Türkiye'nin işine Biden mı gelir Trump mı: Uzmanlar yanıtlıyor
Washington, D.C.
ABD’deki başkanlık seçimini kimin kazanacağını bilmiyoruz, ama sonucun doğrudan Türkiye’yi ilgilendireceği kesin. Bir zamanların sıkı müttefiki iki ülkenin ilişkileri son yıllarda çatlama eğilimi göstermeye başladı. Halkbank’tan Rahip Brunson’a, S-400 meselesinden Suriye’ye kadar iki taraf enerjilerini krizleri bastırmakla onardı. Son üç buçuk yılda Türkiye tarafı sorunları Donald Trump’la doğrudan çözme yolunu seçti. Amerikan basınına yansıdığı kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’ı aradığı zamanlar bile stratejik: golf oynarken, yanında danışmanları yokken.
Ancak Trump’ın ikinci kez seçilmeme ihtimali de giderek güçleniyor—en azından anketlere bakılırsa. Türk tarafı önümüzdeki dört yılı sanki isteksizce de olsa Joe Biden’la geçirmeye hazırlanır bir hava içinde. İsteksizce, çünkü Joe Biden’ın Türkiye’ye yönelik yaptığı açıklamalar ufak krizlere neden oldu: Önce “Muhalefeti destekleyeceğim,” demesi, ardından Ayasofya’nın yeniden müzeye dönüştürülmesi gerektiği, Türkiye’nin Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmanın dışında kalmasını söylemesi… Amerikan kamuoyunu çok ilgilendirmiyor ama Biden’ın Trump’a karşı avantajlı olduğu bir konu dış politika. Türkiye’yi de çok iyi tanıyan Biden’ın seçilmesinin karşılıklı ilişkileri zedeleyebileceği endişesi gizliden gizliye Ankara’ya hakim.
İki başkan adayı birbirinden farklı, ama Erdoğan da insan sarrafı oldu.
İki başkan adayının Türkiye’ye yaklaşımında farklılıklar olacağını söylüyor Türk hükümetine yakın düşünce kuruluşu SETA’nın Washingon koordinatörü Kadir Üstün: “Biden ekibinde Türkiye’yi tanıyan ama önyargılı olanlar var, dahası parti programında Türkiye ve Rusya gibi otoriter olarak tanımladıkları ülkelerle ilgili bir söylem var.” Aslında epey zamandır buradaki Türkiye algısı Rusya ve Kuzey Kore gibi ülkelerle eşit. Öte yandan, Amerika’nın çıkarları söz konusu olduğunda Oval Ofis’te kimin oturduğunun da sınırlı bir etkisi var.
“Cumhurbaşkanımız bugüne kadar Bush’la, Obama’yla ve Trump’la çalıştı,” diye hatırlatıyor Üstün. “Bu ilişkileri yönetecek kabiliyeti var.” Washington Institute Türkiye araştırmaları programı direktörü Soner Çağaptay’a göre de “Erdoğan artık Amerikan Başkanları konusunda insan sarrafı oldu; 20 yıldır hepsiyle ilişkilerini takip ettim ve hepsinin bir şekilde gönlünü çalmayı başardı.”
Brookings Institution’dan Türkiye uzmanı Ömer Taşpınar da “Hiçbir Amerikan Başkanı ve Türk Cumhurbaşkanı arasında gibi bir ilişki” olmadığını söylüyor Erdoğan’la Trump’ın arasındaki yakınlığın. “Erdoğan’ı kalıcı olarak görüyor Trump ve kendisi de Türkiye’ye uzun vadede yatırım yapmak istiyor. Otel, golf kulübü gibi projeleri var ve bir dönem Başkan olup iş hayatına döndüğünde para kazanmak istiyor.”
Türk-Amerikan ilişkilerini yakından takip eden gazeteci ve ECFR Türkiye uzmanı Aslı Aydıntaşbaş’a göre uzun vadede Türkiye “Biden’la daha sağlıklı ve kalıcı bir ilişki kurabilir, çünkü Trump’ın tek avantajı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telefonuna çıkması, her vesileyle iltifatlarda bulunması ve yüzüne gülmesi ama son dört yılda karşılıklı ilişkiler konusunda bir milim ilerleme kaydedilmedi, aksine kurumsal bağlar ve Türkiye’nin imajı zayıfladı.”
Türkiye’nin Washington’daki imajı kötü ama düzelebilir.
Washington’da konuştuğum bütün Türkiye uzmanlarının üzerinde anlaştığı konu Türkiye’nin imajının son yıllarda kötü olduğu. “Eskiden Türkiye’yi bilmeyen bir nüfus vardı, bir de gidip beğenen ve hakkında hep olumlu konuşan bir azınlık,” diye özetliyor Çağaptay. “Şimdi hala bilmeyen nüfus çoğunlukta, ama Türkiye’yi tanıyan azınlıksa genelde olumsuz konuşuyor.” Bu olumsuz havanın oluşmasında medya da etkili, Üstün’ün de altını çizdiği gibi. Türkiye’yle ilişkiler iç politikada Trump’a saldırmak için kullanılıyor.
İlişkilerin bozulmasındaki önemli bir etken Suriye’deki Kürtlerin durumu. “Türk kamuoyunda ABD’nin PKK’ya destek verdiği komplo teorisi olmaktan çıktı, gerçek haline geldi,” diyor Taşpınar. “ABD’ye göreyse Türkiye cihatçı gruplara destek veriyor.” Ancak Üstün’ün vurguladığı gibi Kürt meselesi ABD’de iç politikada Trump karşıtlarının bir malzemesi oldu, medyadan ve siyasetten baskı gelince de Trump dayanamadı. “Suriye’de PKK’nın desteklenmesini ABD kamuoyuna Kürtleri desteklemek olarak sattılar,” diyor Üstün. “Oysa ikisi aynı değil, Kürtler de homojen değil. Epeydir iç politika yüzünden dış politika da etkileniyor.” Türkiye’nin Washington’da YPG’yi iyi anlatmadığını da ekliyor Çağaptay.
Türkiye her ne kadar Trump’la şahsi bir yakınlık kurmuş gibi gözükse de yeniden seçilirse bu ilişkinin aynen devam edeceğinin garantisi yok. “İlk başta ilişkiler hep iyi başlıyor, sonradan bozuluyor,” diyor Çağaptay. Ama Trump’ın nevi şahsına münhasır özellikleri ilk döneminde bile Türkiye’yle ilişkileri tehlikeye attı.
Trump’a çok güvenmemek gerek, çünkü sağı soğu belli değil.
“İnsanlar Trump’ın dünya liderleriyle kurduğu ilişkileri şahsileştirdiğini düşünüyor, ama sonunda öyle olmuyor,” diyor “Türkiye Diary” kitabının yazarı Thomas Goltz. “Putin ve Xi de çok yakın arkadaşlarıydı ama birden yeniden tehdit oldular. Kobani de buna iyi bir örnek. Bir anda ‘Türkiye ekonomisini çökerteceğim,’ dedi Trump, ama sonra Suriye’den birlikleri çekmeye başladı. Türkiye’ye çok hoşnut bakmıyor Trump, ama şimdilik Erdoğan’dan hoşnut.”
Uzmanların dikkat çektiği endişelerden biri Trump’ın yanar-döner, önceden tahmin edilemez karakteri. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yakın ilişki kuran da Trump, Türkiye’ye mektup yollayan, çelik yaptırımlarını uygulayan, ekonomi konusunda tehditler savuran da. Seçilirse bir dört sene daha böyle inişli-çıkışlı devam edecek gibi gözüküyor. Bilinmez ve her an sürprizlere hazır.
Joe Biden sıfırdan başlayacak, yeniden masaya oturacak.
Joe Biden’ın seçilmesi halindeyse ilk sene ilişkiler sıfırdan başlayacak, masaya yeniden oturulacak. “Bu ilişkilerin sadece iki başkan arasındaki telefon diplomasisiyle yürümesi yeterli değil,” diyor Aydıntaşbaş. “Kurumsal anlamda ortak çıkarlar üzerinden bir ilişki formatının oluşması gerekiyor, çünkü geçmişte de böyleydi.” Ancak Üstün’ün altını çizdiği bir nokta Türkiye’nin ABD’deki kurumların kendi iç dinamiklerinin ve dengelerinin olduğunun farkında olmadı, fakat bunların bahane olarak kullanılmasına karşı olduğu. “Başkan yapmak istemeyince kurumları bahane ediyor,” diyor. “Bölgede ABD’nin işine gelecek çok da fazla seçeneği yok; Türkiye sonuçta bir NATO ülkesi ve bölgede istikrar sağlayıcı unsur.”
Türk kamuoyunda ve Ankara’daki Biden-karşıtı hava Başkan’ın değişmesi halinde ilişkilerin daha da zedeleneceği. “İki başkan arasında radikal bir değişiklik olmaz,” diyor Goltz.
Biden’ın New York Times’a yaptığı “Muhalefeti destekleyeceğiz, insan haklarını ve demokrasini ön planda tutacağız,”açıklamasını “NYT daha liberal, onların gönlünü almak istediği aşikar,” diye yorumluyor Üstün. “Ama Biden’ın daha fazla baskı yapmayı düşündüğü aşikar.”Buna karşılık Aydıntaşbaş ise Biden’ın iktidara gelir gelmez Türkiye’ye yaptırım uygulamayacağını düşünüyor. “Türkiye’yle ilgili geniş bir çalışma yapacak, ardından da Cumhurbaşkanı’yla masaya oturup neler yapabiliriz, nelerde uzlaşıyoruz, diye pazarlık yapmaya çalışacaktır,” diye anlatıyor. “Geleneksek olarak Tükiye’nin önünde Batı için oynadığı stratejik rolü yeniden oynama teklifinin masaya konması demek.”
Ya Biden’ın insan hakları ve demokrasi söylemi? “[Bu durumu] Türkiye için negatif olarak algılamak yanlış olur. Son 30 yılda insan hakları her zaman diyalogun parçasıydı. Sadece insan hakları konuşulacak mı konuşmayacak mı diye bakmak son derece sığ. Gerçek anlamda bu ittifak yeniden kurulabilecek mi, önemli olan bu.”
Türkiye de olumlu mesajlar vermeye başladı.
Aslında son aylarda Türkiye de ilişkileri onarma, eski ittifakı yeniden kurma eğiliminde gözüküyor. Büyük krize neden olan S-400’lerin test edilmesi pazarlık sırasında Türkiye’nin elindeki kozları güçlendirmesi, Aydıntaşbaş’a göre. Üstün ise bölgede ortak çıkarlar söz konusu olduğunda Pentagon’la da ilişkilerin olumlu bir seyre gireceğini ekliyor. “Dışişleri veya hükümet yetkilileri kamuoyu önünde ya da kapalı kapılar ardında ABD’ye daha sıcak mesajlar vermeye başladı,” diyor Çağaptay. “ABD’yi övüyorlar, Rusya’yı daha fazla eleştiriyorlar. Bunda da ekonominin kırılganlığı etkili, çünkü ABD’yle ilişkiler bozulunca ekonomi de çöküyor Türkiye’de. İki taraf da krizden kaçınmak istiyor.”
Aslında iki ülke ilişkileri arasında en belirleyici aktör son yıllarda Rusya oldu. Türkiye’nin ABD’deki imajının bozulmasının ardında da Rusya’yla kurduğu yakın görüntü var. “Türkiye en son İdlib olayında gördü ki Rusya’yla teke tek muhatap olduğunda, arkasında ABD yoksa eli zayıf,” diyor Çağaptay. “Aslında Libya’da ABD’yle aynı şeyi istiyor Türkiye. Benzerlikler ve ortak çıkarlar sanılandan fazla.”
Boğaz’da çay-balık diplomasisi işe yarar mı?
İlişkilerin düzelmesinin “gerçekçi değil ama sihirli bir formülü var” Taşpınar’a göre: Türkiye’nin Putin’in nasıl bir oyun oynadığını anlaması, Rusya’yla arasına mesafe koyması, S-400’leri kenara koyup Patriot ve F35 almaya başlaması. “ABD’nin Türkiye’yi kaybetmek istemediği kesin, bölgede önemli bir güç olan Türkiye’yi yanında görmek ister ABD,” diye ekliyor. “Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de, Kafkaslarda Türkiye’ye rağmen bir şeyler yapmak çok zor, o yüzden Biden de ilişikleri düzeltmeyi deneyecek.”
Çağaptay’ın çok daha basit önerisi var: “Biden’ı Türkiye’de davet edip Boğaz’da balık yedirip çay içirmesi. Boğaz’da balık yiyip çay içen birinin Türkiye’yi sevmemesi olanaksız.”