Mavi dalga neden şahlanmadı
Amerika’daki seçimleri kimin kazandığını bilmiyorum, belki yarın, öbür gün bile tam olarak bilmeyeceğiz. En iyi ihtimal Joe Biden’ın birkaç eyaleti alıp Trump’ı yenmesi, bu da matematik hesabına göre daha kolay görünüyor. Özellikle Arizona ve Wisconsin’ı kazanan Biden rakibinin işini zorlaştırdı. Ama Trump’ın da kazanması hala aynı matematik hesabına göre mümkün, ama çok daha zor.
Adeta her saat başı değişen bir seçimle karşı karşıyayız. Salı gecesi sabaha karşı televizyon kanallarının aktardığı bilgilere göre Trump bu işi alıp götürecek gibiydi. Çarşamba sabahı Biden seçmeni moral bozukluğu ve öfkeyle uyandı. Ama birkaç saat içinde işin rengi değişmeye, Biden bazı eyaletlerde sonradan sayılmaya başlanan oyların etkisiyle öne geçmeye başladı. Bu da “mavi dalga” için umut verdi.
BU İŞ HENÜZ BİTMEDİ
Ego’sunun zedelenmesine asla izin vermeyen, her şeyi abartan Trump’ın seçim gecesi yaptığı zafer konuşmasından bir şeylerin ters gittiği belliydi zaten. O yapıda bir lider, böylesi bir zafer konuşması mı yapacaktı? Üstelik 400 davetlinin olduğu Beyaz Saray’ı seçim kampanyası merkezine döndürmüşken ve balkona çıkmaya hazırlanırken. Belli ki Oval Ofis’te panik var.
Delaware’de de durum farklı değil. Joe Biden seçim gecesi geç saatlerde bu işin bitmediğini söyledi, ertesi gün seçim kampanyasının yöneticileri Biden’ın kazanma yolunda olduğunu açıkladılar. Bu iş sadece Wisconsin eyaletindeki oyların yeniden sayılmasına kalırsa yargı savaşı başlayacak, kim bilir belki de Trump kaybettiği halde ikinci dönemini kazanmış olacak. Ama bunu söylemek için çok erken.
Böyle olmamalıydı.
Hatta böyle olmaması bekleniyordu. Ana akım medyaya ve çuvallayan anket şirketlerine bakıldığında ABD’nin dört bir yanında bir “mavi dalga” esecek, Biden anketlerdeki gibi 10 puan farkı koruyarak öyle bir yenecekti ki Trump’ı, iş ne yeniden sayıma ne de mahkemeye varacaktı. Oysa Biden çok kötü bir seçim kampanyasının sonucunda zar zor tutunuyor galibiyet ihtimaline hala. Demokratlar çoğunluğa sahip oldukları Temsilciler Meclisi’nde sandalye kaybetti, Senato’da çoğunluğu kazanamadılar gibi gözüküyor. Cumhuriyetçi bir Senato tablosunda Biden’ın başkan seçilse bile eli-kolu bağlanmış olacak.
TRUMP ASLINDA BAŞARILI OLDU
İlk günden beri anket sonuçlarına belli bir mesafeyle yaklaşılması gerektiğini düşündüm. 2016 ağır bir tecrübeydi ABD için. Benim avantajım bir de Türkiye tecrübesini yaşamış olmamdı: Yıllar boyunca gönlünden geçeni birinci çıkartan anketlere, manşetlerden seçim sonucu, hatta koalisyon hükümeti ilan eden gazetecilere aşina değil miyiz? Artık medyada olmayan bir büyük gazete grubuna kalsaydı 2000’lerin ortasında CHP-MHP koalisyonu ülkeyi yönetiyordu. Cumhurbaşkanı Ekmeleddin İhsanoğlu’ydu ve İstanbul’un başında da Mustafa Sarıgül vardı.
İki ülkenin dinamikleri farklı, ama taraftarlık çerçevesinden toplum dinamiklerini okumak her zaman her yerde yanıltıcı olur. Ben sahada Biden taraftarlarının gazetecilere (ve dolayısıyla anketçilere) konuşmaya daha meyilli olduğunu, Trump seçmeninin kendisini gizlediğini gözlemledim. Öyle medyada yansıtıldığı gibi kitleler sürüler halinde Trump’ı terk etmiyor, hatta Trump seçmeni bir rock yıldızı muamelesi yaptıkları liderlerine körü körüne daha da bağlanıyordu. COVID-19’a yakalanıp adeta iki günde ayağa kalması, Çin virüsü diyerek ülkenin başına gelen felaketin sorumlusu olarak doğrudan adres göstermesi, odağını kuvvetli olduğu alan olan ekonomiye çevirip ülkeyi yeniden açacağının, çocukların okula, yetişkinlerin işlerine (ve maaşlarına) kavuşacağını müjdelemesi karşılığını buldu. Trump’ın zayıflığı denen ne varsa cephanesi oldu adeta ve seçmenini ona daha sıkı sıkıya bağladı.
Bu yüzden, bütün objektif değerlendirmelere göre Trump başarılı oldu bile denebilir. Başkanlığı kaybetse bile. Bu gibi seçimlerde tek başarı faktörü normalde kazanmak, ama Trump kaybetse bile ABD’yi ve ülke siyasetini dönüştürdüğü için kazandı. Öncelikle, Amerika’nın seçkin tabanının “Bizde böyle diktatörlük eğilimi olan liderler olmaz, doğamız müsait değil, bu gibi liderler başka ülkelerin sorunu,” diye kendilerini diğer toplumlardan üstün gören ayrıcalığını yerle bir etti. İşte, ABD’de hatırı sayılır bir seçmen kitlesi bu tarz liderleri benimsiyormuş. Demek ki ABD’deki bu kitle Brezilya’daki, Macaristan’daki, Hindistan veya Filipinler’deki benzer kitleden daha üstün değilmiş.
Trump’ın bir diğer etkisi Cumhuriyetçi Parti’nin geleceğine yönelik. Trump belki de tarihte çok az lidere nasip olacak şekilde Parti’nin geleceğinde kendisi gibi figürlerin kazanmasının yolunu açtı. 2024’te daha fanatik, daha bölücü, daha uçtaki bir Trump kopyası mı olacak Cumhuriyetçiler’in adayı? Şimdiden Don Jr. diyorlar. Bu konuları elbette daha da tartışacağız.
DEMOKRATLAR DA TARTIŞILMALI
Tartışılması gereken bir diğer konuysa Joe Biden’ın muhtemel zaferi. Beklendiği gibi bir mavi dalga yaratamaması, bu seçimi insanın tırnaklarını yedirecek kadar başa baş bir noktaya getirmesi, neredeyse ittire ittire kazanacak olması Demokrat Parti’nin ve Biden’ın eksikliği. Dün gece seçmenin Bernie Sanders’ı anması boşuna değildi; belki o aday olsa bu kadar yakın bir sonuç çıkmaz, o beklenen dalga hakikaten vururdu. Biden’ın muhtemel başkanlığı bu görüntüsüyle bir sörf dalgasından çok uzak, en fazla çocuk havuzundaki suyun kıpırtısı.
İşin özeti Joe Biden’ın kötü bir aday olması. Bu yüzden beklendiği gibi bir rüzgar estiremedi. Demokrat Parti’nin geleneksel kanadı ve başka güç odakları (iş dünyası, meyda…) “seçilebilir” diye devreye girip, adeta darbe yaparak onu aday yaptı. O da evinden dahi çıkmadan, Zoom üzerinden ya da arabalara konuşarak halktan kopuk bir kampanya yaptı. Üstelik ülke ekonomik olarak çökmüşken, pandemi 220 bin insanın hayatına mal olmuşken ve toplumun bir kesiminde Trump karşıtlığı varken. “Seçilebilir” aday farklı kazanmalıydı, ancak ucu ucuna kazandı. Dahası, gençleri ve azınlıkları kaybetti. Florida’nın Miami-Dade bölgesi mikroskop altına alınası bir örnek: Hillary Clinton’ın yüzde 30 farkla kazandığı yeri kaybetti Biden. Genç Latin Amerika kökenli ve siyah göçmen seçmen ondan uzaklaştı, Trump’a yaklaştı. Yaşlı teyzeler ve beyazlarsa Biden’cıydı. Halbuki Amerika’nın değişen demografisinde bu iki gruptan birinin sayısı artıyor, diğerininki azalıyor. Tahmini size bırakıyorum. Bu ileride Amerikan siyasetini nasıl etkileyecek, bunu da tartışacağız.