Baro seçimleri (1)
Bendeniz, belki de hayatımda en son Baro’nun yaptığı seçimlerde oy kullanmak için geçen hafta İzmir Fuarı’na gittim.
Daha doğrusu endişeyle gittim. Benim yaşım çok ilerlediği için değerli dostum Erdal İzgi fuara girme işini önceden çözmüştü. Nitekim deneyimli şoförüm Halil Ol, arabayı oy kullanma mekânına kadar yaklaştırdı.
Ben (1) nolu masada, yani benim gibi ihtiyarların masasında oy kullandım. Beş liste çarpışıyordu. İlk defa böyle bir olayla karşılaştım. Başkan adaylarının büyük çoğunluğunu tanımıyordum. Sadece Aydın Özcan hakkında, az da olsa bir fikrin sahibiydim. Oyumu Aydın’ın kırmızı listesine verdim.
Daha sonra seçimi kazanan Aydın’ı hem tebrik ettim hem de basından takip ettim.
Sloganında “Baro, avukatlar için vardır” diyordu. Bu yanlış ve dipsiz bir slogandır. Barolar, zaten avukatlar için yasalarla kurulmuş kamusal meslek birlikleridir. Baroların avukatlar için yapacağı pek çok hizmetler vardır. “Kasalarımızı doldurduk” diyerek övünmek marifet değildir. O kasalar, tüm avukatların aidatları ile doldurulmuştur.
Bunun dışında gelir kaynakları yaratılmış ise, onu bilemem.
Beni en çok garipseten olaylardan biri de, seçimlerin sonucu alındıktan sonra, bir avukat mı yoksa sıradan bir vatandaş mı bilemem... Ama bildiğim ve gördüğüm ve kınadığım önemli bir gösteriydi.
O da Aydın Özcan birinin sırtına binmiş gösteri yapıyordu.
Bendeniz 60 yıllık avukatım. Nice dostlarım arkadaşlarım Baro Başkanı olmuşlardır.
60 yıllık meslek hayatı olan bir avukat olarak, bir baro başkanının bir avukatın sırtına binerek gösteri yapmasını, hiç ama hiç yakıştıramadım.
Atmış yıldan bugüne Türkiye’nin hiçbir Baro’sunda böyle bir olay görmedim.
Demek istiyorum ki, bir üniversiteyi bitirmek, toplumun belirli noktalarına gelmek entelektüel olmak değildir.
Önce insan olmak gerekir.
Tevazu en büyük insanlıktır.
1950’den sonra, Demokrat Parti’nin kötü dönemleri başlamıştı.
Üniversite öğrencileri suskun ama kararlıydı. Topluca, bir trenle Ankara’ya gittik.
Şikayetlerimizi, doğrudan İsmet İnönü’ye iletmek istiyorduk.
Kalabalıktan birkaç arkadaş İsmet İnönü’nün elini öpmek istedi. Kesinlikle ret etti.
Hatırlarsınız oğlu Erdal İnönü de şemsiyesini kimseye vermezdi.
Yağmurlarda kendisi kullanırdı. Bunlar görgü meselesidir.
GELELİM OYLARA
Gerçekten, evvelce beraber oldukları arkadaşları bir prensip nedeniyle içlerinden ayrılmış ve her biri ayrı birer listeyle meslektaşlarımızın önüne çıkmış olmasına rağmen, yani kısaca bölünmeye rağmen en yakın rakibinden 648 oy fazla almak, bir seçimde kazanma başarısıdır.
Aydın Özcan 1957 oy almış. Buna karşın dört başkan adayının 2919 oy aldığı ve 2245 avukatın oy vermeye gelmediği dikkate alınacak olursa bu bir zaferdir ama... Pirus zaferidir.
Bildiğiniz gibi M.Ö 280-279 yıllarında Kral Pirus Roma’ya saldırır, ne pahasına olursa olsun, savaşı kazanmak için her şeyi feda eder.
Ve sonunda savaşı kazanır. Ancak, 50 filin desteklediği ordusunun tamamını kaybeder.
Savaşı kazanmıştır ama ordusu yok olmuştur.
Şimdi bakalım.
Baro’nun oy kullanabilecek 7121 üyesi var. Siz sadece 1957 oy almışsınız. Sizin muhaliflerinizin toplam oyu 2919, yani sizin oylarınızdan 962 oy daha fazla...
O halde... Bu rakamlarla Baro’yu yönetmek kolay olmayacaktır.
Yapılacak şey kazanamayan Baro başkan adaylarını da içeren bir grupla Baro’yu yönetmek. Yani ortak akıl’ı egemen kılmak.
Ben Aydın Özcan’ı ilk defa seçim günü gördüm ve tanıdım. Heyecanlıydı.
Onun grubundan Volkan’la konuştum. Yine de en çok oy alarak Baro Başkanı seçildiği için kendisini ve arkadaşlarını kutlarım. Hayırlı uğurlu olsun. Bu görevi tevazu ile ve ortak akılla yürütmesini tavsiye ederim.
Hoşça kalın.