Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kavramların henüz yerli yerine oturmadığı yıllarda Kürşat Bumin solcu olarak anılırdı entelektüel çevrelerde. Gerçi yazı şöhretini büyük çoğunlukla sağcı yayın organlarına borçluydu, ama orada da çıkıntı dururdu. İşin doğrusu, solcu değil liberaldi. Liberalin pratikteki karşılığıyla İkinci Cumhuriyetçiydi ama bunda utanılacak, ayıplanacak, kınanacak bir durum da yoktu.

        Entelektüel olmak bir spektrum sonuçta, Bumin de bir ucundaydı. Ama aynı kamptaki arkadaşlarına göre çok daha düşüncelerini belli bir teorik temele oturtarak savunurdu. En önemli özelliği de bir entelektüelde olması gereken çok önemli iki özelliğe sahipti: Objektif ve vicdanlıydı.

        Bütün İkinci Cumhuriyetçiler ya da dönemin önde gelen İslamcı gazetecileri gibi Kürşat Bumin’in de teorik altyapısı Marksist literatürdü, ama soldan hiçbir zaman nefret etmedi. Ya da İletişim Yayınları gibi sola içeriden ihanet etmedi. Diyorum ya, diğerlerinden farkı ahlaki pusulasını hiç kaybetmemesiydi.

        Bir gün bir gazetem olsa mutlaka Kürşat Bumin’in yazmasını isterdim. Hiçbir zaman bir gazetem olmayacak, Kürşat Bumin aramızdan ayrıldı.

        MAHALLENİN EN İYİSİYDİ

        Kayıtsız kalınmaması gereken bir bölüm bu. İkinci Cumhuriyetçi yazarlar arasında şöhreti, bilinirliği Altan ailesi veya bir Murat Belge falan kadar fazla değil ama belki içlerinden en iyisiydi. Belli değerleri savunmanın futbol holiganlığı anlamına gelmediğini bildiği için kendi gördüğü yanlışlara karşı sesini yükseltmekten çekinmedi çoğu zaman. Onunla aynı mahalledekilerin fikirlerini egemenlerin emrine vererek servet yaptığı yıllarda pastadan hiç pay almadı mesela. Aksine hep ilk kovulanlardan oldu.

        Ali, Ahmet, Etyen, Cengiz gibi adları olan ve bir zamanlar ekranları, gazeteleri kaplayan, çok önemli bilir kişi muamelesi yapılan isimlerin bugün çöpe atılmış olmaları tesadüf değil. Kullanışlı ve dönemsellerdi; varlık gösterdikleri süreçte düşünce hayatına herhangi bir katkı yapmadılar, kendi sığlıkları içinde hep çıkar peşinde koştular.

        Kürşat Bumin
        Kürşat Bumin

        Kürşat Bumin ise hiçbir şey yapmadıysa içinde bulunduğu mahallenin entelektüel çıtasını yükseltmek, toplumsal tartışmada seviyeyi artırmak, siyasi söyleme biraz daha derinlik katmak için uğraştı. Az bilinirliğinin nedeni bundan herhalde; bizim ülkemizde derinliği olanlar sevilmez, en iyi sloganı atanlar en büyük yazar olur.

        Bumin’in solcu olarak bilinip hemen hep İslamcı yayın organlarında yer alması da tesadüf değildi. Dönemin şartları bunu gerektiriyordu. Dahası, Nabi Avcı, Kanal 7 zamanlarının Ahmet Hakan’ı, sonraki yıllarda Fatma Barbarosoğlu gibi isimler İslamcı basın olgusuna kayıtsız kalınamayacağını, “karşı mahallenin” öyle kolay yabana atılmaması gerektiğini gösterdiler. Özellikle 28 Şubat döneminde yaptıkları yayıncılıkla Kanal 7 ve Yeni Şafak’ı iyi hatırlanıyorsa kimi isimlerin bireysel çabalarını unutmamız gerekiyor.

        İSLAMCI BASININ ROLÜ

        Medyadaki genel çürümeyle birlikte İslamcı basının da geçmişteki entelektüel çıtayı nasıl aşağı çekmeye razı bırakıldığını konuşabilmeliyiz Bumin’in ölümü vesilesiyle. İslamcı basın “öteki” ve “muhalif” olduğunda alternatifti, özgürdü, daha ilerideydi. Ancak hiç kimsenin böyle bir iç hesaplaşmaya girişeceğini düşünmüyorum… Ne yeri ne zamanı.

        En azından Bumin iktidar yanlısı veya karşıtı olmanın ötesinde her zaman daha iyi bir seçenek bulunduğunu, medyanın okura karşı seviyeyi yükseltmek gibi sorumluluklarını hatırlatmaya çalışıyordu. Tam da bu yüzden kariyerinin azımsanmayacak bir bölümünü ısrarla medya eleştirisine adamıştı.

        Türlü tabuların tartışmaya açıldığı, laik mahallelerde Yeni Şafak okunduğu, düşünce mozaiğinin çeşitlendiği, yeni renkler ve seslere ifade alanı sağlayan o ortam çoktandır yok. Kürşat Bumin de adeta bu dünyada artık yeri kalmadığını fark ederek gitti. Şimdi onu ananların ne kadar cılız bir koro oluşturduğunu görmek Bumin’in entelektüel yalnızlığını da özetliyor.

        Ama kim bilir, bir gün bir genç gecenin 3’ünde kafasına eser eski gazeteleri karıştırmaya başlar; belki bir genç sahafta “Otoriter Demagoji” ya da “Medyakronik” kitaplarına denk gelir. Kimi ölümler, boşa geçen kimi hayatlar gibi önemsizdir. Çabaları boşa gitmeyecek Kürşat Bumin’in. Artık aramızda olmadığı için çok üzgünüm.

        Diğer Yazılar