Virüsün son günleri
Amerika’da COVID-19’dan hayatını kaybedenlerin sayısı 500 bine ulaştı. Bir sene önce bu zamanlar bir elin parmağını geçmeyecek kadar ölü vardı oysa. Fakat bu kadar ölüme rağmen salgına yönelik açıklanmayan iyimser gelişmeler de yaşanıyor. Sadece ABD’de değil, dünyanın hemen her yerinde vaka ve ölü sayıları düşüyor ve hastanelerde eskisi gibi yoğunluk yok.
2 Ocak’ta ABD’de günlük vaka sayısı 300 bindi, geçen hafta 52 bine kadar düştü. New York Times’ın ana sayfasında 14 günde yüzde 44’lük düşüş olduğu yazıyor, ama New York’un hala aşırı riskli bölge olduğu vurgusu da yapılıyor. Birbiriyle çelişen bu iki bilginin yan yana durmasının açıklaması yok. Geçen sene bu zamlarda maskenin gerekli olmadığını söyleyen “virüs dede” Dr. Fauci bu sefer 2022’nin sonuna kadar maske takmamız gerektiğini söylüyor. Aynı Fauci seçimden önce de çıkıp bir felaket senaryosu çizmişti, ama dediği çıkmadı. Sonuçta virüs eski gücünde değil gibi gözüküyor, tıp dünyası da bunun nedenini bir türlü açıklayamıyor.
New York Times, The Atlantic, Washington Post, Slate gibi saygın yayın organları da virüsün neden düşmeye başladığının yanıtını arıyor. En eğlenceli komplo teorisi Demokrat Parti’nin ABD seçimlerini kazandıktan sonra virüsü “kapattığı.” Seçimle vaka sayısının düşmeye başlaması aynı tarihlere denk geliyor sahiden de.
Seyahatler beklenen patlamayı yaratmadı.
Seçimin yapıldığı Kasım ayının sonundaki Şükran Günü ve Aralık’taki Noel tatili geleneksel olarak seyahatin artığı zamanlardır. Geçen sene de pandemiye rağmen iki milyondan fazla kişi uzmanların uyarılarına aldırış etmeden aileleriyle birlikte olmak için başka şehirlere gitti. O sıralar televizyonda kıyamet uyarıları yapılıyor, bayram buluşmalarının süper-yayıcı olabileceği üzerinde duruluyordu. Ancak beklenen olmadı.
Havanın sonbaharda soğumaya başladığı ABD’nin Orta Batı bölgesinde Kasım ayının başlarında başlayan düşüş Şükran Günü’nde artmadı. Önceki dalgaların çok sert vurduğu Avrupa’da da belirgin düşüş görülmeye başlandı aynı zamanda. Hindistan’da da ciddi düşüş oldu, ama bu da açıklanmadı.
Aşılar işe yaradı mı?
Kolay tahminlerden biri aşının yapılmaya başlamasıyla vakaların düştüğü. Ancak bu yeterli bir açıklama değil, zira vakaların düşmeye başladığı Ocak ayında aşı olabilen çok sınırlı sayıdaki sağlık çalışanıydı. ABD’de hala sadece 19 milyon insana çift doz aşı yapıldı, geçen hafta Teksas’ı da vuran soğuk hava dalgası yüzünden bu haftaki aşı randevularında ve doz temininde erteleme olması bekleniyor.
Test yaptıranlar azaldı.
Bir diğer teori test sayısının azaldığı, böylece vakaların da düşüş gösterdiği. Tatil mevsiminde insanlar seyahat edeceği için çok sık test yaptırdılar, doğru, ama yapılan testlerdeki pozitif vaka oranı da o zamana kıyasla düşüş gösteriyor. Tek başına test de düşüşü açıklamaya yetmiyor.
Maske-mesafe işe yarıyor.
Bir sene öncesine kıyasla insanların daha tedbirli davrandıkları, sosyal mesafeye, temizliğe ve maskeye dikkat ettiklerinin virüsünün belini kırmakta etkili olduğunun da üzerinde duruluyor. Maske ve mesafeyi kanıksadık sonuçta.
Ama pandemi başlangıcından beri virüsün en kötü vurduğu New York’ta yaşayan biri olarak kendi gözlemimle bu önerme çelişiyor. Hastanelerin önünde donduruculu kamyonların beklediği Nisan-Mayıs aylarında sayısız insan ölüyordu New York’ta, çoğumuz kapının önüne dahi çıkmaya korkuyorduk. Virüs havadan gelip hepimizi öldürecek diye herkes panik içinde yaşıyordu. Marketler dışında her yer kapalı, berbere ya da spor salonuna bile gidemiyorduk.
Şimdi aşağı yukarı hayat normale dönmüş gibi; spor salonları ve iç mekanda yeme-içme kapasitesi artırılıyor, okullar kademeli olarak açılacak, bir tek sinema ve tiyatrolar kapalı. En önemlisi sokakta geçen seneki gibi bir korku yok, insanlar yeni normale adapte olmuş gibi. Dışarı hayalet şehir değil kısacası. Ve vakalar düşüşte.
Belki de virüs bir senede ömrünü tamamladı.
Aslında buraya kadarki bütün açıklamalar bir senedir bize öğretilen ezberlerden kolay kolay vazgeçmemiz için önümüze konuyor sanki. Zira akla yatan en mantıklı açıklamalar –istisnasız bütün yayın organlarında– en sona saklanıyor. Biri virüsün ömrünü tamamlamış olabileceği—geçen sene bunu söyleyenlere komplo teorisyenleri ya da bilim düşmanları deyip infaz ediyorduk. Oysa şimdi pek çok virüs gibi COVID-19 da bir senede etkisini azaltmış, yok olmaya doğru evriliyor olabilir. Çok kişiye bulaştı, ama çok kişi de virüse karşı bağışıklık kazandı. Bu sayede de virüs yeni vücut bulmakta zorlanarak çoğalmasının yavaşladığının üzerinde ciddi ciddi duyuluyor. (Yeni varyantları kapsamıyor bu teori.)
Bir diğer açıklama da vaka sayılarının neden düştüğünün bilinmemesi. Virüsün insanlar üzerindeki etkisi hala tam olarak anlaşılamadı, tıp bu konuda fikir birliğine varamadı. Saydığım pek çok faktör var, ama asıl ortada bilinmez, tam olarak açıklanamaz bir şey de var. “Ekonomi gibi salgın hastalıklar da dönemsel, çünkü tam olarak nasıl işlediğini anlayamıyoruz,” diyor Slate’teki bir yazı. “Anlasaydık daima yüzde 7.2 GSMH’mız ve düşük işsizlik oranımız olurdu.”
İşin aslı bir gün ortaya çıkacak ama kim bilir ne zaman.
Bütün bu bilgilerin ve teorilerin ışığında benim şahsi kanaatim büyük bir boş vermişlik. Açıkçası, bir senedir bilim insanları ve devlet başkanları tarafından o kadar çok çelişkili bilgiyle doldurulduk, sorgusuz iknaya zorlandık ki bu aşamada hepsinin ciddi bir inandırıcılık sorunu yaşadığını düşünüyorum. Trump kadar Biden’ın da. En çok da Fauci’nin. Kendi semptomlarım için doktor doktor gezip hepsinin yaptığı farklı yorumlardan kafası bulanmış bir hasta gibiyim. İnternet’te tıbbi araştırma yaptığımda her sorunun yanıtı kanser zaten. Buna bir de devletlere ve dev şirketlere olan mevcut güvensizliği ve kuşkuculuğumu ekleyin.
Tabii ki benimki virüsle ilgili bilgisi iyi bir gazete okuru olmakla sınırlı birinin yüzeysel isyanı. O yüzden bana güvenip tedbiri elden bırakmayın. Neye ve kime inanacağımızı şaşıran tek ben değilim sanırım, ama rakamların yalan söylemediğini tartışamayız.
Yine de hepimizin eli kolu bağlı. Beklemekten başka bir seçeneğimiz yok. Bakalım bekledikçe neler çıkacak. Bugün virüs tehlikesini ayrıntılı işleyen Batı’nın saygın yayın organları dün de Irak’taki kitlesel imha silahlarının varlığına dikkat çekiyordu; yalan birkaç senede anlaşıldı. Malcom X’i kimin öldürdüğü üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen hala net değil, tıpkı JFK cinayeti gibi. ABD’nin Siyasal İslamcılara el altından silah sattığını ya da FBI’ın siyah mahallelerine uyuşturucu soktuğunu da uzun süre sonra sonra öğrendik. O yüzden okuduklarıma da inanmama noktasındayım.
COVID-19 yalan değil, olmadığı sadece ABD’de ölen 500 bin kişiden belli. Ama birilerinin yalan söylediği, virüsü fırsata dönüştürdüğü de ortada. Pandeminin bitmesini bekleyeceğiz mecburen. Kimlerin ne yalan söylediği, bizi nasıl kandırdıkları, virüsün nasıl siyasete alet edildiği, büyük ilaç firmalarının çıkarları, korku yaymanın nedeni de ortada çıkacak. Ama belki bunlar için bekleyiş daha uzun sürecek.