Yılın olayı: Donald Trump adlı bir virüs
Dünyanın dört bir yanında herkesin aynı anda sosyal mesafeden bahsettiği, maske takmaya başladığı, mRNA, COVID-19, PCR gibi kısaltmaları ezberlediği, hemen herkesin öksürmekten çekindiği, virüs aşağı virüs yukarı başka hiçbir şey konuşulmadığı bir senede yılın olayı olarak Donald Trump’ı seçeni döverler normalde. Ama bir dakika kulak verin: Virüs de dahil olmak üzere 2020’de ne olduysa, bundan sonra da dünyada ne olacaksa ucu Donald Trump’a dayanıyor.
Trump daha ABD’de ilk vakadan önce COVID-19 tehlikesini biliyordu. “Öyle dokunarak bulaşan cinsten de değil, öyle olsa dokunmazsın olur biter,” dediği aylar sonra ortaya çıktı. “Basbayağı havadan bulaşıyor bu virüs ve öldürüyor.” Ama basın toplantılarında virüsün kısa sürede yok olacağını, basit bir gribe dönüşeceğini, Nisan ayındaki Paskalya hafta sonunda kiliseleri tıklım tıklım görmek istediğini anlatıyordu. “60-70 bin ölümde” bitecekti bu iş. Bir ölüm bile fazla ama her yıl zaten gripten, zatürreeden ya da trafik kazasından daha fazla insan ölmüyor muydu?
Şu an itibarıyla ABD’de toplam vaka sayısı 18 milyonu aştı, ölü sayısı da 319 binin üstünde. Dünyada 77.3 milyon vaka ve 1.7 milyon ölü var.
Ve Trump hala Başkan.
AMERİKA MARKASINA ZARAR VERDİ
Salgın bu yılın bir meselesi, bir de dünyanın dört bir yanından insanlar sokağa yine Trump kaynaklı döküldü. Minneapolis’te polis tarafından öldürülen George Floyd video’sunu Konya’dan Accra’ya izlemeyen kalmadı. Burada başlayan protestolar New York, Los Angeles’a, Berlin’e, Londra’ya, hatta Lagos’a bile uzandı. Trump bütün bu süreçte “Bana polis cinayet işletiyor dedirtemezsiniz,” noktasındaydı. Barışçıl protestocuların üzerine polisin daha fazla gitmesini isteyen oydu, Beyaz Saray’ın önünde toplanan kalabalığı biber gazlarıyla yarıp uyduruk bir İncil şov yapan da.
Trump bu sene en büyük zararı ABD “markasına” verdi. Ülkenin en büyük ihraç ürünü demokrasiyi ayaklar altına almış, koca Amerika’yı üçüncü dünya diktatörü gibi yönetmeye kalkıp yargıdan polise bütün kurumların çürümesine yol açmıştı. Sırf bu yüzden gitmesi gerekiyordu. Ve sırf bu yüzden bütün dünyada gidip gitmeyeceği büyük bir takıntıya dönüştü.
Siz hiçbir Amerikan seçiminin bu seneki gibi ayrıntılı bir şekilde Türk televizyonlarında işlendiğini gördünüz mü? Sadece bizde değil, Fransa’da, Belçika’da, İngiltere’de de kanallar özel yayınlar yaptı Amerikan seçimleri için. Çünkü aslında tartışılan ABD’nin çöküp çökmeyeceğiydi.
Şimdilik ağır yaralı ayakta kalmışa benziyor. Küreselcilere yönelik komplo teorilerine girmiyorum, ama ABD’nin bütün etkili kurumlarının Trump gitsin diye canla başla çalıştığını görmemek için kör olmak gerekiyordu. Medya, iş dünyası, hatta aşıyı Trump’ın seçimi kaybettiği belli olduktan sonra açıklayan ilaç firmaları el birliğiyle varlarını yoklarını seçime adadı. Hiçbir Amerikan seçiminde bu kadar yoğun “Oy kullan” baskısı yapılmamıştı mesela.
Basit bir matematik bu : Oy kullanımı arttıkça Trump’ın gitmesi de kolaylaşacaktı.
TÜRKİYE’NİN TRUMP TAKINTISI
Gel de bunu Türkiye’ye anlat ama.
Ankara’nın Donald Trump sevdasını anlaşılır bir taktik. Amerikalı gazetecilerin yazdığından aktarayım, Trump düpedüz Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan çekiniyor, onunla telefonda konuştuktan sonra ne isterse yapmak zorunda kalıyordu. Böylece Ankara başka kurumları es geçip doğrudan Başkan’la işlerini yürütüyordu. Gerçi Trump’a kadar hiçbir Amerikan Başkanı da “Ekonominizi çökertirim,” diye tehdit etmemişti Türkiye’yi.
Türkiye’deki Trump hayranlığı Ankara’daki siyasi hesapların ötesinde bir takıntı. Amerika’da sayıları azımsanmayacak bir kesim dünyayı “Kürelselci” bir çetenin yönettiğini, Trump’ın da bu çeteyle mücadele edebilecek seçilmiş bir figür olduğunu düşünüyor. Trump giderek ve küreselcilerin alt kolu pedofil, satanist, egzistansiyalist çeteyi yerle bir edecek onlara göre. Bu sene mobilya sitesinden çocuk ticareti yapıldığı haberi de Trump’ın bu müritlerinin uydurmasıydı.
Hayret ettiğim, Amerika’nın tamamen içişleriyle ilgili bu komplo teorilerinin neden Türkiye’de bu kadar alıcısı olduğu. Normal tepkim “Sana ne” olur, ama bu konuyu derinlemesine inceleyen Türk “uzmanlar” bile çıktı. Soros, Yahudiler, Satanistler, ne ararsanız var.
Televizyondan beyni yıkanan epey sayıda Türk bu komplo teorilerine inanıyor, takıntılı bir şekilde Trump’ı merak ve takip ediyor. Seçimi kaybetti diye onu unutacaklar, kendilerine yeni bir eğlence bulacaklar mı göreceğiz. Ama hiçbiri Trump kaybetti diye bir anda yok olmayacak, belki dört seneliğine gözümüzün önünden kaybolup yeraltına saklanacaklar.
Ya sonra?
Virüs konuşa konuşa bu sene bazı hastalıkların bedende kalıcı hasar bıraktığını, virüsten kurtulsak bile yan etkilerini uzun süre hissedebileceğimizi, üstelik bu yan etkilerin herkeste farklı tepkiye neden olabileceğini öğrendik. DONALD-19 virüsüne karşı aşıyı henüz bulamadık.