Mesele poşet değil anlamadın mı?
Büyük protesto eylemine dair plan muhalif mahallenin kendini ifade etme alanı Facebook’ta karşıma çıktı. Duyduğum en saçma örgütlü tepki girişimine göre 1 Ocak günü süpermarketlere gidilecek, market arabası doldurulup yüklü bir alışveriş yapılacak. Kasiyer bütün ürünlerin barkodlarını teker teker okuttuktan sonra da poşet istenecek, poşete para alınacağı söylendiğinde de alışverişten vazgeçilecek. Böylece kasiyer bütün ürünleri teker teker yerine koymak zorunda kalacak.
Bu eylemin tam olarak kimi cezalandırdığını anlamadım. Düşük bir maaşla dev bir market zincirinde çalışan kasiyerin biriken ürünleri teker teker raflara yerleştirmesi nasıl hükümete tepki olarak ulaşacak, emin değilim.
ÇOK DOĞRU BİR KARAR
Tıpkı sigara yasağı gibi naylon poşetlerden ücret alınması da hükümetin alkışlanması gereken kararlarından biri. Dünyanın bütün medeni ülkelerinde kapalı alanlarda sigara içilmiyor, naylon poşetlerden ücret alınıyor. ABD’de naylon poşetlerden ücret alınmayan New York gibi eyaletlerde ise kimi marketler kendi torbası ya da çantasıyla gelenlere cüzi bir indirim uyguluyor. Almanya ise naylon poşetle mücadeleyi en agresif noktaya taşıyan ülkelerden biri: 1 Euro’ya kadar çıkıyor plastik poşete ödenen ücret.
“Batılı böyle yapıyorsa kesin doğrudur” diye bir yasak getirmenin de tek başına bir gerekçe değil elbette. Ama naylon poşet meselesi devletlerden ve hükümetlerden bağımsız olarak yaşadığımız gezegene karşı sorumluluğumuzla ilgili. Bugüne kadar dünyayı çok hoyrat kullandık, çok zarar verdik, geç de olsa, yeterli olmasa da tedbir almak zorundayız.
Market alışverişini için çok basit alternatifler de mevcut. Fatih Altaylı’nın önerdiği gibi file kullanmayı hatırlayabilirsiniz. Benim gibi sırt çantasına doldurabilirsiniz aldıklarınızı. Dışarıya hava atmak istiyorsanız Balenciaga’nın Fransa’daki süpermarketlerde satılan alışveriş poşetlerinden esinlendiği renkli dev çantaları tercih edebilirsiniz. Yanında kendi poşet veya çantasıyla markete gitmeyenden para alınması cüzi bir trafik cezası olarak yorumlanabilir, ya da bu gezegende yaşamamız karşılığında ödeyeceğimiz küçük bir vergi.
Geçenlerde bir arkadaşım artık köpeğini gezdirirken yanına poşet almadığını anlatıyordu, çünkü sokakta günün herhangi bir saati öylesine uçuşan torbaları kullanmaya başlamış. Yaklaşık 10 yıl önce köpeğimi ben fark etmeden yuttuğu bir poşetin midesine dolanması sonucu kaybettim ben de. Biriken poşetlerin denizleri nasıl kirlettiği, birçok canlının yaşamına nasıl tehdit oluşturduğu ortada. Bu konuda medya yayın yapıp kamuoyunu hazırlamalı, seçim kampanyasında bayraklara, posterlere yer vermeyecek hükümet de kamu spotlarıyla bilinç oluşturmalı.
BEDAVA SEVDASI
Ama tabii hiçbir şey bedavanın çekiciliğinin yerini tutmuyor. Zaten poşetlerden para alınmasına oluşan tepkinin temelinde de bu yatıyor. Ne de olsa biz bedavayı severiz. Dahası, Türk halkı için naylon poşet sadece market alışverişi taşıma işleviyle de sınırlı değil. Estetik bilincimiz tam olarak gelişmediği için kimi zaman uçak, otobüs yolculuklarına bile elinde market poşetiyle çıkanları görmek mümkün. Eskiden “Almancı” uçaklarının bagaj bandından ne poşetler boşalır, içinden neler neler dökülürdü.
Bugün hala İstanbul’un kalburüstü semtlerinin sokaklarında marketten çıkmadığı halde elinde poşetle dolaşan, artık ne taşıyorsa onu naylon poşete dolduran insanları görebilirsiniz. Zaten poşetin ücretlendirmesine tepki gösterenler sadece alt kesimler değil. Sosyal medyadaki hükümet karşıtları da bedava verilen poşetin ücretlendirilmesine öfkeli. Motivasyonları her ne pahasına olursa olsun hükümete muhalefet etmek de değil sadece. Anahtar kelime onların da bedavadan feragat edecek oluşu.
İşin ironik tarafı Facebook sayfalarında poşet eylemi paylaşımı yapanların bir süre önce “bedava kek” vaadiyle dalga geçmelerini hatırlamam. “Bizim adayımız Quantum diyor, diğeri kek” diye seçmeni küçümsüyorlar, seçimden sonra da Erdoğan’ın nasıl sıradan gibi görünen vaatleriyle oy aldığını anlayamıyorlardı. Şimdi 1 Ocak’ta kasiyeri cezalandıracaklar. Kek ya da poşet, fark etmiyor işte. Bedavanın cazibesi sınıf, kültür, eğitim farkı tanımıyor.
***
İzmir’e Selin Sayek Böke mi?
Kendisini yine bir seçim rezaletinin içinde bulan, seçime üç kala hala büyük şehirlerdeki adayları belli olmayan CHP cephesinden son haber… İzmir için Selin Sayek Böke’nin adı düşünülüyormuş şimdi, zaten Kemal Kılıçdaroğlu da garanti yerlere kadın aday koymak istiyormuş.
Bütün bunlar doğru da olabilir, yanlış da… Hurafe de olabilir, gerçek de… Hayata geçebilir, geçmeyebilir de…
Tek belirleyici açıklamayı yapmadan önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun ruh hali… Mikrofona konuşana kadar kim bilir kimden etkilenecek… Selvi Hanım bir şey söylemiştir, kararını değiştirir. Yolda şoföründen bir cümle duyar, kararını değiştirir. O an bir köşe yazısına gözü takılır, kararını değiştirir.
Zaten kendi kendine karar verebilecek biri olsa CHP bugünkü durumda olmazdı. Adaylar beş sene önceden belli olur, ona göre bir çalışma yapılırdı.
***
Bu ilanı anlamadım
Geçenlerde İstanbul metrosunda bir poster gördüm. İstanbul belediye başkanı Mevlüt Uysal’ın fotoğrafıyla yeni havalimanın açılışı duyuruluyordu. Anlam veremedim, zira Uysal’la bu projenin ilgisi yok. Sadece havalimanı açıldığında tesadüfen belediye başkanı olarak görev yapıyor. Ne başlangıcıyla ilgisi var, ne de bundan böyle havalimanın olduğu kenti yönetecek. Aday gösterilmeyeceği belli, zaten bu göreve de geçici olarak gelmişti.
Peki bu poster kimi hedef alıyor, neyin reklamını yapıyor? Gerçekten çözemedim.