Amerikan Başkanı'nı mahkeme seçecek
Her fırsatta demokrasisiyle övünen ABD’de rejimin işleyişinin özünde sınırlı olduğu seçim döneminde daha da net anlaşılıyor. Demokrasinin en temel dayanaklarından oy verme hakkı bile aslında sadece görünürde. Zaten sistem öyle bir tasarlanmış ki seçimi en çok oyu alan kazanmıyor, birkaç eyaleti önde götüren Amerikan Başkanı olabiliyor.
İşte tam da bu yüzden, seçime altı aydan daha az bir süre kalmışken, üç eyalette ciddi bir savaş yaşanıyor. 2016’da Hillary Clinton’ın Başkan seçilememesinin nedeni Wisconsin, Pennsylvania ve Michigan’ı kaybetmesiydi. Üstelik öyle büyük farkla değil, kıl payıyla elinden kaçırdı buraları. Beyaz Saray’a giden yol her dönem siyasi tercihini değiştiren bu üç eyaletten geçiyor. Ve bir kez daha buradaki kararsız seçmenin tercihi yeni Amerikan Başkanı’nı belirleyecek.
Ama bu üç eyaletteki seçim mücadelesi de sadece meydanlarda, televizyon ekranında, siyaset arenasında ilerlemiyor. Bu sefer yargı da seçimlerde taraf.
DAVA ÜSTÜNE DAVA
Hatırlarsınız, Corona tedbirlerinin çok ağır vurduğu Michigan’da birçok lobinin ve iş dünyasının da desteğiyle eyaleti yeniden açma protestoları başlamış, iş eli tüfekli insanların valiliği basmasına kadar varmıştı. Benzer gösteriler diğer eyaletlerde de örgütlendi, buradaki tabanı hareketlendirmek isteyen Donald Trump da halkı valilere karşı gösteri yapmaya çağırmıştı.
Demokrat valilerin yönettiği bu eyaletlerde Cumhuriyetçi siyasetçiler tedbir kararlarını mahkemeye taşıyor, dava üzerine dava açıyor. Trump yönetimi birçok mahkemeye muhafazakar ve sağcı yargıç atadığı ve mahkemeler de politize olduğu için giderek sonuç almaya başlıyorlar.
Önceki gün Wisconsin’da eyaletin en yüksek mahkemesi valinin evde kalma kararını uzatarak yetkisini aştığına karar verdi. Eyalet bu karar doğrultusunda hiç hazır olmadığı halde 20 Mayıs’ta açılacak. İşin ilginci, halkın yüzde 70’i de hala tedbirlerin sürmesinden yana ama siyasetin önceliği insan sağlığı değil.
Cumhuriyetçi politikacılar bu üç eyalette tedbirleri kaldırıp ekonomiyi bir parça da olsa diriltmeyi hedefliyor. Corona virüsü olmasa Trump’ın seçim kampanyasında üzerinde duracağı tek konu kendi tabiriyle “dünyanın en harika ekonomisi” olacaktı, ama şimdi Amerika’da 35 milyon kişi işsiz. Bu üç eyalet açılır ve insanlar işlerine dönerse, Amerika’nın geri kalanında olmasa da sadece bu eyaletlerde ekonomi düzeliyormuş gibi gözükürse seçmenin Trump’a oy vereceği hesap ediliyor. Ancak bunun yolunun da yargıdan geçtiğini düşünüyorlar.
Wisconsin, Pennsylvania ve Michigan’da valiler Demokrat, ama eyaletlerin yasama ve yargı organları Cumhuriyetçi. Özellikle Wisconsin'de seçimi Demokrat adayın kazanacağı anlaşılınca apar topar kanun değiştirip valinin yetkilerini tırpanladılar. Bu kavga da hala sürüyor, valinin yetkilerini kısmak için görülen başka davalar da var.
MEKTUPLA OY KULLANMAK
Yine Wisconsin geçtiğimiz aylarda demokratik işleyişi yargı yoluyla engelledi. ABD’nin birçok eyaletinde olduğu gibi Wisconsin'de da posta yoluyla oy kullanmak mümkün. Ama bu sene salgın yüzünden oy verme süresi seçmene kolaylık olması açısından altı gün daha uzatıldı. İnsanlar da kendilerini buna göre ayarladılar, ama son anda mahkeme seçim gününden sonra postaya verilen oyların geçerli olmayacağına karar verdi. Böylece birçok insanın oyu geçersiz sayıldı, salgın yüzünden oy verme merkezlerinin çoğu kapalı olduğu için de sınırlı sayıdaki sandığa yığılma oldu. O gün postaneye gidemeyenlerin zarfları da ellerinde kaldı.
Wisconsin'deki ön seçimdi sonuçta, sandıktan çıkacak sonuç o kadar önemli değildi. Ama ileride yaşanacak kavganın da bir anlamda provasıydı. Zira Corona virüs tedbirleri Kasım ayındaki genel seçime kadar sürerse posta yoluyla oy verme seçeneği daha da önem kazanacak.
Amerika’da seçimler kanun gereği Kasım ayının ilk Pazartesi’ni takip eden Salı günü yapılıyor. İş günü olduğu için de birçok kişi sandığa gidemiyor, birçok eyalette de katılım oranı düşük çünkü kimin sadıktan çıkacağı belli. Ama her dönem tercihini değiştiren eyaletlerde çeşitli sebeplerden dolayı sandığa gidemeyen insanların posta yoluyla oy vermesi sonucu değiştirebiliyor. Özellikle Demokrat Parti’ye oy veren siyah, Latin gibi azınlık grupları için postayla oy kullanmak önemli.
Trump ise postayla verilen bu oyları seçimde hile, oyların çalınması, kaçak kullanılan oylar gibi komplo teorileri olarak aktarıyor, bir anlamda mahkemelerin üzerinde de bu sayede baskı kuruyor.
Eğer hakikaten daha fazla eyalet bu sene posta yoluyla oy vermeyi yaygınlaştırırsa iş kesinlikle mahkemeye taşınacak. Ama bu sene Amerikan seçimlerinin sandıkta değil mahkemede kazanıldığı tek örnek de olmayacak. 2000 yılında da seçimin sonucu bir türlü belli olmamıştı, iş Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış, Cumhuriyetçiler’in yoğun baskısıyla George W. Bush duruşma salonundan Başkan olarak çıkmıştı. Sonrasını biliyorsunuz… 11 Eylül, Irak ve Afganistan savaşı, İslamofobi, ekonomik kriz ve daha neler neler.
Ama iş sadece Amerika’daki bir seçimle de sınırlı değil. Ülkeler hep birbirlerine örnek oluyorlar, Amerikan demokrasisinin bu halinin de başka yerlerde örnek alınacağına şüphe yok.