Bu görüşme göçün yönünü de belirler…
SORUNUN hangi yöne kayacağı büyük olasılık bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki görüşmeden sonra netleşir…
Bir anda yeni bir göçün önü de açılabilir ya da tersine bir göçün, yani mültecilerin ülkelerine dönüşü için ilk adım da atılabilir…
Bunun nasıl şekilleneceği, Türkiye’nin bundan sonraki süreçte dış politikasının hangi zeminde yürüyeceğine bağlı...
Eğer son günlerde “gidişatı hayra alamet olmayan” ABD ile ilişkilerin, Roma’daki G-20 Zirvesi sırasında yeniden tesis edilmesi düşünülüyorsa gerilim artar ve yeni bir göç ile karşılaşılır.
Eğer bundan Rusya ile ilişkilerin daha da ilerletilmesi, yeni bir S-400 siparişinin verilmesi, Kafkasya ve Suriye sahasında ortak diplomasi yürütülmesi söz konusu olacaksa, Moskova ile yeni bir bahar dönemine girilir.
Bu Şam ile gerçekleşen temasın diplomatik seviyeye yükselmesi ve tersine göçün kapısının açılmasını da beraberinde getirir.
Ancak bu kez Şam yönetimi ile savaşan İdlib, Afrin, Azaz bölgesinde konuşlu milislere ilişkin yeni bir formülün geliştirilmesi gerekir.
Sürecin nasıl şekilleneceği ve Türkiye’nin nasıl bir politika izleyeceği bugün Erdoğan-Putin görüşmesinden çıkan sonucu belirler.
ÜÇ AYDA 360 SALDIRI
Görüşmenin gerilimli bir zeminde başladığı gerçeği ise ayrı bir konu…
Buna görmek için Rusya’nın son üç ay içinde İdlib bölgesine yaptığı hava saldırılarına bakmak yeterli.
Bölge üzerine çalışmalarıyla tanınan Doç. Dr. Serhat Erkmen açık kaynaklardan topladığı verileri TERAM’daki son makalesinde yayınladı.
Buna göre 2020’de bu bölgede 50 civarında saldırı gerçekleştiren Rusya, bu yılın 8 ayında 444 saldırıda bulunmuş; bunun 360’ı ise son üç ayda…
Rusya’nın üzerinde durduğu iki ülkenin Mutabakatı gereği radikal grupların M-4 otobanının kuzeyine çekilmesi konusunda üstlendiği sorumluluğu Türkiye’nin yerine getirmesi.
Bununla birlikte M-4 otobanının güney ve kuzeyindeki 6 km içinde de radikal unsurun bulunmamasını sağlaması…
O nedenle bu bölgeyi ciddi oranda bombalıyor ve M-4’ün güneyinde bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının kuzeye çekilmesini istiyor.
TÜRKİYE’NİN DE İTİRAZI AYNI
Türkiye’nin bu itiraza karşılık yanıtı da benzer…
Öncelikle bu sahada gerçekleşen yoğun hava saldırılarının önceden kendisine haber verilmeden gerçekleştirdiği için yapmak istediğini hayata geçirmekte zorlandığını belirtiyor.
Rusya’yı kendisini engellemekle sorumlu tutuyor.
Bununla kalmayıp, benzer bir durumun Barış Pınarı bölgesinde, Fırat’ın doğusunda da Rusya için geçerli olduğunu hatırlatıyor…
Mutabakat gereği Rusya’nın da bu bölgeyi YPG/PKK unsurlarından arındırması gerektiğine atıf yapıyor.
Dolayısıyla Rusya’nın İdlib’de Türkiye için getirdiği “Mutabakata uyması” yönündeki çağrıyı, Türkiye de Fırat’ın doğusunda Rusya için söylüyor.
Doç. Dr. Erkmen ile dün bu konuyu konuşurken Rusya’nın bölgedeki tutumuna dikkat çekti ve “Rusya, Kuzey Lazkiye’den başlayarak M-4 otobanına kadar bölgeyi Şam rejiminin kontrolüne verme kararlılığında” dedi.
Rusya’nın sadece bu bölgede değil, Batı Halep bölgesini de sıcak tutabileceğini, diplomatik bir sonuç alınmadığı takdirde bölgedeki kampları da hedef alan bir tutum sergileyip, göçe yol açabileceğini de anımsattı.
BARIŞ PINARI BÖLGESİ
Suriye üzerine çalışmalarıyla bilinen ORSAM’dan Oytun Orhan da benzer duruma dikkat çekti.
“Fırat’ın doğusunda da Rusya’nın inisiyatifi söz konusuydu, ama YPG’nin aşağı çekilmesini gerçekleştiremedi” dedi.
Bölgedeki durumun bilek güreşine dönüşeceği endişesini de dile getirdi.
Aslında Milli Savunma Bakanı Akar’ın da iki gündür yaptığı açıklamalarda dile getirdiği Rusya’nın Fırat’ın doğusundaki bölgedeki sorumluluğu…
Bir anlamda da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Türkiye’ye Mutabakattaki sorumluluğunu anımsatan sözlerine verilmiş, “Sen de sorumluluğunu yerine getir” yanıtı…
DİPLOMASİ NASIL İŞLER?
Sonuç olarak İdlib’de durumun nasıl gelişeceğini bugün Soçi’de Erdoğan ile Putin arasında gerçekleşecek baş başa görüşme belirleyecek.
Eğer Türkiye bölgede tutumunu sürdürür ve duruşundan bir adım geri atmaz ise Washington ile ilişkilerde yeni bir sürecin önü açılır.
Ancak bunun sonucu olarak Halep’in batısında da başlayacak çatışmalar sonucu yeni bir göç baskısıyla karşılaşır.
Eğer Rusya ile bir uzlaşı sağlanırsa, yeni bir mutabakat ile M-4’ün 6 kilometre üstüne çekilme sağlanır ve bölgedeki radikal unsurlardan arınması için daha baskın politika benimsenir.
Bu İdlib içinden bir süredir El Nusra türemesi grupların Türkiye’ye yönelik saldırılarını arttırmakla birlikte, Şam ile yeni bir sürecin kapısını da aralayabilir.
Bu kez Suriye Dışişleri Bakanı Mikdad’ın “Evinize dönün, size kapıları sonuna kadar açtık” şeklinde yaptığı çağrı kapsamında yeni bir sürecin başlangıcı da olabilir.
Üzerinde konuşulan yeni S-400 siparişinin verilmesi anlamına da gelebilir.
Kafkaslara barış getirmeye yönelik “3+3” diye tanımlanan Türkiye, Azerbaycan, Rusya, Ermenistan, Gürcistan ve İran’ın devreye girmesiyle oluşacak mekanizmayı da çalıştırabilir.
Ancak bu kez de ABD ile daha sorunlu bir adıma da yol açar…
DİPLOMASİ SATRANCI
Belki bundandır son bir hafta içinde yapılan diplomatik ataklar ve açıklamalar da İdlib sorununun aslında neleri doğurduğunun da en iyi göstergesi.
Erdoğan New York’ta Biden ile buluşması söz konusu olduğunda Putin, Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüştü.
“Suriye’de en büyük sorun yabancı güçlerin varlığı” dedi ve çıkmaları gerektiğini söyledi.
Bu aşamada İdlib bölgesindeki Rus hava saldırıları yoğunlaştı.
New York’ta Biden ile görüşme gerçekleşmeyip, Erdoğan ABD ile ilişkilerin geleceğine yönelik olumsuz mesajlar verirken, Moskova Soçi görüşmesinin tarihini açıkladı ve İdlib’in masada olacağını bildirdi
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov Türkiye’nin İdlib Mutabakatından kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmediğini söyledi.
Buna Milli Savunma Bakanı Akar yanıt verdi.
Tam Putin ile görüşmeye 24 saatten az süre kalmıştı ki bu kez ABD’den 30-31 Ekim tarihlerinde Roma’da yapılacak G-20 liderler zirvesinde Biden’ın Erdoğan ile görüşeceği haberi geldi.
Diplomasi satrancı son bir haftada tüm hamlelerini gerçekleştirdi.
Beklenti o ki bugün saat 13.00 gibi planlanan Soçi görüşmesinden bir gerilim çıkmaz…
Ama yine de bekleyip görelim…