Erkek erkeğe medya
Sadece tavla üzerinden Türk basın tarihini yazmak mümkün. Patronla ilişkiyi ilerletmek isteyen anlı şanlı köşe yazarları, gazetecilik yeteneği olmamasına rağmen tavla sayesinde mesleğini sürdürenler, neden var olduklarına dair kimsenin hiçbir fikri olmayan birtakım adamların yolu hep tavla partilerinden geçer. Arada da gazete çıkarırlar. Ve bunların hepsinin ortak özelliği de erkek olmalarıdır.
Bugün yayımlanmaya başlayan, yeni ve ilk olmayı vaat eden hafta sonu gazetesi Oksijen’le ilgili en çok merak ettiğim de eskinin hangi alışkanlıklarını bugüne taşıyacakları. Mesela hala akşamları sayfa bağlandıktan sonra yapılan tavla partileri olacak mı? Günümüzde hala medyada tavlaya yer var mı mesela.
DEĞİŞİM ÇOKTAN BAŞLADI
Tavla bir erkek ritüeli, heteronormatif iktidarın varlığını gösterme biçimidir. Av, mangal ya da futbol gibi erkeklerin dışarıya karşı kendilerini korudukları, başkasını içeriye almadıkları bir güvenli alan. Bu geleneğin gazete yapma biçimi, hatta kendi aralarında kullandıkları cümleler bile belli: Abi-birinci-sayfada-kadın-var-mı, fotoğrafı-dekupe-kullanalım, buraya-zemin-döşeyelim, abi-şu-habere-bir-spot-lazım… Oksijen gazetesi ilk sayıda birinci sayfadaki kadın eksikliğini kendi yazarları Ece Sükan’ın fotoğrafını büyüterek – dekupe elbette – gidermeye çalışmış.
Üstelik bu sefer gazetenin sahibi bir kadın. Ama yazı işleri eski Babıali’de olduğu gibi tamamen bir “boys’ club.” Kadınlara da moda, kültür-sanat gibi “hafif” alanlar bırakılmış. İşin ironik yanı, bir başka kadın patron tarafından finanse edilen GAIN adlı dijital platform da benzer bir “boys’ club.” Bu ekibin ritüeliyse tavla değil, öğle saatlerinde meyhane masasına oturmak.
Demek ki bir medya kuruluşunun sahibinin kadın olması da şimdilik çok fark etmiyor, erkek egemen düzeni medyada kırmak hala mümkün değil. Ama ne dünya ne de Türkiye onların bıraktığı gibi.
Dünya çok hızlı ve kökten bir değişimden geçiyor. 2024’te Amerika’da başkanlık için iki Hint kökenli kadının yarışma ihtimali var; pek çok ülkede keyfi kenevir tüketimi yasalaşıyor, hatta Türkiye’de bile bu konu tartışılıyor; bilindik cinsel kimlikler yerini geçişkenliğe bırakıyor, LGBT+ görünürlük olmanın çoktan ötesine geçti; kadınlar #MeToo hareketiyle erkek iktidarını sarstı, “Black Lives Matter” sayesinde baskı altındaki azınlıklar geçmişin hesabını soruyor; Londra’da Müslüman, Paris’e sosyalist kadın belediye başkanı seçildi; yeni milyarder sınıfı elektrikli arabaya biniyor; zenginler pahalı kol saati takmıyor…
Hayattaki değişim iş dünyasına, siyasete, medyaya da yansıyor. Şirketler yönetim kadrolarında çeşitliliğe yer veriyor, Joe Biden kabinesini ilk’lerden kuruyor, bütün dünyada – beyaz – erkeklerin hakim olduğu gazetelerin yazı işleri ve yönetim kadrolarındaki eril ağırlık hızla azalıyor. İngilizcede insanlar artık kendilerine hangi zamirle hitap edileceğini dahi belirtiyor. Kadınların sekreterden öteye gitmediği, iş dünyasında yer almanın tacize de uğramak olduğu “Mad Men” kültürü çoktan tarihe gömüldü.
Dünyanın uğradığı bu değişimden Türkiye’nin nasibini almadığını, hala eski ezberlerin geçerli olduğunu zannedenler yanılır. Gençlerin cinselliği kabulleniş ve yorumlayış biçimi hızla değişiyor, dinin yorumlanış biçimi de. Giderek daha fazla insan yurtdışında yaşıyor. New York sokak modası aynı anda İstanbul’da beliriyor, gençler spor ayakkabı almak için mağaza önlerinde sabahlıyor. Ciddi bir Suriyeli mülteci nüfusumuz, okullarımızda Afrikalı öğrencilerimiz var; o sayede çok kültürlü ve çok milletten olmayı öğreniyoruz, öğreneceğiz. Kim derdi ki hip-hop en popüler müzik türü olacak, marjinal diye küçümsenen bir siyasi hareket ülkenin ikinci muhalefet partisi olacak? Erkeklere kötü bir haberim var: Bir önceki yüzyılda olduğu gibi Alevi, Kürt, Ermeni, kadın, trans, mültecilik gibi kimleri görmezden gelme lüksünüz kalmadı.
MEDYA YETİŞEMİYOR
Bu yeni dünyada en çok değer kaybeden erkek egemen kültür. O “boys’ club”ların kapılarına teker teker kilit vuruluyor. Erkeklerin aralarına kimseyi almadan iktidarları korumak için kapıları dışarıya karşı kapattıkları devir çoktan bitti. Korkum, bizdeki gazetecilerin bu tektonik değişimin hala farkında olmamaları.
Medya ve halk arasında hep bir kopukluk vardı, bu uçurum son yıllarda giderek daha da büyüdü. Sokaktaki değişim ve ilerleme hızını hala pek çok gazeteci takip edemiyor. Medyanın giderek gücünü kaybetmesinin nedeni de sadece siyasi baskı değil, bugünkü Türkiye’yi dünün alışkanlıklarıyla okuma çabası. O “boys’ club”lar dağılmadıktan, tavla partileri ortadan kalkmadan da aksi çok mümkün olacak gibi gözükmüyor.