Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Nazenin TOKUŞOĞLU/HT PAZAR

        ntokusoglu@htgazete.com.tr

        Röportaj yapalım dedim. “Tamam ama tek bir şartım var” dedi. Amanın bir hafta Paris’e gidecek de iki çocuğu da bana mı bırakacak, yok hazır değilim! “Kitabı sakin bir ortamda dikkatli oku, sonra sor” dedi. Tamam, kabul... “Sizin Hiç Maviniz Var Mı?”nın son sayfasını çevirdiğimde anladım ne demek istediğini. Yerime mıhlanmıştım. Kıpırdamıyor, konuşmuyordum. Sorular vardı kafamda ama burada siz okuyun diye değil, merak ettiğim şeyler. Bunca yıldır tanıdığım Özge’ye sormadığım şeyler. Çünkü ben onu bambaşka bir hayat yaşıyor zannediyordum. Bazen olaylar göründüğünden çok farklıdır. Bazıları her şeyle kendileri başa çıkabilir zanneder, dışarı yansıtmaz içinde kopan fırtınaları. Özge zor bir hayat geçirdi, her anı mücadeleyle dolu... En zor kısmı tabii ki 2015 tıbbının bile cevap veremediği özel oğlu Dağhan. “Özel” çünkü diğer çocuklar gibi değil, hareketleri ve algıları kısıtlı, kelime dağarcığı 2 yaşındaki kardeşinden az ama genetik bir rahatsızlık teşhisi konmadı. Bu hikâyede kadın her zamanki gibi acının, çözülmesi gereken problemin tam ortasında. Cinsellik objesi ilan edilmeler, ajitasyon suçlamaları da işin bonusu. Neden peki? Anne olmak suç mu?

        ■■ “Bu kitabı en çok kadınlar okusun istiyorum” demişsin. “Sonra da erkekler”... Bence en çok çocuklar okumalı, anneliğin ne yüce bir sıfat olduğunu anlamak için, ne dersin?

        Çocuklar da okusun tabii. Ama ergenlik döneminde belki. O dönemde şekilleniyor insanın hayata bakışı. En azından benim öyle oldu.

        ■■ Sence kadınlar hep yalnız mı? Sonunda çocuklarını yalnız büyüteceklerini bilerek mi anne olmaya karar versinler?

        Benim tanıdığım kadınlar yalnız. Elinden tutan adamlarla yalnız hissetmeyen kadınlar da vardır ama inan az şu zamanda. Ama yalnız kalmak istemekle yalnız olmak ve bırakılmak arasında ince bir çizgi var. Herkesin yalnız kalmaya ihtiyacı var bu hayatta. Ancak, elini tutmasını istediğin halde tutmayanlar varsa, hele de çevren kalabalıksa ve içinde yalnızsan, işte o zaman kulübe hoş geldin.

        ■■ Genç yaşta ideallerin uğruna evden kaçış, zor annelik, aklından çıkmayan “Neden ben” cümlesi... Kitabında da yazdığın “Kader yazılmış mıdır? Yoksa biz mi yazarız seçimlerimizle?” sorusunun cevabını bulabildin mi?Bulursan bana da söyle!

        Her ikisi de... Seçeneklere bazen biri seni itiyor, bazen de gönüllü gidiyorsun ama tüm dolambaçlara rağmen sanırım yol en başa, çizilene dönüyor. Yani tam olarak bulamadım, söz ilk sana haber vereceğim.

        ‘HAYAT TOZPEMBE DEĞİL, BİLSİN’

        ■■ Akraba evliliği değildi seninki, sağlıklı yaşadın. Dağhan down sendromlu değil, otizmli değil, spastik değil... Ne peki tüm bu yaşananlar? Tıbben tatmin oldun mu yoksa yolda yürürken sana otomobil çarpmış da kaçmış gibi mi hissediyorsun?

        Yolda giderken duvar üstüme düşmüş ve altında kalmışım gibi hissediyorum. Hareket var, soluk var, ölmüyorum ama çıkamıyorum oradan... Tıbben tatmin edici bir noktada değiliz maalesef. İşin en sinir bozucu yanı da bu zaten. Hep tosluyoruz duvara...

        ■■ “Oğlumla yaşadıklarımın normalden ne kadar uzak olduğunu kızım doğduktan sonra anladım” diyorsun. Önce Dağhan’ın durumu bu kadar açıklanamazken bu cesaret nereden geldi? Dağhan’ın annesi nasıl biri, Siva’nınki nasıl?

        Ah bir bilsem nereden geldi, arada birkaç doz alacağım. Aslında iki anneliğim arasında fark yok. Gelişmişlik ve farkındalık var. Çok daha korumacı, paranoyak bir kadına dönüşebilirdim Siva ile, çok şükür olmadı. Çok özgür büyütüyorum kızımı. Hayata kendi dokunsun, düşsün, yarasını görsün, yüzünü kirletsin... Hayat tozpembe değil, bilsin. Ayakta kalmayı öğrensin. Nasıl Dağhan’dan akademik kariyerle ilgili bir beklentim yoksa kızımdan da yok. Her şeyi yapabilirler. Mutlu olsunlar.

        ■■ “Dağhan doğmadan önce bir terslik vardı, hissetmiştim” diyorsun. Siva’da o kötü his olmadı mı? Annelik içgüdüsü müydü sence?

        Siva’da da kaygı vardı... “Ya olursa” endişesi ama bana ne zaman zafer işareti yaptı içimdeyken, o zaman “Evet Özge ödülün geliyor” dedim. Ona baktıkça bu meleği bana gönderdiği için Allah’a dua ediyorum... İyi ki yapmışım...

        'NE ÇOK DÖVMÜŞÜM KENDİMİ'

        ■■ Anne olunca korkuların arttı mı ? Bir tarafta anneliğin verdiği güç, diğer tarafta sorumluluk...

        Arttı ama daha cesurum artık. Acayip bir şey annelik yahu. Deli işi gerçekten. Bir kere o bücürler damarına girdi mi iflah olmuyorsun...

        ■■ Zamanı geriye çevirsen Dağhan’ı yine doğurur muydun?

        Kendime henüz soramıyorum ve cevaplayamam... Çok zor...

        ■■ Kendini çok ağır eleştirdiğin bir bölüm var. “Ne işe yaradın bugüne kadar” demişsin... Travma geçirdiğini yazarken mi fark ettin?

        Son okumayı yaparken...Bölümü yazdıktan sonra editörüm Senem Davis aradı. “Özge emin misin?” dedi. Sanırım yüz kere okudum. Kendimle yüzleştim. Rahatladım biliyor musun? Çok ağladım. Şu hayatta ne çok dövmüşüm kendimi. Hâlâ da akıllandığımı söyleyemem.

        ■■ Bu kitabı dışarıdan biri gibi okuduğunda ne hissettin? İşin özeti neymiş?

        Sen de okudun, ajitasyona dair bir ifade yok. Bu kitabı okuyup içi kendine acıyan tek kişi vardır, o da benim... Yalnızlığım çarptı yüzüme, kalbimin parçaları gözüme girdi... Başında “Bu kitap bitince öleceğim, çünkü yeniden doğmaya ihtiyacım var” diyorum ya, okundukça paylaşıldıkça parçalarım birleşiyor. Yeni bir hayat kuruyorum kendime. Çocuklarımla... Yine yaralanacağım belki ama bu yaraları iyileştiren Mavi’m ve mucizem var bu hayatta...

        Diğer Yazılar