Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Brezilya seçimlerinde ilk turu önde bitiren ve ay sonundaki ikinci turda büyük ihtimalle ülkenin yönetimini ele geçirecek olan Jair Bolsonaro’dan The Guardian önceki gün “şey” diye bahsediyor. Nasıl oldu da böyle bir “şey” koskoca ülkenin başına geçebilecek kadar güçlendi?

        Bolsonaro eşcinsellerin dayakla tedavi edilmesinden yana; çocukken yeteri kadar dayak yerlerse “düzeleceklerini” iddia ediyor. Kendisiyle söyleşi yapan bir kadın muhabirin eşcinsel olduğunu öğrenince “Sana bakıp da eşcinselsin demem, hatta askeri okulda olsaydım ve sokakta seni görseydim arkandan ıslık bile çalardım” diyor. “Epey güzelsin.”

        Daha önce bir kongre üyesine de “Tecavüz etmeye bile değmezsin” demişti. “Değmez çünkü çok kötü, çok çirkin” diye açıkladı.

        Oğlunu bir erkekle birlikte görmektense araba kazasında ölmesini tercih edermiş.

        #MeToo’ya, kadınlarının güçlendiği, kadın hareketinin yol almaya başladığı bir döneme uygun bir siyasetçi, değil mi?

        Jair Bolsonaro
        Jair Bolsonaro

        “ASLA O” HAREKETİ

        Bugünlerde Brezilyalılar başka bir etiketi gündeme getiriyor zaten: “Ele Não” kabaca “Asla o” diye çevrilebilir.

        Sosyal Liberal Parti’nin lideri, ama ne sosyal ne liberal. Hatta iktidara gelirse komutanlardan oluşan bir kabine kurmayı hayal ediyor. İşkenceden yana olduğunu gizlemiyor, halkın da bunu desteklediği görüşünde.

        Herkesin silah sahibi olmasını ve kendilerini Brezilya’nın fakirlerine karşı savunmalarını da öneriyor. Kırsal kesimlerde yaşayan (ve soyu köleliğe dayanan) fakir halkın 100 kiloya ulaştığını, hiçbir işe yaramadıklarını, her önüne gelenin ürememesi gerektiğini söylüyor.

        En önemlisi ülkede hiçbir şeyin seçimle değişmeyeceğini savunması. Ona göre Brezilya’yı yöneten askeri diktatörlüğün yaptığı gibi 30 bin kişiyi öldürmek ilerleme sağlar. Zaten bu yüzden de iç savaştan yana.

        Geçen hafta John Oliver’ın “Last Week Tonight” programının büyük bölümü Brezilya’ya ayrılmıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse, seçimlerin olduğunu biliyordum ama işin bu kadar aşırı uçlara vardığının da farkında değildim. Zaten Oliver da “Kimin umurunda diye düşüneceksiniz, değil mi” diyor ama 200 milyon kişinin yaşadığı ülkede yaşananlara kayıtsız kalınmamasını vurguluyor.

        Bizdeki solcuların tıpkı Chavez ya da Castro hayranlığıyla Bolsonaro’ya da yakında hayranlık beslemeye başlayacaklarını tahmin ediyorum. Ne de olsa ABD, İngiltere ve Batı basını toptan bu adama karşı. Kim bilir, hakkında ne mitolojiler üretilecektir.

        GERÇEK DİKTATÖRÜ GÖRÜN

        Bolsonaro gibi bir karakteri filmde kullanmaya kalksanız kimse inandırıcı bulmaz. Ama ne yazık ki gerçek ve hakikaten de dünyanın geride bıraktığını düşündüğü türden bir tuhaflık.

        Brezilya halkı son yıllarda arka arkaya yaşanan yolsuzluklardan bıktığı için en azından henüz yolsuzluğa bulaşmadığı için Bolsonaro’yu tercih ediyor. Zira “umut” olarak bakılan eski cumhurbaşkanı bile hapiste. Üstelik, Bolsonaro tıpkı Trump gibi kendisini “dışarıdan bir aday, alternatif, çürümüş sistemin karşıtı” diye pazarlıyor.

        Dünya siyasetindeki trendler Trump’ın açtığı kapıdan çok daha beterlerinin girmek için yarıştığını, üstelik bu gibi tuhaf figürlerin karşılık bulduğunu, eskiden kabul ettiğimiz asgari standartların giderek yerle bir olduğunu gösteriyor.

        Şöyle bir hata yapıyoruz hep birlikte.

        “Diktatör” ve “faşist” gibi tabirleri bonkörce kullanıyoruz, Hitler benzetmelerini bedava bulmuş gibi dayanaksız yapıyoruz. Otoriter lider olmak başka, Hitler bambaşka oysa. Batı’da herhangi birine Hitler dediğinizde “Gaz odaları, ölüm kampları var mı” diyecektir.

        Türkiye hakikaten gerçek diktatör nedir bilmiyor; umarım asla böyle bir tecrübe de yaşamayız, kendi Bolsonaro’larımızın oluşmasının önünü tıkarız. Cem Uzan’ın siyasete girişi ve önünün kesilmesi erken bir fırtınaya çabuk tedbir alınmasıydı bu açıdan.

        Telaffuz edilmeden önce birkaç kere düşünülmesi gereken kavramları bol keseden dağıtarak içini de boşaltıyoruz. Sonucunu beğenmeseniz de Türkiye’de seçimler oluyor, katılım çok yüksek, siyasi partiler, tartışmalar, onca aksaklığa rağmen gazeteler, televizyon kanalları, ifade alanları mevcut. Bütün siyasi liderler de sandığa saygı duyuyor. Hiç kimse iç savaştan, seçimleri iptal etmekten bahsetmiyor. İnsanın aklına bile gelmiyor, çünkü biz yer yer sarsılsa de demokrasi geleneğiyle yoğrulmuş, bunu benimsemiş bir ülkeyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ODTÜ’lü öğrencilerle buluşacak olması buna bir örnek işte.

        Bir aralar başka ülkeler örnek verilerek “Türkiye onlar gibi olacak mı” denirdi. Ne İran olduk, ne Malezya. Ne de karanlık Suudi devleti. Brezilya da olmayacağız.

        Diğer Yazılar