Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hepimiz şu sıralarda bazı kelimeler etrafında dönüp duruyoruz. En başta kendimi bu listeye yazabilirim.

        Mesela imar, inşa, planlama gibi.

        “Şehirlerimizin imar ve inşası” diye başlayan cümleler kuruyoruz. Bunun için de daha önceki hataların tekrarlanmamasını ve “değişmemiz” gerektiğini söylüyoruz.

        Ne dediğimizin farkında olmamız kaydıyla söyleyelim elbette.

        ‘İmar’la başlayalım.

        Bir yeri, bir şehri, alanı mamur kılmak. Başka bir kelimeyle bayındır hale getirmek.

        ‘Bayındır’ın kökü tam olarak belli değil. Farklı tezler var. Ama dilimizde bakımlı, bakılmış, gelişmesi ve güzelleşmesi için emek sarfedilmiş, imar edilmiş yer, mamur, abad olmuş ve şen anlamında kullanılıyor.

        Demek ki bir yeri “imar etmek” öyle gelişigüzel bir iş değil.

        İmar; geliştirmek, olgunlaştırmak, güzelleştirmek aynı zamanda.

        ‘İnşa’, tam da bu anlam dünyasının en yakın akrabası sayılır.

        Ortaya çıkarmak, yapmak, yapı kurmak, meydana getirmek.

        PLANLAMA

        Eğer söz konusu olan bir geleceği inşa etmekse, işte onun size yüklediği sorumluluklar var.

        Öncelikle, sadece afet ya da krizler sonrasında değil, herhangi bir anda geleceğe dair bir fikriniz, tasavvurunuz olmalı. Bunun için de ne yapmalıyız ve ne yapabilirim sorumluluğuna ihtiyaç var.

        Tüm bunların bizi getireceği nokta ise; ‘planlama’ elbette.

        Bugün oturup, yarına dair yapacaklarınızı düşünmek, projelendirme ve harekete geçmek.

        Bugün kelimeler üzerinden başladık, öyle devam edelim.

        Geleceği inşa etmek ve şehirlerinizi imar etmek için planlama yaparken birkaç unsura daha ihtiyacınız var.

        Birincisi, bugüne dair elinizde neyin olup olmadığını bilmek.

        İkincisi, dün bunların hangisinin eksik ya da fazla olduğunun bilgisine sahip olmak.

        İşte bu noktada karşımıza yeni kelimeler çıkıyor.

        Mesela hafıza, arşiv ya da envanter.

        Bunların hepsi bir şekilde saymak, listelemek, kategorize etmek ve kayda geçirmekle ilgili.

        Araya bir eleştiri sıkıştırmakta yarar var. Kim bilir kaç yayında yeni hükümet sisteminde müsteşar ve müsteşar yardımcılığı kadrolarının kaldırılmasının yanlış olduğuna değindim.

        Çünkü bu tür kadrolar, devletlerin hayatında çok değerli ve geleceğe aktarılması gereken ‘hafıza’lardır. Devlet Planlama Teşkilatı için de aynı düşüncedeyim.

        Ülkemizin kurumsal hafıza konusundaki içler acısı halini bir başka zaman daha ayrıntılı konuşabiliriz.

        Ancak yaşadığımız büyük afet sonrası hiç olmazsa mevcudu kayıt altına alma konusunda ne durumdayız; ona dair bazı hatırlatmalar yapmak yerinde olabilir.

        ARŞİV, HAFIZA, ENVANTER

        Mülkiye’deki ilk yılımızdan itibaren ahbaplık ettiğim, görüşlerine çok değer verdiğim bir dostum var. 37 yıl olmuş neredeyse. Uzun yıllardır Birleşmiş Milletler bünyesinde önemli çalışmalarda bulunuyor. Özellikle de mültecilerle ilgili.

        Depremlerden sonra bana şunu söyledi: “BM’de daha yolun başında bize öğretilen ilk iş, yaptığınız her işi, gittiğiniz kriz alanındaki her şeyi kayıt altına almak. Yani bir envanterini çıkarmak.”

        Bu neden çok önemli. Örnekleriyle anlatarak tamamlayayım.

        Deprem sonrasında illerimizden hatırı sayılır bir göç hareketliliği yaşanıyor. Bu insanlar buldukları ya da kendilerine sunulan imkanlarla geçici ya da kalıcı olarak yaşadıkları şehri terk etmek zorunda kalıyor.

        Bu hareketlilik devam ediyor. Elbette kim dönecek, kim göç ettiği yerde kalacak bunu öngörmek çok zor.

        Ancak şunları bilmek zorundasınız devletin ilgili kurumları eliyle.

        Kim hangi şehirden, kaç kişilik bir aileyle, hangi imkan ve varlıklarını yitirerek nereye göç etmiş.

        Nasıl gitmiş o şehre. Hangi imkanlarla.

        Akrabaları, dostları, devletin sağladığı barınma imkanları, hangisi.

        Gidenlerin ne kadarı emekli, memur, işçi, esnaf ve diğer sınıflardan. Gittikleri yerde bir iş imkanı bulma şansları nedir, bunlara yönelik destek ve arayışlar ne olabilir.

        Çocuklarının eğitim ve yaş durumları.

        Gidenlerin ne kadarı kadın, çocuk, yaşlı, engelli.

        Hangi sağlık sorunları var. Deprem sonrasında yapılması gereken tedavileri var mı. Enkazda kalıp engelli duruma gelenler kimler. Nelere ihtiyaçları var bu özel durumdaki insanların.

        Bu soruları arttırabilirim. Sadece göç edenler üzerinden değil, geride kalanlar üzerinden de.

        Sözün kısası, bize lazım olan iki unsur var burada.

        Kayıt altına almak ve bunların ilgili kurumlar nezdinde bir hafıza oluşturması.

        İmar, inşa, planlama ve her ne geçiyorsa aklınızdan; nasıl ki binaları doğru dürüst yapacağız, zeminleri doğru seçeceğiz diyorsanız; aklınızı ve düşüncelerinizi sağlam bir zemine oturtmak zorundasınız.

        Diğer Yazılar