Yeni meclisin 4 farklı kadın vekili
7 Haziran seçimleri neticesinde, Cumhuriyet tarihinin en renkli Meclis’lerinden biriyle karşı karşıyayız. Özellikle de kadınlar açısından... Biz de 4 partiden 4 ‘farklı’ kadınla bir araya geldik. Yeni Meclis’te, barış sürecinden kadın haklarına nelerin peşine düşeceklerini sorduk
Ak Partili Ravza Kavakçı... 1999’da ablası Merve Kavakçı’nın yaşadığı başörtüsü krizinden tam 16 yıl sonra, bambaşka bir Türkiye’de bayrağı devralan siyasetçi...
CHP’li Selina Doğan... 1960’ta 6 aylığına Meclis’te görev yapan Hermine Kalustyan’ı saymazsak Meclis’teki ilk Ermeni kadın milletvekili...
MHP’li Arzu Erdem... Almanya’da doğan, vatan sevgisi ağır basınca siyasete giren, Alevi Dernekleri Federasyonu’nda MHP vizyon ve misyonuna ilişkin çalışmalar yapacak kadar ezber bozan bir isim...
HDP’li Feleknas Uca... 44 yıl önce Batman’dan Almanya’ya göç eden Ezidi bir ailenin, 20’li yaşlarda Avrupa Parlamentosu görmüş güçlü kızı...
Onlar artık Meclis’te... Uzun bir süre, bu isimler TBMM’nin ön saflarında, dolayısıyla da hayatımızda olacak. Peki bu 4 önemli kadın milletvekili, Kürt, Ermeni, Alevi, Ezidi gibi farklı dini ve etnik kimliklerden isimlerin yer aldığı Meclis’te, barış sürecine nasıl katkı sağlayacak? İşte merak edilen soruların cevapları...
FELEKNAS UCA: Sadece kadınları ilgilendiren konularda kesinlikle uzlaşacağız
Ailesi Batman’da sadece Ezidilerin yaşadığı bir köyden gelmiş. 8 kardeşler... 12 Eylül’den önce bölgede 80 bin Ezidi inancına sahip Kürt kökenli vatandaş varmış. Şimdi 100-150 aile kalmış. Almanya’da doğan Uca, 22 yaşında Avrupa Parlamentosu üyeliğine seçilmiş. Bugüne kadar geçen sürede de üç konuya yoğunlaşmış: İnsan hakları, kadın hakları, halkların kardeşliği...
■ 44 yıl önce Batman’dan Almanya’ya göç eden Ezidi kökenli bir aileden geliyorsunuz. Yıllar sonra dedelerinizin topraklarında milletin temsilcisi olmak nasıl bir duygu?
Daha önce Avrupa Parlementosu’nda vekillik yapmıştım. Türkiye’ye de çok sık gelip gitmiştim ama adaylık için geldiğimde siyasetçi gibi hissetmedim, ailemin anlattığı hikâyelerin içerisinde buldum kendimi. Daha önceki hiçbir gelişimde bu duyguya kapılmadım. Yaşanan hikâyeleri anlatan bir belgesel anlatıcısı vardı sanki. Boşaltılmış Ezidi köylerindeki o boş evlere girdiğimde de, orada bitip Avrupa’da devam eden bir yaşama uzandığımda da belgeselin konusu bendim. Burada vekilliğe başlamanın bendeki sorumluluğu çok farklı. Yok edilmiş bir tarihin, halkın temsilcisi olarak Meclis’teyim şimdi.
■ “Meclis’te Kürtçe yemin etmek istiyorum” dediniz. Tam olarak neden, açar mısınız?
Anadilim. Miletvekilliği yeminini daha akıcı okuma şansım olurdu. Bir siyasi çıkış olarak ifade etmedim. Böylesi bir çıkışa zaten şu an gerek de yok. Leyla Zana’ların Meclis’e girdiği dönemdeki yemin krizi, toplumun hafızasında yerini koruyor. Niyetim Meclis çalışmalarına bu hafızadan devam etmek değildi. Daha rahat okumak için ifade ettim. Ama toplumdaki bu algılar yüzünden tartışmaya mahal vermemek için Türkçe yemin edeceğim.
■ Ezidi halktan geriye 100 aile kaldı. Neler hissediyorsunuz?
“Ezidi’lerin mayaladıkları yoğurt haramdır” gibi yaklaşımların sonu gelecek mi sizce? Türkiye’de devletin yarattığı üst kimlik dışındaki tüm halkların kültürleri kötü gösterildi ama kültür, onu yaşayan insanların ayakta kalmasını sağlayan öğelerle dolu. Bu öğeleri başka kültürlere basit, kötü göstermek anlamsızca. Evet, şu an Türkiye’de yaşayan 20 binden fazla Ezidi, IŞİD’in Şengal’e saldırısı nedeniyle göç etmiş. Ezidiler uzun yıllardır burada yaşamıyor. Gönül isterdi ki, hiç göç etmeseydik, burada nüfusumuz artmış olsaydı, akrabalarımızla birlikte yaşasaydık. Ama ne acıdır ki, göçle boşaltılan topraklarımız yine göçle doluyor. Sadece acı duyuyorum. Ve daha çok mücadele etmem gerektiğini her an kendime hatırlatıyorum.
■ Almanya’dayken dininizin gereklerini doya doya yaşadınız mı?
Avrupa’daki Ezidi halkı örgütlü bir halk. Kültürümüzü ayakta tutmak için sürekli etkinlikler yapıyoruz. Derneklerimiz var. Yine ailelerimiz hâlâ kültürümüzü çocuklarımıza aktarıyor. Elbette ki oradaki kültürün de yaşamlarımıza bir etkisi var. Geniş kitlelerden izole yaşamıyoruz sonuçta. İnsan inancını her yerde doya doya yaşar. Sonuçta o seninle birliktedir. Ama inancınızı yaşarken kültürünüzü de yaşamak zorundasınız. Bu yönü eksik kaldı. Bambaşka bir dünyada da bambaşka bir insan olamazsınız, eğer gerçekten ne olduğunuzu, nereden geldiğinizi biliyorsanız.
■ Şimdi temsil edecek çok sayıda Ezidi vatandaş olmadığı için daha geniş bir kitleyi yakalamanız gerekiyor. Meclis’te farklı din ve etnik gruba ait çok sayıda kadın var bu sene. Onların arasında zorlanacak mısınız? Sizce uzlaşma olacak mı?
Ezilenler olarak bakarsak aslında çok fazla Ezidi var. Toplumda yok sayılan, hor görülen, küçümsenen bütün kimliklerin, bütün kesimlerin vekili olacağım. Elbette Ezidi kimliğim önde olacak. Ama Ezidiliğin maruz kaldığı haksızlıklara diğer inançlar ve halklar da maruz kaldılar. Bunlarla mücadele edeceğim. Ve sanırım haksızlığa maruz kalan kesimler de maalesef o kadar az değil. Kadın vekillerle, sadece kadınları ilgilendiren konularda kesinlikle uzlaşacağımızı düşünüyorum. Bu bir temenniden öte, böyle olması gereken bir konu. Siyasi çizgilerimiz, bakış açılarımız farklı olabilir ama bizleri doğrudan ilgilendiren konularda siyasi farklılıklarımızı hepimizin bir kenara koyup ortak hareket edeceğimize inanıyorum.
40 HDP’den Meclis’e giren kadın milletvekili oranı. Bu oran AK Parti’de % 16, CHP’de % 14, MHP’de % 5.
RAVZA KAVAKÇI: Sonraki adım barış
İstanbul 1. Bölge’den AK Parti Milletvekili olan Ravza Kavakçı, soyadından da anlaşılacağı gibi tanıdık bir isim. Ablası Merve Kavakçı’nın 1999’da Meclis’ten çıkarılmasından tam 16 yıl sonra Meclis’te. Bilgisayar mühendisi Kavakçı’nın uzmanlık alanı dış politika ve Avrupa Birliği...
■ Seçimlerde entelektüel kimliğiyle öne çıkan isimlerdensiniz. Sizce ilk neye el atılmalı?
Bence TBMM’deki önceliklerden biri kesinlikle Türkiye’ye yakışır yeni bir Anayasa yapılması. Halen 1980 darbe Anayasa’sıyla idare ediliyor olmamız utanç verici. Halk olarak referandumda da Anayasa’nın değişmesi yönünde karar vermiştik. Yapılan bazı değişikliklerin akabinde mecliste bulunan partilerin eşit temsil edildiği Anayasa Komisyonu da çalışmalar yaptı ama AK Parti’nin, üzerinde uzlaşılan maddelerin kanunlaştırılması çabalarına rağmen seçim öncesi ilerleme kaydedilemedi.
■ Kadınlar barış sürecinde nasıl rol oynayacak?
Barış sürecinden bahsedebiliyor hale gelebilmemiz bile büyük başarı. Bundan sonra atılacak en önemli adım, barış sürecini, isminden de belli olduğu üzere huzur içinde devam ettirebilmek. Kadın-erkek tüm milletvekillerinin şiddeti teşvik eden söylemlerden uzak durması çok önemli. Bu noktaya gelebilmek için çok mücadele verildi. Sürecin başaralı bir şekilde tamamlanabilmesi ve memleketimizin huzuru için TBMM’de temsil edilen tüm partilerin azami hassasiyet göstereceğini umuyorum.
■ Ablanız Merve Kavakçı’nın mücadele verdiği başörtüsü meselesinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
2 Mayıs 1999’da TBMM’de “adı konulmamış bir darbe” yaşanmış ve ablam şahsında Türkiye’nin başı örtülü ve başı açık kadınlarına, erkeklerine, muhafazakâr insanlara, halka büyük bir had bildirme kampanyası başlatıldı. Utanç verici bir tabloydu. Dönemin Başbakan’ının emriyle başlatılan kampanya, dönemin basını tarafından aşk ve şevkle yürütüldü. Bu kampanya, Merve Hanım’la beraber 90 yaşındaki anneannesi ve çocukları dahil tüm ailesini kapsadı. Nasıl bir “had bildirme” ise ancak 16 yıl sonra başörtülü kadınlar Meclis’te yer alabildi. Kaldı ki 2 Mayıs 1999’daki içtüzükle bugünkü aynı. Yani o gün de başörtülü milletvekillerinin varlığını kısıtlayan bir madde yoktu. Arada değişen, Türkiye oldu. Yeni Türkiye’de başı örtülü olan ve olmayan kadınlarla beraber, Alevi, Sünni, Kürt, Türk, Ermeni, Ezidi, Roman her kesimden insanın temsil edilebiliyor olması demokrasi adına mutluluk vesilesi.
■ Meclis’te farklı din ve etnik gruplardan kadın vekillerle iyi bir frekans yakalayabileceğinizi düşünüyor musunuz?
Bizim tarihimiz, farklı din, dil, ırk ve inançtan insanların birbirlerine saygı göstererek huzur içinde yaşadığı bir geleneğe işaret ediyor. Benim annem İstanbul Beyazıt’ta doğmuş. Anneannem ve annemden farklı dini ve etnik kimliklerden komşularıyla ilişkilerini, birbirlerinin özel günlerinde her türlü yardım ve desteği gösterdikleri hatıraları dinleyerek büyüdüm. Ben halk nezdinde böyle ayrımlar olduğuna inanmak istemiyorum. Yıllarca ülkemizde hâkim olan ve kendi vatandaşını “öteki” olarak gören baskıcı devlet anlayışı geride kaldı. İnsanların birbirlerine üstünlüğünün ancak takvada olacağına inanan biri olarak Meclis’teki farklı renklerin temsil açısından bir zenginlik olduğuna canı gönülden inanıyorum.
ARZU ERDEM: Alevi dernekleriyle yaptığım çalışma, birleşme gereksiniminin örneği
Çocukluğundan beri gönlünde siyaset yatan Arzu Erdem, 2005’te bu dileğini hayata geçirmeye karar vermiş. “Yurtdışında hep ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüm. Türkiye’de ülkesini ve bayrağını seven birinci sınıf vatandaş olarak siyaset yapılacak yer MHP’ydi” diyen Erdem, Alevi Dernekleri Federasyonu’nda MHP için çalışmalar yapıyor.
■ Neden MHP?
Milliyetçi Hareket Partisi, mensubu olduğum ve mensubu olmaktan gurur duyduğum tek parti. Fikirlerim ve dünya görüşüm, parti politikalarıyla bire bir örtüşüyor. 2007’de de 2011’de de MHP’den adaydım. Milliyetçi muhafazakâr bir aileden geliyorum. Şanlı davamıza hizmet eden MHP’de siyaset yapma kararım, bunun doğal bir sonucu.
■ 2009’da Kimsesiz Çocuklar Derneği’nin kurucu başkanlığını yaptınız. Peki bir kadın olarak Meclis’te neler yapacaksınız?
Sadece bir kadın, bir anne ve bir eş olarak değil, duyarlı bir insan olarak Türk milletinin sosyal sorunlarına çözüm üretmeye çalışıyorum. Sorunlarımızın başında, sürekli değiştirilerek yaz boz tahtasına dönen eğitim sistemimiz var. Bir diğeriyse, kimsesiz çocuklar ve madde bağımlısı gençlerimiz. Gençleri Uyuşturucudan Koruma Derneği’nin kurucu başkan yardımcılığını da yaptım. Sayıları her gün artan bu çocuklarımız topluma kazandırılmalı. TBMM’de bana verilecek görevlerle özellikle eğitim sistemi, kadın, çocuk ve gençlerimizin sosyal sorunlarına çözüm oluşturmayı arzu ediyorum. Üniversite dönemimden beri yurtdışı çalışmalarım da var, dezavantajlı gruplara ilişkin hem üniversitelerde hem de Avrupa Parlamentosu’nda eğitim modelleri çalışmalarım da...
■ Alevi Dernekleri Federasyonu’nda MHP misyonuna ilişkin çalışmalarınızı biliyorum. Farklı kimliklerden kadın vekiller olarak ortak noktalarda buluşabilecek misiniz?
Milletimizin bin yıllık kardeşliği şu an özellikle etnik kimlik ve din istismarı üzerinden zedelendi. Türk milletinin acilen kenetlenerek bu zedelenmeyi onarmaya ihtiyacı var ve bu onarımı sağlayacak olan Türk milletinin ortak paydası Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Alevi dernekleri ile yaptığım çalışmalar bu birleşme gereksiniminin önemli örneklerinden biri. Toplumuzun yüzde 50’sini kadınlar oluşturuyor. Sadece TBMM’de değil toplumun her kademesinde kadın temsilinin artmasını diliyorum. Kadın isterse başarır.
■MHP’yle zıt kutuplarda olan HDP Meclis’te... Sizce neler yaşanacak?
Kadın eli barış sürecinde işe yarayacak mı? Toplumumuzu ayrışmaya iten çözüm süreci kavramının aslında bir çözülme sürecine sebep olduğunu belirtmek isterim. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin de sürekli vurgu yaptığı temel ilkemiz olan “Kaos, kardeş kavgası, iç çatışma istemeyiz. Bizim bir anlayışımız vardır; önce ülkem ve milletim, sonra partim” cümleleriyle hareket ederiz. Milletimizin huzura, ayrışmadan kenetlenmeye ihtiyacı var. Temel sorun ekonomi ve toplumsal huzur. Benim de en büyük hayalim Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyada güçlü devlet, güçlü millet konumunu almasında bana verilecek olan görevleri layıkıyla yerine getirebilmek...
SELİNA DOĞAN: Mağduriyet yarıştırmadan tüm ötekilerin sesini duyuracağız
Bu seçimlerin en renkli isimlerinden biri, kuşkusuz Selina Doğan. 1960 darbesi sonrası Kurucu Meclis’e atanan ve 6 ay görev yapan Hermine Kalustyan’dan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yapacak ilk Ermeni kadın milletvekili o. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Doğan; Türkçe, Ermenice, Fransızca ve İngilizce biliyor.
■ Yıllar sonra ilk kez Ermeni bir kadın, bu iki kimliği bir arada Meclis’te temsil edecek.
Bu topraklarda yüzyıllardır çok çeşitli etnik ve dini aidiyetlere mensup topluluklarla bir arada yaşamamıza ve nüfusumuzun yarısını kadınların oluşturmasına rağmen, parlamento bu demografik gerçekliği yansıtmaktan çok uzaktı. Ancak şimdi, hâlâ yeterli olmamakla birlikte, önemli bir aşama kaydedildi ve hem kadın vekillerin sayısı arttı hem de farklı kesimlerin temsil edilmeleri mümkün oldu. Vekilliğimin her iki paydada da buluşmuş olması, gerek Ermeni toplumu, gerekse Türkiye açısından demokratikleşme adına memnuniyet verici.
■ Öncelikli olarak neler yapacaksınız?
Önceliğim demokratik mekanizmaları yeniden işler hale getirecek bir Anayasa’nın hazırlanmasında görev almak ve her türlü ayrımcılıkla mücadele etmek üzere nefret suçlarını mevzuatımıza kazandırmak olacak. Türkiye’nin demokrasinin evrensel standartlarına kavuşabilmesi için Avrupa Birliği’yle ilişkilerin yeniden rayına oturtulması için çalışacağım.
■ Sizce CHP sizi neden seçti ve sizden ne bekliyor?
Cumhuriyet Halk Partisi ciddi bir değişim geçirdi. “Sosyal demokrat” parti kimliğini güçlendiren önemli adımlar attı. Bir önseçim yaparak kadrolarını belirledi ve salt muhalefet eden bir parti olmak yerine eşit vatandaşlık temelinde tüm kesimleri kucaklayan, halkın gündelik sorunlarına hitap eden projeler üreten bir parti haline geldi. AKP’nin kutuplaştırıcı ve ötekileştirici politikalarının aksine CHP, 2015 milletvekili seçimlerinde farklı kesimlerden adaylar göstererek çoğulcu demokrasi taahhüdünü yerine getirmeyi amaçladı. Benim adaylığım ayrıca, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle 1915’in 100’üncü yılında dünyaya verilen bir mesajdır. Topluma hâkim olan düşmanlaştırıcı nefret söyleminden arınmamız ve keza Meclis’teki çeşitliliğin artarak devam etmesi için çalışacağım.
■ Sadece Ermenilerin değil, azınlıktaki bütün grupların sesi olacağınızı belirttiniz. Peki dengeleri nasıl koruyacaksınız?
Soykırım tartışmalarıyla ilgili nasıl yapıcı olacaksınız? Etnik ve dini farklılıkların birer kültürel zenginlik olduğu, bedensel farklılıklarınsa ayrımcılığa asla mazeret olamayacağı inancına dayalı bir adalet ve vicdan anlayışı, toplumsal dengenin oluşması için en temel husus. Eşitsizlikten nasibini alan tek kesimin Ermeniler olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da mağdur olan her topluluğun birer milletvekili çıkarmasını mı bekleyeceğiz? Elbette hayır... O yüzden mağduriyetleri yarıştırmadan aynı hassasiyetle tüm ötekilerin sesini duyuracağız.
■ Ermeniler özelinde ne söylersiniz?
Ermeniler binlerce yıldır Anadolu’da yaşayan ve sayıları milyonlarla ifade edilen bir milletken bugün sayıları 50-60 bin olarak tahmin edilen bir “azınlık” haline geldi. Diyaspora ise bu topraklarda yaşama hakları ellerinden alınan Ermenilerin torunları. Üstelik atalarının doğduğu bu toprakları anavatanları olarak biliyor ve Türkiye’yi özlemle anıyorlar. Yanı başımızda sınır kapımızın kapalı olduğu komşumuz, bu ülkede yaşayan binlerce kişiyle aynı dili konuşuyor. Orada bu topraklardan göç edenlerin torunları yaşıyor. Ermenistan’da çok insan halen kendisini Erzurumlu, Malatyalı, Diyarbakırlı olarak tanıtıyor. Erivan’ın en büyük mahallelerinden birinin adı “Nor Malatya”. Bizse sınırların kalktığı bir dünyada kapı komşumuzla aramıza duvar örmüşüz. Kapıları açarak iki toplumun kültürel, ticari ve siyasi ilişkilerinin gelişmesine olanak sağlamalıyız.
‘Eril dilin kırılması önceliğimiz olmalı’
■ Bu seçimde sizin gibi farklı kökenlerden seçilen çok kadın milletvekili var. Tabii HDP de artık Meclis’te. Sizce kadınlar neleri başaracak?
Tarihimiz; savaşlarda, sürgünlerde, babasını, kocasını, bedenini, kimliğini kaybedip hayatta kalabilen kadınların hikâyeleriyle dolu. Benim de büyük büyükannelerim benzer mağduriyetler yaşadı. Bugün bu bilinçle kadın kimliği üzerinden yürütülerek şiddeti adeta ödüllendiren, anadilinin çocuklara aktarılmasının önünde engel teşkil eden ve kültürlerin yok olmasına sebep olan politikalarla mücadele edeceğiz. Mecliste hâkim olan eril dilin kırılması ve cinsiyet duyarlılığının tabana yayılması hepimizin önceliği olmalı.