Muhalefet de Kasım'da seçim istemiyor…
SEÇİM kararı eğer TBMM’de alınacaksa, muhalefetten en az 27 milletvekilinin desteği olmadan sandığın gelmesinin olanağı yok...
Seçmen 2018’de verdiği oylarla TBMM’yi öyle bir kilitli noktaya getirdi ki, ne iktidarı oluşturan Cumhur İttifakı ne de muhalefetin tamamı bir araya gelse diğerinin desteği olmadan seçim kararı alabilir.
Hatta o denli ki AK Parti istemeden bütün muhalefetin seçim kararı alması için yeterli sandalyesi yok.
AK Parti ve MHP’nin de muhalefet olmadan alması imkansız.
Çünkü Anayasa gereği TBMM’den ancak 360 milletvekilinin oyu ile seçim kararı alınabilir.
Cumhur İttifakı bileşeni AK Parti’nin 285 (TBMM Başkanı hariç), MHP’nin 47, BBP’nin de bir sandalyesi mevcut.
Cumhur İttifakı’nın toplamı 333’de kalıyor, 360’a ulaşabilmesi için muhalefetten 27 milletvekiline ihtiyaç duyuyor.
Muhalefet açısından da durum farklı değil; MHP istese de AK Parti olmadan elinde 360 yok.
Özetle TBMM’den seçim kararı iktidar ve muhalefetin oyu ile çıkabilir.
MUHALEFETİN İÇ ELEŞTİRİSİ
Gelelim son günlerin tartışmasına, Kasım’da erken seçimin olup olmayacağına…
Seçimlerin ağırlıklı bölümünde Kasım iktidarlar için faydalı olarak görüldü.
AK Parti de son yerel seçim ve 2015 olmak üzere Haziran’da sorun yaşadı.
Belki de buradan yola çıkarak seçimin Kasım ayında olabileceğine vurgu yapılıyor.
Görünen o ki bu muhalefet partilerinin içinde tartışmaya yol açmış.
Ekonomik koşulların her geçen gün daha da kötüleştiği dönemde ne denli gecikme olursa, muhalefet açısından da o denli faydalı olacağı ortada iken neden Kasım ayının zikredildiği üzerinde durulmuş.
ÖZEL: YENİ 367 KRİZİ ARIYOR
Hemen belirteyim ki bu bakış partilerin yönetim erklerinde söz konusu değil.
Nitekim CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun ve Grup Başkanvekili Özgür Özel Kasım’da seçim olabileceğine ilişkin bir düşüncenin yönetimde olmadığını söyledi.
Torun, parti kurullarında görüşme yapılmadığına da vurgu yaptı.
Özel ise farklı bir yaklaşımla, kitleleri Kasım yaklaşımına iten nedenin gerisinde AK Parti’nin geçmiş tutumunun yattığını söyledi.
“Erdoğan, 2007’deki gibi yeni bir 367 krizi arıyor, o nedenle TBMM’yi kendisi feshedip seçime giderek tartışma yaratmak isteyebilir” dedi.
KILIÇDAROĞLU’NUN SÖZLERİ
Özel’in sözlerinden anladım ki Kılıçdaroğlu’nun hafta sonu Fox’ta İsmail Küçükkaya ile röportajındaki “Erdoğan TBMM’yi feshedip seçime gitmeye hazırlanıyor…” cümlesinin gerisinde de bu bakış yatıyor.
Sözünü ettikleri 2007’de Cumhurbaşkanı seçilmesi için oylamaya 367 milletvekilinin katılması gerektiği ileri sürülmesiyle başlayan kriz…
Tartışma beraberinde yeni seçimi getirmiş ve AK Parti’nin çok daha yüksek sandalye ile TBMM’ye girmesinin önünü açmıştı.
Bugün de benzer bir durumun yaşanabileceğine dikkat çeken Özel sözlerine devam etti:
“Herkes sanıyor ki TBMM erken seçim kararı alacak, böylece Anayasa gereği Erdoğan da bir dönem daha kazanacak. Tam tersine, Erdoğan bunu istemiyor; Meclis’i kendisi feshedip seçime götürecek ki 367 krizi gibi tartışma çıksın. Bu bizim tercihimiz değil. Biz her an seçime hazırız. Ama bir tercih yapmam isteniyorsa Mart’ta gidelim derim…”
Özel, Anayasa Komisyonu’nda Erdoğan’ın adaylığı meselesinin zamanında tartışılıp kapandığını, dolayısıyla bu konu üzerinde durmanın bir anlamının kalmadığını da vurguladı.
İYİ PARTİ STRATEJİSİ
İYİ Parti açısından da durum farklı değil.
Akşener’in tercihinin Erdoğan’ın seçime girmesi olduğunu açıklayan İYİ Parti milletvekili ve Başdanışmanı Aytun Çıray, dün sohbetimizde aynı yaklaşımı sergiledi:
“Erdoğan ile hukuki olarak tartışmaya girip, kendisine yeni bir mağduriyet yaratma fırsatı vermeyeceğiz. Aradığı 367 krizine benzer tartışma üretmek. Biz her şartta kaybedeceğini görüyoruz; özgüvenimiz de bunu ortaya koyuyor. Zaten gidecek, girsin seçime, sandıkla gitsin…”
Anladığım o ki hukuki olarak tartışılır olmakla birlikte CHP ve İYİ Parti bunu sorun yapmama konusunda hemfikir.
Görünen o ki siyasi tecrübesi yüksek olan, Demirel gibi bir ismin yanında yetişmiş Çıray da Akşener’e danışmadan onun adına böyle bir kararı açıklamaz.
Bu arada Çıray da İYİ Parti’nin Kasım’da seçim gibi arayışı olmadığını belirtip şunları söyledi:
“Eğer seçime gitme kararını TBMM alacak ve oyumuza da ihtiyaç duyulacaksa o zaman bizim istediğimiz tarihte seçim kararı alınır. Niye Kasım olsun ki, mesela Mart da olabilir…”
ANAYASAL TARTIŞMA…
Ancak hem CHP hem de İYİ Parti içindeki hukukçuların bakışı bunun ötesinde…
Onların yaklaşımı, Anayasa’ya geçici bir madde de konulmadığı için hukukun gereği aday olamayacağı noktasında…
Bu akademide Anayasa çalışan hukukçularda da mevcut...
Anayasa Hukuku üzerine çalışan Doç. Dr. Ozan Ergül de bu görüşte. Doç. Dr. Ergül, “Maddenin lafzı açık ise Anayasa Komisyonu Raporu veya başka bir şeye bakılmaz” deyip devamını getirdi:
“Kanun maddesi konmuş kuraldır. Bu kişilerle de bağlı değildir. Yeni baştan madde üretmek önceki kuraldan vazgeçildiği anlamına gelmez. Yazılan madde de tarif edilen X, yeni maddede de yine X; bu durumu Y ve X1 haline getirmiyor… İki kez Cumhurbaşkanı seçilen kişi bir daha seçilemez diyor. Bunun kim veya hangi sürelerde aralığında olduğuna odaklanmıyor. O eski sistemdi, şimdi yeni sistem var denilmesi de değiştirmiyor. Bu bir hukuk metodu. Lafzı ve anlamı değişmiyor. Bir kişi iki kez seçilemez diye noktalıyor...”
Ergül, buna ilişkin 1961 ve 1982 Anayasası’nda milletvekili dokunulmazlığı üzerinden örnek verdi:
“Dokunulmazlık maddesinde, ‘üyelik sürecinde zaman aşımı işlemez’ hükmü 1961 Anayasasında noktadan sonra yer alırken, 1982 Anayasasında noktalı virgülle ayrıldı. Cümle aynıydı ama noktalama işaretleri farlıydı. Noktalı virgülle ayrılmasının, önce gelen cümledeki infaz süresiyle bağlı olduğu ileri sürüldü. Nokta ile ayrılmış olsaydı infazla bağı olmazdı denildi. Biri cezanın zaman aşımı ile ortadan kalkacağını, diğeri ise devam edeceğini ileri sürdü. Burada ancak iki kez seçilir derken, nokta veya noktalı virgül değişimi de yok, cümle aynı…”
TEK YANI, İSİM BENZERLİĞİ
Bazı hukukçular ise farklı yaklaşıyor.
Nitekim TBMM Başkanı Mustafa Şentop da bir süre önce yayınladığı bir makalede bu konuyu ele almış ve şu tezi ileri sürmüştü:
“Yönetim sistemi değişikliğinden sonraki ‘Cumhurbaşkanı’nın, parlamenter sistemdeki ‘Cumhurbaşkanı’ ile tek ortaklığı, isim benzerliğidir. Parlamenter sistemin ‘cumhurbaşkanı’, başkanlık sistemindeki ‘başkan’ ile aynı değildir. İki makamın isim benzerliği dışında hiçbir benzerliği yoktur…”
Muhalefet tartışmak istemeyebilir ancak konu hukuk camiasında tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor…