Seçimi öne çekenler
HEM karşı olup hem de gelmesi için çaba gösterilen bir döneme bu denli tanıklık etmedim.
Bazen Covid-19 salgınına da bağlamıyor değilim…
Bir siyasetçi istemediği seçimi getirmek için neden bu denli asılır…
Ya da yaptığı her propagandanın aslında karşısındakinin arzu ettiği zemine yaradığını görmez…
Sözünü ettiğim CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu…
Daha ilk gün bu sütunda belirttim, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı söz konusu değil; olmasının da olanağı yok.
Ancak tek şartta olabilir, o da daha bu yıl yeniden seçildiği CHP liderliğini bırakmak ve bir daha partisi ile ilişkisini sürdürmemek.
Çünkü baştan bu yana aynı cümleyi tekrar ediyor, “Siyasi parti liderleri aday olmamalı” görüşünü her platformda dile getiriyor.
Nitekim önceki gün Azerbaycan yolunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da vurguladığı gibi Kılıçdaroğlu aday olacağı konusunda da açık bir mesaj vermedi.
CHP lideri, “Siz benim olup olmayacağımı nereden biliyorsunuz?” diyerek aslında AK Parti grubunun önünü kesti.
Ardından da bütün tartışmayı getirip kendi merkezine yerleştirdi.
O dönem CHP’de tartışılan bütün konuları da kapattı.
Ancak AK Parti kesiminde yoğun bir şekilde Kılıçdaroğlu’nun aday olacağı üzerinden demeçler verilip, olması gerektiğine yönelik beklentiler baskın bir şekilde dile getirildi.
ÖTEKİNİN ADAYLIĞI
Bir başka partinin liderinin aday olması konusunda ısrar eden bir diğer parti mensuplarına ilk kez rastlıyorum.
İster istemez bu denli yüksek talepli açıklamalar gelince iletişim sosyolojisi açısından şu üç durumu ortaya çıkarıyor:
1- Kılıçdaroğlu’nun adaylığına umut bağlanıyor; başkası olursa sıkıntıya girecekleri gibi bir algıya yol açıyor.
2- Kılıçdaroğlu’na bu sayede daha fazla konuşma zemini kazandırıyor.
3- Demek ki sandık geliyor…
Özellikle İYİ Parti lideri Meral Akşener’in de “Haziran’da seçime gidilir” beklentisini daha yeni dile getirdiği bir sırada bu propaganda zemininde ilerlemenin yaratacağı etki bundan farklı olmazdı…
AK Parti, yakın geçmişte Tank-Palet fabrikası ile ilgili gelişmede de aynı durum ortaya çıktı; tam toplumda unutulmaya yüz tutan durum, yeniden üzerinde en çok konuşulan mesele haline getirildi.
AK PARTİ’NİN PROPAGANDA GÜCÜ
Oysa AK Parti algıyı en iyi yöneten, rızayı en iyi inşa eden partiydi.
Şu kadarını söylemeliyim ki oyları gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda da partisinin oldukça ilerisinde.
Çünkü dün konu kendisine sorulduğunda partisinden yükselen seslerin aksine yılların verdiği siyasi tecrübe ile noktayı koydu:
“Sayın Kılıçdaroğlu'nun nasıl adım atacağı bizim derdimiz değil, kendi derdi...”
Ancak bu sürede Kılıçdaroğlu bu konudan dolayı çok sayıda yayına katıldı ve Cumhurbaşkanlığı seçim stratejisini açık bir şekilde topluma aktarma fırsatını buldu…
KİŞİ VE SİSTEM YARIŞI
Daha önce de belirttim; hem CHP hem de İYİ Parti karizmatik bir aday peşinde değil; tam tersine konuyu demokrasi ve sistemin oylanması zeminine çekiyor.
“Bir yanda tek kişi, diğer tarafta demokrasi ve iyileştirilmiş parlamenter sistem” vurgusunu bugünden pekiştiriyor.
Nitekim Kılıçdaroğlu da dün Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlarken şöyle dedi:
“Millet ittifakıyız, demokrasiye bakıyoruz. Ali mi oldu, Veli mi oldu önemli değil. Cumhurbaşkanı nasıl olacak, yetkileri nasıl olacak? Bunun üzerinde durmamız lazım. Onlar tek adam rejiminin devamını istiyorlar. Biz tek adam rejimi istemiyoruz...”
Peki, Ankara’daki bu tartışma Anadolu’ya yansıyor mu?
Bir süredir Cumhur İttifakı bileşenlerinin illerdeki yöneticileriyle de zaman zaman telefonda konuşuyorum; Ankara gündeminin ötesindeler.
Hatta biraz da son dönem politika üretmedeki tıkanmaya, savunmadıklarına karşı suskun kalmak zorunda hissetmeye tepkililer…
İlginç olan bunun diğer partilerde de yaşanıyor olması…