Derin devlet ve aşı komplosu
Seçimden bir hafta önce ABD’nin salgın hastalıklar konusunda bir numaralı uzmanı Dr. Anthony Fauci yakın gelecekle ilgili karamsar bir tablo çizdi. Normalleşmenin önümüzdeki senenin sonunu bulacağını, belki bir seneden bile fazla sürebileceğini söyledi. Donald Trump onu miting meydanlarından kovmakla tehdit etti, seçmenleri “Kov onu, tutukla,”diye sloganlar attı. Milyonlarca kişinin virüse yakalandığı, yüzbinlerin öldüğü ABD’de virüsü ciddiye almayan, maske takanları aşağılayan bir Başkan’la sorumlu siyasetçi olduğu için geleneksel seçim kampanyası bile yapmayan, el dahi sıkmayan bir aday bu şartlarda seçime gitti.
Joe Biden seçim öncesi yaptırdığı araştırmalarda rakibinin en zayıf tarafının virüs yönetimi olduğunu kavramış, kampanyasını bunun üzerine kurmuştu. Demokrat Partililer de her fırsatta “Eğer Trump kazanırsa sağlık sigortanızı elinizden alacak,” mesajına sadık kaldı. Hatta Trump’ın Anayasa Mahkemesi’ne atadığı yargıcı bile sağlık sigortasını yok etmek için aceleye getirdiğini söylediler.
3 Kasım Salı günü seçim yapıldı. Ama sonuçlar Cumartesi öğlen saatlerine kadar netleşmedi. Joe Biden’ın yeterli sayıda eyaleti kazandığı anlaşılınca herkes sokaklara döküldü, saatlerce kutladı. Ülke dört yıllık Trump döneminin sonunda rahat bir nefes almış, geleceğe umutla bakmaya başlamış gibiydi.
Pazartesi günü ülke daha da umutlu bir habere uyandı. Pfizer’in BionTech firmasıyla ortak yürüttüğü COVID-19 aşısı çalışmaları yüzde 90 oranında olumlu sonuç verdi. Kısacası, aşı kapıdaydı. Pfizer’den bir hafta 10 gün sonra Moderna’nın da aşı çalışmaları olumlu sonuç verdi. Bu işin resmi tarihi. Ama gerçekten olay bu kadar basit mi?
Aşı müjdesini vermek için seçim sonucu mu beklendi?
Donald Trump ister istemez bazı kuşkularını dile getiriyor. Ona göre bütün bu sürecin arkasında derin devlet var. Zira en çok istediği şey aşıyı seçimden önce açıklamaktı, hatta aşının eli kulağında diye kaç kere müjde bile vermişti. Ama hiçbirimiz Trump’a inanmamayı tercih ettik. Hatta seçim öncesi tartışmalarda Biden-Harris ikilisi Trump’ın vereceği hiçbir aşıyı kullanmayacaklarını bile ima ettiler.
Aslında Pfizer aşıyla ilgili olumlu gelişmeleri Ekim ayının sonunda açıklamak istiyordu. 32 denek üzerinde aşı olumlu sonuç vermişti, ama daha sonra sayıyı artırıp sonunda 92 kişi üzerinde vardıkları sonucu açıkladılar. Firmaya göre bu örnekleme sayısı daha net bir sonuç verecekti; sonuçları da Biden’ın kazandığının ilan edildiğinin ertesi günü öğrenip hemen Pazartesi kamuoyuyla paylaştılar. Kısaca, resmi açıklamaya göre, seçimden önce bu bulguya ulaşsalardı açıklayacaklarmış.
Aşıyla ilgili bir başka soru işareti de nasıl bu kadar kısa sürede üretildiği. Zira salgın başladığından beri çizilen kıyamet senaryolarından bugüne kadar en hızlı üretilip onay alan aşının dört sene sürdüğü söyleniyordu. Kabakulak aşısının geliştirilip onay alması dört seneyi bulurken birkaç ayda denenip yüzde 90-95 başarıya ulaşan COVID-19 aşısı nasıl birkaç haftaya piyasaya çıkacak? Bunun da bilimsel bir açıklaması var: Corona virüsü yeni bir virüs değil, aşının geliştirildiği RNA testleri de yıllardır deneniyor zaten. Aşı birkaç ayda değil, yılların araştırması sonucu ortaya çıktı.
Tabii kim ne derse desin bir kesim Trump’ın dediklerine inanacak, bir kesim de ilaç firmalarının açıklamalarıyla ikna olacak.
Peki ya iki taraf da doğru söylüyorsa?
Pfizer pekala 32 kişi üzerindeki bulguları açıklayabilirdi. Daha evvel Moderna gibi firmalar netliği daha az ilerlemelerini hemen paylaşmışlardı. 92 kişi üzerindeki sonuçların Biden’ın zaferinin ilanından bir gün sonra ortaya çıktığı da illaki doğrudur. Ama bu ilaçtan milyarlarca dolar servet kazanacak büyük ilaç firmalarının adımlarını siyasetten bağımsız attıklarını iddia etmek saflık olur.
Pfizer deyip geçmeyin, siyaset üzerinde çok etkili bir firma bu.
Başta Pfizer olmak üzere bütün ilaç firmalarının aşıyı bir an önce tamamlamak için maddi gerekçeleri vardı. ABD olmak üzere devletlerden milyarlarca liralık sipariş almışlardı zaten. Daha pandeminin başlangıcında, vakfı sayesinde yıllarını salgın hastalıkları araştırmaya adayan Bill Gates gerekirse alt-yedi milyar doların boşa gidebileceğini, ama sonunda birinden birinin tutacağını açıklamıştı zaten.
Pfizer ayrıca ABD’de en fazla lobi yapan firmalar arasında 25. sırada, sadece geçen sene aralarında Salgın Hastalıklarla Mücadele Merkezi (CDC) ve Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) gibi kurumları etkilemek için 11 milyon dolar harcadılar. Wikileaks kabloları Pfizer’ın geçmişteki skandallarını örtmek için çeşitli ülkelerde hakkında soruşturma yöneten bakanların görevden alınması için baskı yaptığını açıklıyor. Bugün bir kurtarıcı gibi gözüken firmayı bir de Nijeryalılara sormak gerek. Birçok ilaç firması gibi Pfizer'in de kirli bir geçmişi var.
Devlet kurumlarıyla Pfizer arasında da yüzde 69 oranında bir “döner kapı” ilişkisi var Open Secrets’in açıkladığı verilere göre: Yani devlet kurumunda çalışanlar Pfizer’de işe başlıyor, Pfizer’de çalışanlar devlette ilgili yerlerde önemli mercilere geliyor.
Böyle bir firma siyasete bulaşmayacak da kim bulaşacak?
Trump reisi kimler harcadı?
Trump’ın en büyük amaçlarından biri ABD'de satılan ilaçların fiyatlarını düşürmekti—hiçbir siyasetçi bunu başaramamıştı, sağlık sigortasını getiren Obama bile. Bu konuda göstermelik de olsa başkanlık emri bile imzaladı Trump. Somut olarak bir değişim olmasa da bu konuyu tartışmaya açtı. Bu kadarı bile ilaç firmalarını rahatsız etmiş olabilir mi?
Zira aynı güç odakları bedava eğitim gibi devletin sağladığı bedava sağlık hizmetlerinden bahseden Bernie Sanders’ın başkan adayı olmasını da engelledi.
Trump’ın ABD’deki müesses nizamı sarstığı kesin. Bir derin devlet var mı, bilmiyorum. En azından bizdeki gibi Mercedes’e atlayıp kamyona çarpacak kadar beceriksiz değil varsa da. Aralarında ilaç firmaları, medya, parti liderleri, lobiciler, finans kuruluşları ve bankalar gibi siyasette çok etkin güçler ABD’de asıl belirleyici.
Pek çok siyasetçiden daha fazla parasını verenin borazanı olmaya meyilli Donald Trump—Türkiye bu fırsatı bile kullanamadı—ilaç firmaları için de mükemmel bir başkandı. İstediğini ona yaptırabilirlerdi. Ama Trump’ın hem dünya siyaseti hem de yerleşik düzen için bir tehdit oluşturacağı dört senede anlaşıldı: Evet, derdi kendi ailesinin karlılığı ama tam da bu yüzden çok fazla odak (Rusya, vs.) tarafından kullanılmaya meyilliydi. Bu yüzden de güvenilmez, sağı-soğu belli olmaz, yanar döner bir kişilik. Joe Biden ise istikrar vaat ediyordu. Bu istikrarın yerleşik düzenin de lehine olduğunu anlıyoruz.