"Konuşulursak ölçülürüz…"
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul mitingi sonrası parti içinden yükselen “Cumhurbaşkanı adayımız” açıklamaları planlanmış sürecin sonucu mu?
Veya bu sözler Kılıçdaroğlu’nun da bilgisi dahilinde parti yönetimi tarafından önceden planlanmış bir politik taktiğin adımları mı?
Bir üçüncü olarak da 6’lı masa olarak da nitelenen muhalefet bileşenleri bu açıklamaları nasıl değerlendiriyor?
Her üç soruyu son iki gündür muhalefetin en etkin ve yetkin isimleri ile konuşuyorum.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, “Cumhurbaşkanı adayımız…” çıkışı Kılıçdaroğlu ve kurmaylarının bizzat planlayıp yönettiği bir zemin değil…
Yani önceden planlanan bir yönetsel planlama ile hangi gün kimin nerede ne diyeceğine ilişkin süreç yönetimi yok.
Ancak bunların yaşanıyor olmasından da hoşnutlar.
Bunun da beş farklı nedeni var…
İlk olarak Kılıçdaroğlu’nun “Evet ben adayım” yönünde kesinleşmiş bir cümlesini bugüne kadar yakın kurmaylarından duyanına rastlamadım.
Buna karşılık, “Hayır ben aday olmak istemiyorum” diye de bir yaklaşımı söz konusu değil.
O nedenle bu süreci kenardan gözlemlemek istiyor.
Bunun da bazı nedenleri var.
Öncelikle adaylığı üzerinde bugünden konuşulmasını istiyor ki ileride karşısına çıkabilecek engeller bugünden görülebilsin.
Tüm pürüzler, engeller ve aykırılıkların boyutlarının ne olduğunu bugünden fark edilebilmenin ölçütünü konunun konuşulur olmasında görüyorlar.
Nitekim kurmaylarının şu yaklaşımı da bunu sergiliyor:
“Bunlar konuşulmadan engellerin boyutunun ölçümü yapılamayacağına göre, tartışma devam etmeli ki ölçülebilir hale gelsin; tedbirler de buna göre denensin…”
Aktardıklarına göre Kılıçdaroğlu’nun adaylığının tartışılmaya başlamasından bu yana kamuoyu desteği %15’ten %35’e yükselmiş; bu CHP oylarına da kalıcı etki yapmış.
Ayrıca düne kadar lideri olmakla birlikte adaylığı ile ilgili en küçük bir düşünceye sahip olmayan CHP teşkilatında da “Neden olmasın, olabilir” yaklaşımına yol açmış.
Adaylığı teşkilat içselleştirmekten öte cevval hale dönüştürmüş, harekete geçirmiş…
Düne kadar, “Aman aday olmasın kaybedebilir” bakışı farklılaşmış ve şu sesler yükselmeye başlamış:
“Kürt seçmenin oyunu Kılıçdaroğlu’ndan başka kim alabilir? İktidarın tüm baskılarına karşı duran, 6’lı masayı kuran, yerel seçimde başarıların arkasında imzası olan kişi, seçimi niye alamasın?”
Bununla kalmayıp, 6’lı masadaki partilerin ağırlıklı bölümünün sosyolojik tabanlarında da Kılıçdaroğlu’nun adaylığını içselleştiren gelişmelere tanıklık edilmiş.
Hatta muhalefet partilerinden birinin yöneticisinin aktardığına göre mütedeyyin muhafazakar kesimin bir bölümünde Kılıçdaroğlu’na olan olumlu bakış, CHP seçmeninin önüne geçmiş…
YIKICI REKABATİ ÖNLEDİ
Aslında Kılıçdaroğlu ilk adaylık sinyalini verdiğinde Cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin parti içinde oluşabilecek çekişmenin önüne geçmek, belediye başkanlarının üzerine gelen yıldırımlara paratoner olmak için bu adımı attığı kabul görmüş bir gerçekti.
Ancak bugün gelinen yol ilk başlangıcının çok daha ilerisine ulaşmış bulunuyor.
Ayrıca hem parti içindeki “yıkıcı rekabetin önüne geçiyor”, hem de aday belirleme sürecinde CHP liderini etkin bir kimlik haline dönüştürüyor.
Oysa 2014-2018 döneminde CHP aday belirleme sürecinde aynı etkin tavrı gösterememişti.
Bugün ise adı geçen adayların neredeyse tamamı geçmişte farklı siyasal görüşe sahip olsa da bugün CHP’de siyasetini devam ettiren ve başka tarafa gitmesi bugün için olası görülmeyen isimler…
Dolayısıyla Kılıçdaroğlu geçmişin aksine bu dönem, aday belirlemede “ön alıcı ve etkin belirleyici kimliğe” dönüştü.
İNCE AYAR…
Bunu da ayrıştırıp, öteleyerek sosyolojik tabanını konsolide eden bir dil yerine, daha birleştirici, uyumlu üslup ile gerçekleştirdi.
Daha ilerisi “Ben bu tavrımdan da vazgeçmeyeceğim” sözünü meydanda verdi…
“Kazanıyoruz…” gibi rövanşist söylemden de kaçındı.
Kalabalığa intikam aracı haline getiren militanlaştırma yöntemi yerine, olumlu üslupla ötekine el uzatan model önerdi.
Kendilerinin gelmesi halinde elindeki kazanımlarını kaybedeceğinden endişe duyan özellikle muhafazakar seçmenin duymak istediğini meydanda dile getirdi.
Oysa CHP’nin önceki adayı Muharrem İnce aynı meydanda tabanını konsolide edebilmek için o günün şartlarında hem de aynı meydanda ayrıştırıcı bir tutum sergilemişti.
Hatta muhafazakar- milliyetçi kesimden daha fazla oy alması muhtemel ittifak bileşenlerinden seçmen kaçmasına da yol açtı.
O günkü mitingin ne denli olumsuz sonuç doğurduğunu sonrasında kayda geçirmeyen de kalmadı.
İYİ PARTİ’NİN SÖYLEMİ
Hafta sonu yapılan mitingler ve gelen açıklamalar Kılıçdaroğlu ile de sınırlı değildi.
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in Abdülhamit üzerinden başlattığı tartışma ile DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan’ın Gaziantep mitingi de tartışmanın odağındaydı.
İYİ Parti’nin kurmay kesimine “Kılıçdaroğlu daha kucaklayıcı bir dile yönelirken, Akşener’in rövanşist bir söyleme yönelmesinin nedeni nedir?” sorusunu yönelttim…
Tartışmanın taşındığı yerin kendilerini bu noktaya zorunlu getirdiğini belirttiler.
İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz’ın önderliğinde “#Azkaldı” başlık etiketi ile başlatılan sosyal medya projesine dikkat çektiler, buradaki dilin çok daha kucaklayıcı ve kapsayıcı olduğuna vurgu yaptılar.
Anlaşılan o ki İYİ Parti çok yönlü matriks bir propagandaya yöneliyor.
“CHP’NİN İYİ PARTİSİ DEĞİLİZ”
Çünkü Seçim Kanunu düzenlemesi havuz sistemini ortadan kaldırdığı için partilerin bireyselleşmesini öne çıkardı.
İYİ Parti de bir süredir hedef kitle olarak seçtiği kesime yükleniyor, ulusalcı kesimi de kendi yanına çekmenin çabasını sergiliyor.
Bir kurmayının şu cümlesi de hedeflerini göstermeye yetiyor:
“Birileri CHP ile İYİ Parti’nin aynı olmasını istiyor; biz benzeş olursak farkımızı nasıl koyacağız? Bizden AK Parti ile MHP ilişkisi aranıyor; biz CHP’nin İYİ Partisi olamayız; kimse bizden bunu beklemesin. Biz CHP ile kol kola gireriz, ama onunla aynı fikre sahip olmamızı kimse beklemesin. Bizim baktığımız yer farklı, ama CHP ile seçim işbirliğinden de kesinlikle ayrı düşmeyiz…”
Şimdiden görünüyor bu sandık bugüne kadar alışık olmadığımız çok modeli ve yöntemi önümüze serecek…
Modern dünya düzeninin birçok uluslararası çatışmada sergilediği gibi bir alanda çarpıştığı ile diğer alanda öpüşen yeni politikalarla karşılaşacağız…