Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Medyanın, finans sektörünün, yerleşik düzenin temsilcilerinin ve muhafazakarların korktuğu gerçek oluyor galiba, ABD tarihinde ilk kez sosyalist bir aday Başkan adaylığına doğru ilerliyor. Cumartesi günü Nevada eyaletindeki ön seçimde rekor oy aldı Bernie Sanders. Daha çok ön seçim var, matematik de değişebilir. Ama Nevada’da aldığı yüzde 46’lık oy Sanders’ın yarışı önde tamamlayacağını ve Trump’a karşı yarışacağını gösteriyor.

        Büyük seçimi kazanabilir mi? Birkaç haftaya kıyasla çok daha kuvvetli bir ihtimal bu. Çünkü 2016’daki Trump gibi hiçbir şey Sanders rüzgarını kesemiyor, engelleyemiyor gibi. Üstelik, Sanders’da normal şartlarda bir siyasetçinin aleyhine işleyecek çok malzeme var: beyaz saçlı, 80’ine yaklaşan, birkaç ay önce kalp krizi geçiren, Yahudi ve sosyalist olduğunu açık açık söyleyen, yakın zamana kadar Demokrat Parti üyesi bile olmayan bir politikacı.

        Gelin görün ki çeşitli nüfusuyla ABD’nin genelini daha fazla yansıtan Nevada’da ciddi bir taban koalisyonunun desteğini kazandı bu sosyalist politikacı.

        SANILDIĞI KADAR SOSYALİST DEĞİL

        Öncelikle Sanders’ın “sosyalist” kimliğini tırnak içine almak gerekiyor. Orta yolcu siyasetçiler bu kimliğinin onun aleyhinde işleyeceğini iddia edip seçmenin sosyalizme tepki göstereceğini düşünüyor. Oysa Sanders’ın savunduğu ilkeler Kıta Avrupa’sındaki sosyal demokratlardan farklı değil; Avrupa’daki yeşiller ya da diğer sosyalist hareketlere kıyasla çok daha ortada olduğu bile söylenebilir.

        ABD’deki seçmenin de Sanders’ın medyanın yansıttığı kadar uçta ya da ekstrem olmadığını düşündüğünü düşünüyorum. Karşılık bulan üzerindeki bu etiketler değil, verdiği mesaj: Herkes için sağlık sigortası, bedava eğitim, marijuana’nın yasallaştırılması, göçmen politikalarında reform, haksız sınır dışı uygulamalarına son, gelir adaleti, zenginlere yönelik servet vergisi ve Wall Street’in siyasetteki etkisini yok etmek.

        Son yıllarda özellikle Wall Street’in önderliğindeki müesses nizam siyasette o kadar baskın oldu ki mazlumu savunan Sanders gibi siyasetçiler uçtaymış gibi algılanmaya başladı. Demokrat Partili siyasetçiler bile finans sektörünün taleplerine boyun eğdi, politikacılar orta sınıfın, sıradan insanların hakkını aramak yerine değil paranın hizmetine girdi. Sanders şimdi Demokrat Parti’ye unuttuğu önceliklerini hatırlatmak için yola çıktı ve bu mesaj şimdilik karşılığını bulmuş gözüküyor.

        Sanders’ın önünün kesileceğine dair ciddi bir paranoya var. Daha önce bir anlamda Hillary Clinton’a adaylık “armağan” edildi, benzer bir şekilde Sanders’ın bileğinin hakkıyla kazandığı adaylığın da son anda elinden alınabileceği konuşuluyor.

        Michael Bloomberg gibi ortadaki adayların ABD’de seçim kazanma ihtimalinin daha fazla olduğuna dair bir inanış var. Merkezdeki veya ortanın solundaki bir adayın kararsız seçmeni tavlayabilecekleri varsayılıyor. Bugün ABD’de yüzde 15’e varan oranda bir kararsız seçmen var. Bazen Demokrat, bazen Cumhuriyetçi partiye oy veriyorlar. Çoğunlukla seçimleri de bu kararsızların belirlediği düşünülüyor.

        Son günlerde popüler olan bir başka teoriyse seçimlerin artık kararsız seçmene yatırım yaparak kazanılmadığını iddia ediyor. Siyaset bilimci Rachel Bitecofer’in tezi adayların kararsız ya da karşı parti seçenini tavlamalarındansa kendi tabanlarında heyecan yaratmaları. Diğer partiden oy almak yerine protesto oyu verecek ya da evde oturup seçimi boykota hazırlanan, yahut Yeşil Parti gibi seçilme ihtimali olmayan üçüncü alternatife oy verecek seçmeni kazanmak. Bitecofer haklı olarak Demokrat Parti’nin sürekli Cumhuriyetçi seçmenden oy almaya çalıştığını, ama Cumhuriyetçiler’in hiç böyle bir derdi olmadığını söylüyor. Geliştirdiği metodla Temsilciler Meclisi seçiminde Demokrat Parti’nin 42 sandalye kazanacağını ön gördü; 40 sandalye kazandılar.

        AYNI FORMÜL TÜRKİYE’DE TUTMADI

        Bu tezi Türkiye’ye de uyarlayabiliriz.

        Türkiye’de de hala muhalefetin önceliği Erdoğan’ı yenmek. Bunun için çok uğraşıldı, çok emek harcandı ama hiçbir sonuç alınamadı. Çünkü özellikle CHP’nin Erdoğan’ı yenmekten anladığı kararsız seçmeni ya da karşı partiyi ikna etmekti. Oysa AK Parti’nin emekleme yıllarında kurmaya çalıştığı liberal koalisyon dışında hiç CHP’liden oy almaya çalıştığını gördünüz mü?

        Muhalefetin başarısızlığa uğramış Ekmel Bey projesi ya da hala devam eden Abdullah Gül fantezisi seçmene bir dayatmaydı. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu gibi siyaset sosyolojisini okuma kapasitesi sınırlı kişilerin inanacağı bu proje seçmende ters tepti. Ekmeleddin İhsanoğlu gibi sağcı bir aday Cumhurbaşkanı adayı olduğunda bırakın karşı partiden oy almayı kendi tabanını bile soğuttu, CHP’liler sandığa gitmekten vazgeçti.

        Belki eski dünyanın siyasi ezberlerinde seçmene tek bir seçenek sunmak, bu seçeneği de sistemsel bir çözüm yerine isimlere indirgemek karşılık buluyordu. Ama epeydir dünyada dinamikler farklı işliyor. Muhalefetin alternatif olarak “başka türlü bir şey” sunması gerekiyor, Diet Cola değil.

        Bernie Sanders da bugün ABD’deki seçmene sadece Donald Trump’ı devirmekten daha öte bir gelecek vaat ediyor. Trump’ı yenmek, ama aynı zamanda toplu bir değişimi başlatmak. Bu köklü reform ve devrim vaadi hala o kadar cezbedici ki, siyasete dair bildiğimiz bütün ezberlerin önüne geçebiliyor. İçerik kuvvetli olduktan sonra bu mesajın önderi beyaz saçlı, sosyalist, kalp krizi geçirmiş, yaşlı bir dede olmuş hiç önemli değil. En azından 20’li yaşlarındakiler birçok kalıpla birlikte bu şekilciliği de reddediyor.

        Diğer Yazılar