Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ocak ayında Chanel defilesinin sonunda Grand Palais’de konukları selamlamamasından anlamalıydık bir sorun olduğunu. Birkaç güne kadar Milano’da gerçekleşecek olan Fendi defilesinde de podyumda yürümeyecek Karl Lagerfeld.

        Öldükten sonra öğrendim, meğerse Chanel ve Fendi’yle ömür boyu kontratı olan, bütçe nedir ilgilenmeyen, sınırsız yaratıcı ve finansal özgürlük tanınan Lagerfeld “stilist” diye küçümsenirmiş. Bizde de Yıldırım Mayruk’u “terzi” diye aşağılamaya çalışanların, Mayruk’un da bu tabiri sahiplenerek kendisi için kullandığını biliyorum. Bir süre önce sohbet ederken moda dünyasında arka arkaya yaşanan değişimlerden, bir sürü tasarımcının aniden görevi bırakıp başka markalara geçmesinden bahsediyorduk. “Karl Lagerfeld, Chanel’in başında olduğu sürece hiçbiri başaramaz,” demişti Mayruk.

        Stilist ya da terzi, kim ne derse desin. İkisi de en başta usta. Değişen teknolojiler, Instagram’a yönelik kıyafet yapma yarışı, defile kültürüne darbe vuran ve birçok markanın benimsediği “hemen gör hemen giy” eğilimlerine karşı eski kaleyi koruyan büyük ustalar ikisi de. Gerektiğinde Instagram’a da malzeme verecek, medyayı ve ilgi çekme iştahlılarını tatmin edecek kadar da başarılılar ama. Tabii ölçüler ve bütçeler faaliyet gösterdikleri ülkelere göre orantı.

        Karl Lagerfeld, mirasını devraldığı Gabrielle Chanel’in markasının zirvede olduğunu hep hatırlattı ve hep çıtayı daha da yükseltti. Grand Palais’i raflarında Chanel marka makarna ve deterjan satılan bir süpermarkete çevirdi, İsveç’ten buzdağı getirdi, podyumun tam ortasına roket yerleştirdi.

        Yıldırım Mayruk ise sosyal medyadan önce ilk transparan kıyafetle “viral” olmayı başardı. Deniz Akkaya’nın göğüs ucuna kondurduğu iki küçük kelebekle aynı gün bütün gazetelerin birinci sayfasında yer aldı ve o gün Deniz Akkaya’yı yarattı. AK Parti’nin iktidara gelişinin ertesi günü podyuma tesettürü andıran kıyafetler çıkaran da o oldu.

        Hiç kimse geçmeyecek çünkü, o devir bitti.

        Karl Lagerfeld
        Karl Lagerfeld

        MODA SANAT DEĞİLDİR ANLAYIŞI

        Biri bizim, biri dünya modasının en büyük ismi kabul edilirken nasıl oluyor da terzi ya da stilist diye küçümsenebildiler?

        İkisi de modaya sanat değil, tüketim kültürünün bir parçası, bir ticari ürün olarak yaklaştı çünkü. Karl Lagerfeld ömrü boyunca tasarımcıların çok çalışmaktan yakınmalarını anlayamadığını söyledi mesela. İnsanüstü bir çabayla yılda 14 koleksiyon sergilerken kendisinin bir makine olduğunu söylüyordu. Moda dünyasının alışkanlıklarını çalışkanlığıyla yerle bir etti ve bu arada epey de düşman kazandı. Hepsinden daha iyi ve başarılı olduğunu bildiğinden insanları kırmayı, sonradan toparlamayı da önemsemedi.

        Yıldırım Mayruk’un koleksiyonları da basına verilen birkaç transparan malzeme dışında müşteri odaklı tasarlandı hep. Atölye aynı zamanda müşterilerin sığınaydı, “terzi” ise hayatlarını paylaştıkları bir sırdaş. Özel bir gün öncesi kıyafet diktirmeye gelen müşteri her seferinde ustanın gözüyle ölçü alıp rakamları aynen tutturması karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Mayruk ise 40 sene sonra eline aldığı kıyafette dikişlerin hiç atmamış olması ve kıyafetin yıpranmadan sapasağlam durmasıyla övündü hep.

        İki moda ustasını değişim rüzgarlarına, endüstriyel baskıya da kültürün evrimine karşı koruyan ise müşteriye hep istediklerini vermeleri ve tatmin etmeleri olmalı. Yıldırım Mayruk’a gelinlik siparişi veren kadınların nasıl kendilerinden geçtiğine gözümle tanık oldum. Chanel mağazasına alışverişe gittiğimiz kadın arkadaşlarım başka bir gezegene aktarılmış gibiydi. Üzerlerine ne giyseler yakışıyordu bir de.

        Daha geçenlerde seyahatlerde kullanmak için tasarlanmış Chanel marka bir boyun yastığına bakarken bu ürünün tek farkının logosu olmadığını düşünüyordum. Sadece taşımak statü simgesi değil, kendisi de statü simgesi olmayı hak edecek kadar estetik ve şık.

        Yıldırım Mayruk
        Yıldırım Mayruk

        EN BAŞARILI TASARIMI KENDİSİ

        Karl Lagerfeld’in sırrı abartılı rakamlara satılan alışılmışın dışında ürünler (Chanel logolu kayak tahtası mesela) daima giyilebilir olan kıyafetler tasarlamasıydı. Özellikle Chanel’de markanın kökenlerini hiç bozmadı, hatta bu yüzden kendini yenilememekle de eleştirildi.

        Öte yandan, kendi adını taşıyan markası da hiçbir zaman bir Chanel ya da Fendi olmadı. İnsan eline bir Chanel aldığında nasıl farkı anlıyorsa, Karl Lagerfeld ürününe dokununca da nasıl bu kadar kötü olabildiğini merak ediyor. Bu da kimi eleştirmenlerin “Acaba başkalarının ilhamı altında daha mı başarılı oluyor” diye sormalarına neden oldu. Sanki umursamıyordu.

        Karl Lagerfeld’in en büyük tasarımı ise kendisiydi; moda dünyasında bile bile bir karikatüre dönüşmesine neden olan ve takım elbisesi, yarım eldivenleri ve at kuyruğuyla tamamladığı o karakter. Gazlı içecek şişesinden oyuncak ayıya kadar suretini yere yansıtan o “Karl” her yaşta insanın aşina olduğu, bir Halloween kostümü bile olabilen bir karakterdi. Aslında bu dünyaya vedası modanın bir karikatüre dönüştüğü, haute couture’ün öneminin azaldığı, o şaşalı günlerin sonuna geldi. Moda tasarımcılarının dikiş ve çizim bilip bilmemesi gerektiği tartışılıyor şimdi ve Virgil Abloh gibi balonlar bilmiyor.

        Hep Karl Lagerfeld’in yerine kimin geçeceği merak edilirdi. Chanel yardımcısını göreve getirerek bu koltuğun kuşaktan kuşağa aktarılacak bir kavuk olmadığını, markanın alışıldık geleneğin sürdürüleceği mesajını verdi. Yeni bir Karl yok, yerine hiç kimse geçmeyecek çünkü, o devir bitti. Tıpkı Yıldırım Mayruk’tan sonrasının olmadığı gibi.

        Diğer Yazılar