Amerika, İran, İsrail
Amerika’nın İran’a saldırması için nasıl kamuoyu oluşturulmaya başladığının örneği Ortadoğu uzmanı olarak bilinen New York Times yazarı Tom Friedman’ın dünkü köşe yazısında gizli. “Nükleer silahları bir yana bırakın, asıl hedefi isabetli vuran İran üretimi füzelere bakın,” diyor özetle. Bu füzeleri kullanarak Hizbullah her an İsrail’e saldırabilir. “İran’ın nükleer santrali, havalimanları, limanları, güç santralleri, yüksek teknoloji fabrikaları ve askeri üslerinden,” bahsediyor.
En katı İran düşmanları bile İran’ın elinde nükleer silah üretmeye yetecek kadar uranyum olmadığını kabul ediyor. Amerikan istihbaratına göre İran’ın nükleer silah programı 17 sene önce bitti. Son yıllarda uranyum üretimi arttı, ama Donald Trump’ın ABD’yle imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesine tepki bir hamlesiydi bu. İran yönetimi ayrıca Biden döneminde uranyum üretimini eski seviyesine çekeceğinin de taahhüdünü verdi.
Friedman da zaten İsrail’in bile İran’ın nükleer silah kullanacağını düşünmüyor, ama eldeki mevcut silahlarla bile bölgeye tehdit oluşturuyorlar. Bu yorumun karşılığı da İran’ın mutlaka durdurulması gerektiği. Anladığım, yeni yönetim göreve başlarken İran’ın bölgede nasıl bir tehdit oluşturduğuna dair medyada daha fazla haber çıkacak.
İSRAİL’İN OYUNU
İran’ın elinde nükleer silah yoksa nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade neden öldürüldü peki?
İsrail yönetimi ve Donald Trump şimdiden Joe Biden’ın elini kolunu bağlamak ve İran’la ilişkileri normalleşmesini engellemek için her şeyi yapıyor. Nükleer anlaşma imzalanırsa İran üzerindeki yaptırımlar hafifleyecek, ülkenin zor durumdaki ekonomisi düzelmeye başlayacak ve doğal olarak da bölgedeki etkisi artacak. İsrail’in sorumlu olduğu her halinden belli olan Fahrizade suikastının amacı da diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasını erkenden engellemekti.
Friedman gibi neo-con’lar için İsrail’in Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan’la barışması Trump’ın en büyük dış politika başarısı. Son aylarda “Ortadoğu’da barış” adıyla pazarlanan bu hamlenin tek amacı İran’a karşı düşman bir cephe oluşturmak. İsrail zaten başından beri nükleer anlaşmaya karşıydı. Nükleer anlaşmayı yeniden imzalamak isteyen Biden şimdi daha kuvvetli bir itiraz cephesi bulabilir.
Biden’ın 20 Ocak’a kadar tek yapabileceği İran’a sabırlı olmalarını öğütlemek. İran şimdilik bu tavsiyeye uymuş gözüküyor, zira İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani intikamın uygun görüldüğü zaman alınacağını açıkladı. En azından süre kazanıldı, ama sene başındaki Kasım Süleymani cinayetinden beri İran’ın sabrının sınandığı da ortada. Süleymani ve Fahrizade suikastları arasında bir de Temmuz ayında gizemli bir şekilde patlayan nükleer tesis var. İran iki saldırıya ya göstermelik tepki verdi ya da hiçbir şey yapmadı. Ancak Amerikan basınında yer alan haberlere göre İran’ın içinde de yönetime artık bir şeyler yapılması için baskı var.
İran şimdi Fahrizade suikastının öcünü almaya kalkarsa Trump da görevi bırakmadan önce savaşa girmek zorunda kalacak. Trump’ın amacı zaten giderayak ortalığı karıştırmak.
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ FIRSAT
Barışçıl çözümden yana olanlar İran’la nükleer anlaşmasında hala imzası bulunan Avrupa ülkelerinin devreye girip tansiyonu yükseltmesini bekliyor. Ama İran bize onlara olduğundan daha yakın, sınırımızdaki olası bir savaş da doğrudan bizi etkileyecek. Türkiye’nin bu krizde arabulucu rolü üstlenmesi, proaktif rol alması istikrar için önemli.
Ancak Ankara biraz daha temkinli davranıyor, çünkü Trump’ın gittiği kabul edilse de 20 Ocak’a kadar Trump’la muhatap olunacağını biliyorlar. Özellikle S-400’lere yaptırım kararının Aralık ayında Senato’dan geçmesi bekleniyor. Daha önce bu yaptırımların Senato’dan geçmesi Trump sayesinde geciktirildi, ama bu durum Trump’la Senato’nun arasının açılmasına neden oldu. Tıpkı Trump’nin Kuzey Irak’taki Kürtlere desteğini çekmesi gibi, kendi partisinden bile pek çok senatör Başkan’ı Türkiye’nin her dediğini yapmakla eleştirdi.
Bu yaptırımlar Aralık ayında bile geçebilir. (Ocak ayındaki Georgia’daki ikinci tur seçim Senato’da çoğunluğu belirleyecek ve Cumhuriyetçilerin kaybetme ihtimali var.) Senato’dan geçen yaptırımlar Başkan’ın onayına sunulacak.
İşte Ankara’nın temkini de buradan geliyor: Trump sayesinde belki daha hafif yaptırımlar uygulanabilir, zaten hassas durumdaki ekonomi ağır hasar görmez. Biden’a yönelik önyargılar da Trump’a fazla umut bağlanmasına neden oluyor. Gerçekte Trump’ın Türkiye’nin lehine bir karar vereceğinin garantisi yok.
Oysa İran’da Trump ve İsrail’e rağmen arabulucu rolüne soyunmak Türkiye’nin 20 Ocak’tan sonra çok daha fazla işine gelebilir. Biden yönetimiyle sıfırdan başlayacak ilişkiler için önemli bir avantaj bu. Türk hükümeti bu hamleyi ABD’yle karşı pazarlık masasında kullanmayı bilecektir elbette. Aslında bu aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devreye girmekten başka seçeneği de yok gibi gözüküyor.