Gençler eğleniyor
Yasaklanmadan izlemenizi tavsiye ederim, zamanın ruhunu en iyi yakalayan dizilerden biri Netflix’teki “The Politician.” Özetle “Glee” dizisiyle “Election” filminin aşk çocuğu diyebileceğim bu dizi bugünlerde çok tartışılan Z Kuşağı’nın motivasyonlarına, hırslarına, açlığına ve hayatı yaşayış biçimine ışık tutuyor.
İşlenen temalardan biri günümüz gençlerinin radikal çevreciliği. İkinci sezonda, politikacı sırf genç seçmenin oyunu alabilmek için birikmiş soğuk suyla yıkanıp, kahvesini duştan kalan atık suyla yapıyor. Çevreciliğin bu kadarı da ürkütücü, hatta mide bulandırıcı gelebilir ama izlediyse Greta Thurnberg gurur duymuştur.
Abartıyor muyum? “The Politician”ın mizah malzemesi yaptığı Z Kuşağı çevreciliği bu kadar katı. İnternet’teki en kuvvetli eylemleri de çevre konusunda bilinç oluşturmak, sosyal ağlarda aşırı sağın iklim değişikliği inkarını bastırmak. Tik Tok’taki dans videoları ve K-pop dışında gezegeni kurtarmak Z Kuşağı’nın en önemli, belki de tek davası. Sivrisineğin bile öldürülmemesi gerektiğine dair uzun bir vaaz verecek kadar donanımlılar.
Diş macunu tüpü bile olsa plastik kullanılmamasına dair bir sosyal medya paylaşımı daha görmeye tahammülüm kalmadı. Ama bu radikal çevrecilik bir şekilde hepimizin hayatını etkiliyor. Epey bir zamandır şişe su almıyorum; Türkiye’de binaların yapısı -su depoları vs.- yüzünden çeşme suyu içmek o kadar kolay değil, ama yurtdışında şişe su içmek bir katliam, insanlık suçu.
“Z” KUŞAĞI YERİNE “T” KUŞAĞI
“The Politician” dizisini önerdiğim birkaç kişi “fazla Amerikan” buldu; ama Z Kuşağı da, diğer tüm kuşak kategorileri gibi Amerika çıkışlı ve doğrudan Amerikan kültürüyle ilgili. Savaşa giden “The Greatest Generation,” onların çocukları “boomers,” benim de kağıt üzerinde ucundan dahil olduğum X Kuşağı, “millennials” ve şimdi de Z Kuşağı tamamen Amerikan icadı. Başka ülkelere monte edilmeye kalktığında uymuyor, Amerika dışındaki toplumların dinamiklerini açıklamıyor.
İkinci Dünya Savaşı’na katılmayan Türkiye’nin muhteşem nesli yok, aynı yaş dilimindeki insanların çocukları da Türkiye’de “boomer” değil. Türkiye’de yaş gruplarını kuşak kategorilerine ayıracaksak darbeler ya da benzeri toplumsal gelişmeler dönüm noktası sayılabilir: Cumhuriyet kuşağı, 12 Eylül kuşağı gibi.
Z Kuşağı yerine de dünyayı gözlerini açtıklarından beri değişmeyen bir siyaset sahnesi gören gençlere “T Kuşağı” denilmesini öneriyorum. Çünkü bizde ABD’deki anlamıyla bir Z Kuşağı yok. Ama birkaç gündür süren Z Kuşağı tartışmamız var.
Terminolojiyi doğru oturtmayınca, Z Kuşağı’na dair yapılan bütün yorumlar da havada kalıyor. Bu gençlerin gündeme gelmesinin nedeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın YouTube canlı yayınına “dislike” vermeleri ve “Oy moy yok” sloganını dolaşıma sokmaları.
ABD’de Trump mitingine karşılıksız bir milyon bilet ayırtan BTS dinleyicileri gibi YouTube’daki dislike’çılar da bir kesimin umudu olmuşa benziyor. Ama bu İnternet eylemlerini bir muhalefet dirilişindense gençlerin kendi aralarında eğlenmeleri olarak yorumlamak daha doğru. Siyasetçiler tüm dünyada genç oylarına gözlerini dikerler, bizde de muhalefet YouTube eyleminden sonra kazanılacak bir kitleyi keşfetmişe benziyor. Meral Akşener’den Kemal Kılıçdaroğlu’na twitter üzerinden Netflix temalı yazışmalar bu iştahın yansıma. Ama bir o kadar da acıklı ve çaresiz bir çaba bu.
DEĞİŞİM SANDIKLA GELMİYOR
Zira “Oy moy yok” derken kasıt sadece Erdoğan’a oy vermemek olmayabilir. ABD’de Z Kuşağı üzerine yapılan araştırmalar bu kitlenin çoğunluğunun kendilerini sağ ya da sol olarak tanımlamadığını gösteriyor. Dahası, pek çoğu gelir adaletsizliği, hukuksuzluk, görmezden gelinmek gibi dertlerinin siyasetle çözülebileceğine inanmıyor. 2000’lerin başından beri neredeyse her sene sandığa gidilen Türkiye’de de gençlerin seçimlerin değişim getireceğine inandığı tartışmaya açık. Zira bugüne kadar tanıklık ettikleri seçimlerin sonucu hep aynı oldu. O yüzden “Oy moy yok” bir şahsın, partinin, fikrin değil sandığın toplu reddi anlamına da gelebilir.
Dahası, bu gençlerin gerçekten bir politik bilinci var mı, ondan da emin değilim. Dislike’çı gençlerin isyan ettikleri konu -haklı olarak- sınav tarihiyle oynanması, çünkü bu konu doğrudan kendilerini ilgilendiriyor. Başka bir davaları var mı? Mesela radikal çevreciliği temsil etmiyorlar dünyadaki nesildaşlarının aksine.
Unutmamak gerekir ki ABD’de Trump, Türkiye’de de Erdoğan sosyal medya algoritmasında hedefe alındıklarında geri dönüşü yoğun etkileşim olan figürler. Algoritmanın içine doğdukları, sosyal medya bedenlerinin doğal bir uzantısı olduğu için de neyin sanal ortamda alkış (takipçi, like, paylaşım, etkileşim vs.) toplayacağını biliyorlar. Bu yüzden yine de gençlerin İnternet’teki davranışlarına bakıp siyasi çıkarımlar yapılmasına temkinli yaklaşılmasından yanayım.