Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SAHNEDE ortaokul çağlarında olan çocuğa Rusya’nın sınırlarının nerede bittiğini soruyor.

        Çocuk kendinden emin şekilde, “Bering Boğazı ile ABD’ye kadar uzanıyor...” dediğinde, Rusya Devlet Başkanı Putin salona dönüyor ve kararlı bir ses tonuyla konuşuyor:

        “Rusya’nın sınırı yoktur…”

        Bir süre önce kaydedilmiş bu video dün sosyal medyada yeniden dolaşıma sokuldu....

        Putin’in bu sözlerini dilerseniz ülke sınırına atfedilmiş cümle olarak değerlendirin, dilerseniz de yapabileceklerinin sınırı olmadığının açık ilanı olarak okuyun.

        Son tahlilde Putin, dünkü adımıyla var olan tüm kabulleri, algıları, kuramları alaşağı etti...

        BARIŞIN TEMİNATINI BİTİRDİ

        Prof. Dr. Haldun Yalçınkaya’nın da dün altını çizdiği gibi, Ukrayna’ya askerini sokarak, 1945’ten bu yana var olan, 77 yıldır süregelen uluslararası kuramı alaşağı etti.

        İkinci Dünya Savaşı’nın bitişiyle birlikte iki önemli anlayışın yerleştiğini anımsatarak söze giren Prof. Dr. Yalçınkaya devamını şu cümlelerle getirdi:

        “Putin, Ukrayna’ya asker sokup savaşarak, devletler arasında savaş ihtimalinin kalktığı anlayışını ortadan kaldırdı. İkinci Dünya Savaşı sonrası kabul edilen savaşla toprak kazanma anlayışını ortadan kaldırdı…”

        Şu tespiti de bir o kadar önemliydi:

        “Toprak kazanma anlayışının ortadan kalkmış olması, barışın da teminatıydı. Çünkü ülkeler de savunma harcamalarını düşünüyor, asker sayısını azaltıyordu. İngiltere asker sayısını 70 bine kadar indirdi. Ancak Putin bu hamlesi ile devletin toprak kazanmak için savaşa döndüğünü de ilan etti…”

        Özetle barışın en önemli teminatı olan haritayı değiştirmeme kuralını yırtıp attı.

        Daha önce “Abhazya, Osetya ve Kırım için de aynı durum söz konusu değil miydi?” denilebilir.

        Ancak bu eyaletlerde (Oblast) askeri bir harekat olmadığı gibi, Rusya’nın Gürcistan’a dün Ukrayna’ya yaptığı gibi füzeler ve uçaklar ile saldırısı söz konusu değildi.

        Sadece askerleri ve gemileri ile Abhazya ve Kırım açıklarında kalarak koruma kalkanı oluşturup destek verdi.

        Ukrayna topraklarının işgali ile yeni bir dönemin 1980 sonunda bırakılan iki kutuplu dünyaya dönüşün de önünü açtı.

        Hatta 1960-70’li yıllarda soğuk savaş ile başlayan devletlerin silahlanma yatırımlarına daha fazla pay ayırma sürecini de tekrar başlattı.

        GÜNGÖRMÜŞ MÜLTECİ HAREKETİ

        Buna dünyada bu kadar çok vatanından edilmiş mülteci grubuna yenilerinin katılmasını da ekleyebilirsiniz.

        Romanya ve Polonya’ya doğru dün hareket eden Ukrayna vatandaşlarının sosyal durumu öyle Afganistan Suriye’den gelenler gibi de değil...

        Belirli bir yaşam seviyesine ulaşmış, varlığın ne olduğunu bilen insanlar.

        Atasözündeki gibi “zengin ağırlaması” zordur, Avrupa bunun ne anlama geldiğini yakında fark eder…

        Bunun sorumluluğu da döner Putin’e fatura edilir.

        NATO’NUN KARARI YOK

        Putin bunları görmüyor muydu?

        Ukrayna’ya saldırısına gerekçe yaptığı Neo-faşist ve aşırı milliyetçi hareketlerin Rusya’ya zarar vermesi ve batının kontrolüne girip NATO üyeliğine doğru adım atması iddiaları ne denli geçerli?

        Rusya çalışmaları ile de tanınan Prof. Dr. Mitat Çelikpala, Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağına son Bükreş Zirvesi’nde karar verildiğini anımsattı.

        Avrupa’da iki neslin savaş görmediğini, yeni nesle olumsuz bir imaj bıraktığını da belirterek, “Rusya dünya sisteminin içinde kalmak yerine Putin’in tarih karşısında sıkıntılı bırakacağı bir sürece yöneldi” dedi.

        Orta ve uzun vadede bunu devam ettirmenin maliyetinin Moskova’ya çok yük getireceğine de vurgu yaptı.

        TÜRKİYE YAPTIRIMLARA KATILIR MI?

        Asıl soru ise Putin’in bu adımlarına karşı batının ekonomik ve siyasal yaptırımlarına Türkiye’nin ne denli katılacağı…

        Aslında bu konuda Türkiye’nin eli rahat…

        Çünkü AB yaptırım kararı alsa, Türkiye’yi uzun süredir dışladığı için birlikte hareketi talep edecek hali kalmadı.

        NATO bir adım atmaya kalksa, sistemi oy birliği ile karar almayı esas kıldığı için, son dönem üye olarak giren eski Sovyet cumhuriyetlerinin tutumu çekimser kaldığı için adım atmakta zorlanıyor.

        Hele ki Putin’in son konuşmasında bizzat adını vererek bir tehdit unsuru gördüğü ülkelerin çok daha temkinli hareket etmek durumunda kalacağı da aşikar.

        NATO’nun bu durum karşısında söylemden ileri gidemeyip, tamamen tıkanması da Putin’in elini rahatlatmış durumda.

        O nedenle Türkiye’nin bu konuda bir adım atması veya Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi’nin boğazlar talebine olumlu yanıt vermesi gibi bir durumu olamaz.

        Zaten Montrö de buna izin vermiyor…

        AMACI MARİUPOL LİMANI

        Putin’in Ukrayna işgali kararı sonrasında Türkiye’nin yakın geçmişte görev yapmış Moskova büyükelçileri ile sohbet etme olanağı buldum.

        Öncelikle hiçbiri Moskova’nın böyle bir adım atmasını beklemediklerini kayda geçirerek söze başladı.

        Emekli Büyükelçi Kurtuluş Taşkent, NATO’nun Ukrayna’yı bünyesine katma gibi bir niyeti olmamasına Putin’in karşı bahane ürettiğini belirtti.

        Milliyetçilik ve Neo-Nazi gibi iddialarının da geçersiz olduğunun altını çizerek, “Amacı bu bölgede Azak Denizi içindeki tüm gücü ele geçirmekti; bunu 2008’den bu yana adım adım hayata geçirdi” değerlendirmesinde bulundu.

        Emekli Büyükelçi Aydın Sezgin de 2008’den bu yana Putin’in batı karşısında kazançlı çıktığını anımsattı.

        Eski Rusya Devlet Başkanı, Güvenlik Konseyi Başkanı Medvedev’in 2014’teki “Batı hep tehdit eder, sonra unutur bizimle yola devam eder” dediğini anımsattı ve batının yaşananlar karşısında hareketsiz kaldığını anımsattı.

        Moskova’nın hedefinde hep Mariupol Limanı'nın bulunduğunu ve bu kez Azak Denizi’nin en önemli üslerinden biri olan bu liman kentini de ele geçirdiğini, ayrılıkçı Ukraynalıların üçte birine hakim olduğu Donbas’ın ise tamamını bu sayede ele geçirdiğini belirtti.

        Emekli Büyükelçi Halil Akıncı da Mariupol Limanı’na dönük Putin’in öteden beri arzusunu anımsattı.

        Sivil halka dönük bir mesaj vermek için beklenenin tersi bir noktadan asker indirip, işgali başlatarak yerel halka mesaj verdiğini söyledi.

        “Yeni Rusya dönemi Donbas ile başladı, artık nerede son bulur bunu zaman gösterir” dedi.

        Rusya bundan sonraki süreçte daha da yalnızlaşmakla kalmayacak…

        Daha önce Rusya’yı tehdit görmediği için özgür davrananlar, bundan böyle çok daha temkinli yakınlaşacak.

        Alternatiflerini arttıracak…

        Bu da Rusya’yı ister istemez 1980’li yıllara götürecek; tabi beraberinde bölgeyi ve dünyayı da…

        Diğer Yazılar