Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Los Angeles

        Siyah bu şehrin rengi değil, gardıroplarda simsiyah kıyafetler asılı değil. Cenaze ya da davet olmadan, gündelik hayatta siyah giyenleri görünce başka bir yerden geldiklerini varsaymak mümkün. Benim gibi; ben de siyahlar içindeyim tesadüfen. Ben de dışarıdan geldim. Cumartesi bilmeden ortama uymuşum, Cumartesi 24 Nisan’dı ve Ermeni Mahallesi’nde herkes siyah giyinmişti. Belki de bu sayede göze batmadım, araya karıştım.

        Diaspora’nın şehri Los Angeles’ta Hollywood ve Sunset arasındaki “Little Armenia”nın sınırları muğlak, “Thai Town”la iç içe geçmiş zaman içinde. Lübnan göçmeni Tcholakian – veya Çolakyan – ailesinin kurduğu Carousel en sevdiğim lokantalardan biri. “Chi-kofta Ourfa style” veya “basterma,” “kafta” var mönüde. Mercimek çorbası ve bol tuzlu ayran da. Yemeğin üzerine “Armenian coffee” söyleyip keyif çatabilirsiniz. Kahveden bahseden, “lahmajune” yiyen Kim Kardashian’ın resmi lokantanın girişinde asılı. Calabasas nere, Hollywood Blvd nere… Kalkmış gelmiş ama. Bir an bile Ermeni kökenini unutmuyor, unutturmuyor. Carousel de üşenmemiş ona gitmişti; geçenlerde Instagram’a koyduğu bir davette yemekleri bu lokantadan temin etmiş.

        REKLAM

        DAVAYI KUŞAKTAN KUŞAĞA SAHİPLENİYORLAR

        Babası Ermeni olan Kardashian için etnik kökeni sadece soyadından ibaret değil, her 24 Nisan şöhretini kullanarak sahiplendiği bir dava aynı zamanda. New York Times’a her sene tam sayfa ilan veriyor, milyonlarca takipçisine hatırlatıyor. Televizyon şovu için ya da değil, ama Erivan’a gidip konuyla hiç ilgisi olmayan milyonlara böyle bir tarihsel mesele olduğunu hatırlattı. “Little Armenia”da siyaha bürünmüş genç kızları, küçücük çocukları gördüğümde bu yüzden aklımın bir yanından ‘Acaba Kardashian etkisi mi?’ diye geçti. Ermeni diaspora’sı kuşaktan kuşağa kendi davasını unutturmuyor. Bu yüzden çocuğu genci demeden hepsi Cumartesi sabahı törendeydi. Los Angeles Times “binlerce insan” diyor, binlerce diyemem. Ama onlarca diye de küçümsemem.

        Beli bıçaklı deri ceketli ağabeylerden oluşan “Brigade” hayattaki en büyük zevklerinin motosiklet sürmek ve Ermeni kimliğine sahip çıkmak olduğunu hatırlatıyor Facebook sayfalarında. Törende asayiş onlardan soruluyor sanki. Yeni paranın zevksiz moda markası Philip Plein kıyafetli genç erkekler bir köşede pankartları sopalara çakıyor, birileri korteji yolun bir köşesine çekmek için organizasyon yapıyor.

        1915 temalı t-shirt’lerin birinde tanıdık bir isim: Orhan Pamuk’un kendisi değil ama fikirleri burada, bir gencin sırtına slogan olmuş “1.5 milyon Ermeni’yi katlettik,” cümlesi. Aynı gün Kim Kardashian mesaj yayınlayarak “soykırım”sözcüğünü kullanan Amerikan Başkanı Joe Biden’a teşekkür ediyor.

        REKLAM

        Diaspora’nın birbirine kenetlenmesi, ortak geçmişe sahip çıkmaları, bölünmemeleri, davayı kuşaktan kuşağa aktararak sahiplenmeleri hemen dikkatimi çekiyor. Bebeklerini bile siyah giydirip getirmiş aileler var. İzledikçe hem Türkiye’nin içinde hem de Türkiye’nin dışındaki bölünmüşlüğümüzü, birbirimize tahammülsüzlüğümüzü düşünüyorum.

        TÜRK DİASPORA’SI NEREDE

        Kardashian’lar zamanında Los Angeles’a yerleşip zengin olan Ermeni ailelerden sadece biri, ama en görüneni. Diaspora’nın Amerikan siyaseti üzerinde etkili olabilmesinin yolu ekonomik ve siyasi güce ulaşarak mümkün oldu. Birkaç yüz bin Türk’ün yaşadığı ABD’de ne yazık ki benzer bir güce ve etkinliğe ulaşamadı Türkiye. Bir Türk diaspora’sından söz etmek mümkün değil. Önemli bankalardan akademiye kadar pek çok yüksek makamda artık Türkler var halbuki. Hatta Nusret ve Mehmet Öz gibi isimler global şöhrete ulaştı. Buna rağmen etki sınırlı.

        Hep böyle değildi ama. Geçmişte de Amerikan başkanları soykırım diyeceklerini vaat eder, bir şekilde vazgeçirirlerdi. Diğerlerinin dilinin ucuna kadar gelmesine rağmen Biden’ın açık açık bu sene “soykırım” demesi tesadüf değil. Türkiye’nin çok kıymetli diplomatları, Türkiye’nin tezini bir akademisyen tarihçi titizliğinde dillendiren donanımlı büyükelçiler önemli bir ikna silahıydı. Ankara’nın kartları doğru kullanması, “monşer” kuşağının usta manevraları diaspora’yı hep belli bir noktada tutuyor, “soykırım” denmesini engelliyordu.

        Son yıllarda Türkiye’nin artık daha gözden çıkarılabilir olduğuna dair bir kanı oluşmaya başladı Amerika’da. Özellikle İsrail ve genel olarak Yahudi halkını kaybedince Türkiye’nin tezleri soykırım tartışmalarında önemli bir uluslararası desteği kaybetti. Batı dünyası da Türkiye’nin giderek kendi ekseninden kopmaya başladığını gördükçe umursamamaya, eskiden olduğu gibi hassasiyetleri de gözetmek zorunda hissetmemeye başladı. Bugün “soykırım” denmesine yol açan süreci iyice tartışmadan nedenini anlayamayız.

        24 NİSAN’A KARŞI 23 NİSAN

        Her 24 Nisan dendiğinde benim aklıma bir de 23 Nisan geliyor. Artık çoğumuzun bile hatırlamadığı 23 Nisan’ın eskiden nasıl kutlandığını önceki gün Özgür İnceoğulları ve Burçin Acer’in Men-E-Men podcast’ini dinlerken hatırladım. Çok da uzak olmayan bir geçmişte 23 Nisan’lar dünyanın dört bir tarafından çocukların Türkiye’ye geldiği, hatta bu yabancı çocukların Türk ailelerin evinde kaldığı, panayırların, şenliklerin düzenlendiği, hepimizin heyecanlandığı, insanın hakikaten de neşe duyduğu bir bayramdı. Men-E-Men’de anlattıkları gibi dışarıdan gelen çocukların evlerinde kaldığı arkadaşlarımızı kıskanırdık o yıllarda.

        Folklor oynamasak da kendimize ait bir günümüz olmasından gururlanırdık; en azından bu küçük ülke çocuklarına milli bayram armağan etmesiyle başkalarının önündeydi, bilirdik.

        Ulusal egemenliği çocuklara armağan eden Türkiye bu bakımdan dünyanın hem öncüsü, hem de kutlamalarla birleştirici unsuruydu. Nasıl oldu da unuttuk, unutturulduk…

        Kim Kardashian bir propaganda silahı da Nusret değil mi? O da 23 Nisan’ı, o ruhu hatırlatamaz mı mesela? Ama Nusret’e gelene kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin hiç unutmaması daha doğru olurdu.

        Diğer Yazılar