Milliyetçilik üzerinden...
SİYASETİN her iki cephesinin de hedefinde aynı kesim var; milliyetçiler…
Dolayısıyla iki taraf da ötekindeki milliyetçileri çatlatma, koparma, ayırma, kafasını karıştırma veya sorgular durumda bırakma zemini üzerinden siyasetini yürütüyor.
Son günlerde bu daha da arttı…
Cumhur ve Millet ittifaklarının karşılıklı ele aldıkları, birbirine suçlama yönelttikleri konuların neredeyse hepsi ötekindeki yurtsever veya milliyetçileri etkileme üzerine kurulmaya başlandı.
Her ikisinin bu propaganda için kullandığı zemin de ilginçtir, toplumun en önemli ortak paydası Türk Silahlı Kuvvetleri…
CHP, Tank Palet Fabrikası’nın hiçbir bedel alınmadan Katar’a satıldığını ileri sürüyor; Cumhur İttifakı’nın duyarlı milliyetçileri üzerinde etki oluşturmaya çalışıyor.
SİLAHLI KUVVETLER ÜZERİNDEN
Cumhur İttifakı da geri durmuyor, Millet İttifakı içindeki yurtsever, liberal milliyetçileri etkilemek için Silahlı Kuvvetler zeminini kullanıyor; “Orduyu sattınız” polemiği üzerinden yürütüyor.
Bu sadece bugün ortada olan ve haksız, hukuksuz şekilde RTÜK’ün Habertürk TV’ye ceza kesmesine yol açan son olayda görülmüyor.
Bundan öncesine bakıldığında, ister Libya, ister Dağlık Karabağ üzerinden yürütülen propaganda olsun kullanılan zemin yine Silahlı Kuvvetlerden başkası değil.
Milliyetçi kesimin Silahlı Kuvvetlere olan yüksek bağlılığı, onunla kendini özdeş kılan yurtsever tutumu üzerinden bir anlamda ittifak çatlatma oyunu oynanıyor.
DİNİ MUHAFAZAKARLIK GERİLEDİ
Sadece bu da değil, yine benzer şekilde CHP’nin içinden çıkıp partileşme çabasına giren ekibin demokrat yurtsever damarının çok baskın olması da bunun bir yansıması.
Veya İYİ Parti’den ihraç ile sonuçlanan süreçte yaşanan tartışmanın odağında da yine milliyetçilik söz konusuydu; o kesimin partiden dışlandığına yapılan vurgu daha yüksekti.
Özetle, bir zamanlar dini muhafazakarlık üzerinden yürütülen propagandanın zemini geriledi, onun yerini bugün milliyetçilik aldı…
Belki bütün dünyada Covid-19 salgınının yarattığı etki sonucu, toplumda ulus devlete dönüşün başlaması, evlere kapanmanın getirdiği aile merkezli bir algının daha fazla ortaya çıkması, orta ve alt gelir grubunda yaşanan iş kaybının getirdiği tüm olumsuzluklar, ister istemez güçlü, bir o denli de milliyetçi yapıya sahip dış destek arayışına itiyor.
Yaşadığı olumsuzluk, dışlanmışlıktan kurtuluşun rol modeli olarak milliyetçi hassasiyetleri önde tutan lider arayışına toplumları itiyor.
Bu da ister istemez siyasi parti liderlerinin hemen hepsinin milliyetçiliği çok daha öne çıkaran politikalara yönelmelerini kaçınılmaz kılıyor…
Aslında biran önce çıkmak istedikleri zemini daha fazla kullanarak içine çok daha derin gömülüyor.
Sadece ittifak içinde olanlar değil, zaten zemini milliyetçilik üzerine kurulu olan HDP de yapıyor.
DEMOKRASİ GEREKLİ Mİ?
Bu sadece bizde değil, Avrupa’da da böyle…
Dünya Değerler Araştırması gösterdi ki genç Avrupalıların yarısından azı demokrasinin gerekli olduğu fikrinde; bu araştırma Türkiye’de yapılsa farklı bir sonuca ulaşılacağını sanmam.
Çünkü herkes kendi talebini demokrasi olarak sunuyor…
Peki bunun üzerine kurulu propaganda sağlıklı işliyor mu derseniz; işlediğini en son RTÜK’ün Habertürk’e kestiği cezanın Cumhur İttifakının seçtiği üyeler tarafından alındığını görmek yeterli.
Düşünsenize kendilerini oraya seçen irade ordu polemiği üzerinden muhalefete, daha da önemlisi ittifak çatlatmanın önemli merkezi gördüğü CHP’ye “ordu satıldı” söylemi üzerinden yüklendiği bir sırada RTÜK’ün aldığı karar tartışmanın başka bir zemine gitmesine neden oldu.
Ordu tartışması bir anda unutuldu, haksız, hukuksuz, katılımcı demokrasiye, çoğulculuğa vurulan darbenin tartışmasına dönüştü.
Boşuna dememişler, akılsız dostun olacağına akıllı düşmanın olsun…