelerin kararsız fikirlerinin toplamı bütün zamanların en büyüğü haline geldi…

        O nedenle anlamlandırmak, neden sorgulaması yapmak çoğu zaman doğru sonuca ulaşmanın önündeki en büyük engeldir…

        GÖRÜNMEZE İNANMAZ

        Sokağa çıkınca hastalanma riskini arttırdığını ona söylemek bir şey ifade etmez, çünkü virüs onun için görünmezdir.

        Bugüne kadar ikna edenlerin hepsi elle tutulur, gözle görülür nesneler olduğundan, kendi ile ilgili görünmez olana inanmakta çoğu kez zorlanır…

        Sonuçta süpermarkete kendini atması onun için bir nefes alma, elle tutulur bir şeylere sahip olabilme içgüdüsünün ürünüdür.

        Çünkü on yıllardır çoğu kez sosyalleşme alanı olarak gördüğü yer alışveriş merkezleri olmuştur; orada rahatlamış, orada kendini bulmuş ve zihnini rahatlatmıştır…

        Koronavirüs günlerini çekilmez kılan da budur…

        YENİ DAVRANIŞI GELİŞTİRDİ

        Büyük deprem döneminde toplum travması üzerine çalışan TOBB ETÜ Psikoloji Bölümünden Prof. Dr. Nuray Karancı hocamla dün sohbet ederken, bugüne kadar farkına varmadığım bir duruma dikkat çekti.

        “İnsan ilişkisi ve karşılıklı mesajında koronavirüs bize yeni bir davranış modeli geliştirdi” diye söze başladı.

        Nasıl ki matbaa sesi alçaltıp, gözü hızlandırdıysa; yani içimizden konuşmayı kitapla bize öğrettiyse, koronavirüs de dokunarak ilişkiyi tüketti, söz ile teması yükseltti.

        Prof. Dr. Karancı da benzer bir noktaya dikkat çekip devam etti:

        “İlişkide en kolay olanı, el sıkışmayı, sarılmayı, koluna, sırtına dokunmayı bitirdi, ama onun yerine aynı etkiyi yapan daha yaratıcı konuşmaları, yaratıcı emojileri üretmemizi sağladı. Geçenlerde bir arkadaşım ‘Seni görmek ne güzel’ deyince beni etkiledi. Çok farklı şeyleri öğretmeye, söz sanatını geliştirmeye başladı…”

        ÖFKEYİ YÖNETMEK

        Bu aşamada Sağlık Bakanlığı’nda oluşturulmak istenen Toplum Bilimi Kurulu’nun bir an önce göreve başlatılması taraftarı...

        Neden de hafta sonu iki gün eve kapanmaya karşı gösterilen direncin politika da dahil olmak üzere yarattığı etkinin, başka alanlara da kayacak olması...

        “Öfkeyi yönetmek için bilginin şeffaf olması, açık şekilde verilmesi gerekir” tavsiyesinde de bulundu.

        Bunu önermesinin gerekçesini de şöyle dile getirdi:

        “İnsanlar böyle günlerde sıkılırlar, bunalırlar, detaya bakarlar. İnsanlar da güvensizlik hisseder, söylenenin ardında bir şeyler ararlar. Onları bu arayıştan çıkarılması gerekir…”

        DEDİKODU SİTESİNDEN KAÇININ

        Bunun için önerisi sosyal medya diye isimlendirilen, dedikodu üretimi yapan yerlerden uzak durmaları.

        Bunun yerine gerçek ve doğru haber sunan portallara yönelmeleri…

        Twitter, instagram, facebook gibi alanlardan mümkün olduğunca uzak durmaları, bunun yerine doğru haberi ulaştırdığına inandıkları haber portallarına zaman zaman bakmaları…

        “Sıkıldığında facebook veya twitter kullanımına geçmemeleri, kendi sağlıkları için çok faydalı” diye de ekledi.

        WhatsApp grupları oluşturmanın yararına dikkat çekti, ancak buradan asılsız haberlerin yayılmasının merkezi haline getirilmesinden de uzak durmalarının altını çizdi.

        Sözlerini şöyle tamamladı:

        “Yapamayacaktan çok, yapabileceklerimize odaklanmalıyız. Neleri yapabileceğimize bakmalıyız. Biraz daha olumlu düşünmeliyiz…”

        Diğer Yazılar